Türkiye'yi öne çıkaracak semboller inşa edilmeli
Türkiye'nin kendi öz değerlerinden beslenmesini tavsiye eden Saffron şirketinin CEO'su Jacob Benbunan, dünyanın zenginleşmesi için ülkemizin dünyaya açılması gerektiğini belirtiyor.
İTÜ için Tasarım Kulübü tarafından düzenlenen söyleşi nedeniyle Türkiye’ye gelen Jacob Benbunan, Saffron aynı zamanda “Turkey Dıscover the Potential” projesinin marka danışmanlığını yapıyor. Bu nedenle Benbunan, Türkiye’nin marka olma sürecine dair önem teşkil eden isimlerden biri. Jacob Benbunan söyleşide, Türkiye’nin marka olma sürecindeki adımlarına dair gerçekçi ama umutlu açıklamalarda bulundu. Ülkemizin barındırdığı çeşitlilikler ve potansiyele dikkat çeken Benbunan, asıl vurguyu Türkiye’nin kendine has değerlerinden faydalanarak ulaşılabilecek başarılar üzerine yaptı.
Öncelikle Türkiye’ye hoş geldiniz. Okuyucularımıza kısaca Jacob Benbunan kimdir, anlatır mısınız?
Uzun yıllardır marka danışmanlığı üzerine çalışıyorum. Saffron kurulana kadar Wollf Olins’in yönetim kadrosunda görev yaptım. 2001’de ise Wally Olins’le birlikte Saffron isimli marka danışmanlığı şirketini kurdum. Dünya çapında 12 ofisimiz var, İstanbul bunlardan bir tanesi. Çalıştığımız markalar arasında Türkiye’de var.
Bu Türkiye’ye kaçıncı gelişiniz ve Türkiye’ye geliş sebebiniz daha çok ne oluyor?
Türkiye misyonumuz 2003 yılında Turkcell’le başladı. Burada 2008 yılında ofisimizi kurduk. Digitürk, Halkbank, Aktaş, G2M gibi şirketlerle çalışıyoruz. Türkiye markası için de çalıştığımızdan dolayı, yılda ortalama 15 – 20 defa geliyorum.
TÜRK İNSANININ YÜKSEK DÜZEYDE ADAPTASYON KABİLİYETİ VAR
Marka danışmanından ziyade bir turist olarak baktığınızda Türkiye’de en çok neleri seviyorsunuz?
Çok şey söylenebilir. Türkiye’deki en önemli özellik, tek bir soruya verilecek birden çok cevabın olması. Buraya gelen turistler, deneyimlerinin olumlu anlamda şaşırtıcı geçtiğini söylüyor. Bu hem bir memnuniyeti, hem de kendinizi dünyaya iyi anlatamadığınızı ifade ediyor. Yalnız tüm bunlarla birlikte, Türkiye’de en çok ilgimi çeken şeyin, Türk insanının yüksek adaptasyon seviyesi olduğunu söyleyebilirim. Türk insanı, özellikle de samimiyetiyle yüksek bir uyum seviyesi yakalıyor.
Bir marka danışmanı olarak baktığınızda, Türkiye’nin marka olmasına katkı sağlayacak güçlü yönleri neler?
Osmanlı İmparatorluğu 600 yıl boyunca, Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e her kültürle yaşamış, iş yapmış ve bu yetenekleri biriktirmiş bir miras oluşturuyor. Miras kalan bu kabiliyetlerin değerini bilmek, bunlardan faydalanmak gerekli. Türkiye uzun bir süre Avrupa’ya şunu söyledi; biz sizin gibiyiz. Ben Türkiye’ye geldiğim zaman görüyorum ki, siz Batı gibi değilsiniz. Bu farklılık, çok güzel bir şey. Türkiye’nin demokrasi geçmişine sahip olması, aynı zamanda Müslüman olması, hem Doğu’yla hem Batı’yla aynı anda entegre olabilecek özelliklerin bulunması onda zenginlik yaratıyor. Belki de dünya üzerinde bu niteliklere sahip tek örnek Türkiye!
