Teun A. Van Dijk Eleştirel Söyle Çözümlemesi
Söylem aracılığıyla toplumsal denetimin uygulanmasının en önemli şartı, söylemin denetlenmesi ve söylem üretilmesidir.
Teun A. Van Dijk 7 Mayıs 1943 yılında Naaldwijk, Hollanda’da doğdu. Fransız Dili ve Edebiyatı ve Edebiyat Kuramı alanlarında Amsterdam Free University’de lisans ve yüksek lisans dereceleri alan Van Dijk, yine aynı üniversitede dilbilim alanında doktora yapmıştır. Aynı zamanda, Strasbourg, Paris ve Berkeley’de de öğrenim görmüştür. İlk araştırmaları edebiyat alanındaki dilbilim üzerine olmakla birlikte, kısa süre sonra “metin gramerinin” geliştirilmesi ve söylem pragmatiğine yönelmiş, ardından kısmen Walter Kintsch ile birlikte yürüttüğü “söylem sürecinin bilişsel psikolojisi” konulu bir araştırma yapmıştır. 1980’lerdeki çalışmaları iki temel alana odaklanmıştır: basındaki haberlerin yapısı, üretimi ve anlaşılması ile farklı söylem biçimlerindeki (ders kitapları, haberler, diyaloglar, parlamentodaki ve kurumsal söylemler) etnik önyargılar. Van Dijk bu noktada, söylem yapıları, etnik azınlık gruplar, 3. Dünya insanları ve “elit ırkçılığın” (Batı) toplumlarındaki yeniden üretim biçimleri arasındaki ilişkiler konusundaki sosyal anlayışlara özellikle vurgu yapmıştır. Bu çalışma 1990’larda söylemde güç ve ideolojinin rolü ile toplumdaki sosyo-politik inançlara doğru genişletilmiştir. 2000 yılından sonraki projeleri; söylem, metin ve bilgi üzerinedir. Latin Amerika’daki söylem ve ırkçılık üzerine uluslararası (Meksika, Kolombiya, Venezuella, Brezilya, Arjantin, Şili ve Peru çalışma grupları ile birlikte) bir projeyi de yönetmiştir. Bu çalışma, 40 monograf ve editörlü kitabın yanı sıra, 250 akademik makalede de yer almıştır. Üç fahri doktora derecesi olan Van Dijk’ın eserleri 12’den fazla dile (Rusça, Arapça, Çince ve Japonca da dahil) çevrilmiştir. Van Dijk, TTT (Hollanda dilbilim dergisi) ile 6 uluslararası bilimsel derginin kurucusudur: Poetics Text (şimdilerde Text & Talk), Discourse and Society, Discourse Studies, Discourse and Communication ve İspanyolca olarak çevrimiçi yayınlanan Discurso & Sociedad bunlardan bazılarıdır. Van Dijk’in “Toplumda Söylem “ adlı bir sitesi bulunmaktadır. Van Dijk sitesine bu ismi verme nedeni olarak eleştirel söylem çalışmalarının en iyi bu isimle özetlenebileceğini belirtmiştir. Söylem sözcüğü 1970’lerden sonra Batı akademik çevrelerinde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Mills’e göre bunda büyük ölçüde, Foucault'nun, ‘ideoloji’ sözcüğü yerine ‘söylem’ sözcüğünü tercih etmesi rol oynamıştır. Van Dijk, söylemin, ideolojilerin oluşumunda merkezi bir rol oynadığını ileri sürerek altyapıdan bağımsızlığını vurgular. Buna göre toplumsal iktidar söylem tarafından harekete geçirilir ve yeniden üretilir. Söylem literatürü, toplumsal sınıfları gruplara indirgeyen bir anlayışı işaret eder. Söylem çözümlemesi araştırmaları genel olarak televizyondaki ve basındaki haberlerin incelenmesini içerir. Her gün karşılaştığımız çok sayıdaki haber toplumsal gerçekliğimizi, sosyal ve politik bilgilerimizi, inançlarımızı ve değerlerimizi oluşturmaktadır. Bir metin peşpeşe gelen cümleler arasındaki anlam ilişkilerinin yanısıra toplam bir anlambilimsel bütünlüğe de sahiptir. Buna,tema ya da konu diyebiliriz. Konular kavramsal olarak metni özetler ve metindeki en önemli enformasyonu belirli hale getirir. Bu makro yapı haber söyleminde, genel olarak başlıkta ve giriş paragrafında görülebilir. Van Dijk, iktidar gruplarının medya söyleminin çeşitli dağılım biçimlerini ve buna bağlı olarak da kamusal metnin ve konuşmanın etki biçimlerini de denetleyebildiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, gazeteciler, sanatçılar, yönetmenler ve yazarlar gibi kendi iktidar alanları içindeki söylemler hakkında karar verebilme konusunda görece bir özgürlükleri olan “simgesel seçkinler,” söylemin tarzını, başlıklarını ve sunum biçimini belirleyebilmektedirler. Kamusal tartışmanın gündemini belirleyebilen bu “simgesel seçkinler” bir anlamda kamusal bilgiyi, inançları, tutumları, normları, değerleri, ahlakı ve ideolojiyi ürettiklerinden,sahip oldukları simgesel iktidar aynı zamanda ideolojik iktidara dönüşebilmektedir. Ancak bu simgesel seçkinler genellikle kamu kuruluşları ya da özel kuruluşların etkisi altına girebildiklerinden, söylem özgürlüğü açısından bazı sınırlamalarla karşılaşabilmektedirler. İktidar grupları yalnızca simgesel üretimin araçlarına değil, aynı zamanda kanı oluşumu için gerekli ekonomik, kültürel ve simgesel stratejilere de sahiptirler. Kamuoyu toplumsal sorunlara ilişkin olarak, iktidarlar ve farklı amaçlar güden kuruluşlar üzerinde kendi çözüm yollarını uygulatmaya çaba gösterirken, bu gruplar da, kendilerince doğru olan politikaları uygulamaya çalışmaktadırlar. Ancak bunu gerçekleştirirken kamuoyunu karşılarına almak ya da zor kullanmak yerine, kitle iletişim araçlarının olanaklarından yararlanarak kendi görüşlerini ve çözüm yollarını benimsetmeyi yeğlemektedirler. Haber üretimi ve algılanmasına ilişkin sürecin yanı sıra, haberin temel iletişimsel işlevleri de haberin yapısı üzerinde etkili olmaktadır. Belirli konuların metin içinde ön plana çıkarılması iletilen olayların okuyucular tarafından anlamlandırılma sürecini biçimlendirmektedir. İlke olarak, önemli olarak nitelendirilen haberlere aktarım sırasında öncelik verilmesi, yalnızca haberlerin konusal ve dizgesel yapısını