EN BÜYÜK ENGEL, ZİHİNSEL OLARAK KENDİNİZİ SINIRLAMANIZ
Peki bir marka olmada, Türkiye’nin önündeki engeller nelerdir?
Türkiye’de nüfus genç ve çok büyük bir potansiyel var. 78 milyonluk büyük bir ülke. Biz sorunun fiziksel olmadığını düşünüyoruz, uzmanlar da böyle düşünüyor. Buradaki asıl sorun, Türkiye’nin kendisini zihinsel olarak sınırlaması. Bu engellerin bize ait olmadığını, gerçekte orada bulunmadığını düşündüğümüzde Türkiye’nin geleceği çok umutlu.
2011’de gerçekleştirdiğiniz Marka Türkiye etkinliklerinden bahseder misiniz? 2011’den bu yana nasıl bir gelişme oldu? Gelinen noktadan memnun musunuz?
Marka Türkiye etkinliğini yapmamızın sebebi, Türkiye’ye iş yaptıkça buradaki potansiyelin farkına varmamızdı. Beklenti ve çeşitliliğin bu kadar geniş olduğu bir ülkede, yapılabilecek en büyük hata belki de herkesi memnun edecek çözümler peşinde koşmak. Oysa bize Türkiye’yi diğerlerinden ayıran yönleri ortaya çıkaracak ayrıştırıcı örnekler gerekiyordu. Bunu yapabilecek cesareti, harekete geçebilecek insanları 2011’de gözlemledik.
Gelinen noktadan memnun musunuz kısmına gelince, henüz süreç devam ediyor. Çok fazla sayıda ülke ve şehir markası projesi var, bunlardan sadece 2 tanesi o ülkenin en üst düzeydeki politik figürü tarafından lanse edildi, bunlardan birini yapan David Cameron’du. Diğeri de Turkey Dıscover the Potential’ı lanse eden Recep Tayyip Erdoğan. Projenin Recep Tayyip Erdoğan tarafından lanse edilmesi aynı zamanda da bir kararlılığın göstergesi.
MARKA DEĞERİ İÇİNSEMBOLİK ESERLERE İHTİYAÇ VAR
Türkiye markası için en genel anlamda izlenecek strateji ve yol ne olmalıdır?
Ülkelerin birtakım sembolik hareketlerle, kendi toplumuna ve dünyaya vereceği mesajlar önemlidir. Politik tartışmaların dışından bakarsak, 3.Havalimanı, 3.Köprü, bunlar salt yapılar değil, bir şey ifade ediyorlar. Oraya yeni bir bakış yöneltiliyor, yeni bir şehir kuruluyor ve Türkiye’nin adının duyulacağı, bilinirliğinin artacağı, dünyanın ilgisini çekecek örnekler oluşturuluyor.
Son olarak Türkiye markalı ürünlerin yurt dışında algısı nasıl?
Mesela LCD ya da Vestel, Avrupa’da büyük bir pazar payına sahip. “Made in Turkey” koydukları zaman daha pahalıya satabiliyorlar mı, hayır. Ancak bu bir sorun değil. Çünkü, Türkiye’nin mühendislikle çok fazla bağlantısı belki de yok. Dolayısıyla bunu kompleks meselesi yapmadan daha fazla satılabilecek değerler üretilmesi gerekiyor. Dünya için yeni olan çok şey var Türkiye’de. Bu tip şeylere destek verilmeli. Çünkü bunlar startup olabilir, hayalleri büyük, paraları olmayan girişimciler olabilir. Bununla ilgili faydalı bir şey söylemek istiyorum. Saffron, Brand Angels - Marka Melekleri diye bir projeye başlıyor, dünyada ofisinin olduğu ülkelerde birer startup markasını ücretsiz olarak yapacak ve ona ortak olacağız. Bunun her yıl yapıldığını düşünsenize, nasıl büyük bir enerji doğacak. Yeni Uber’leri, yeni Whatsapp’ları, neden Türkiye’den görmeyelim.
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok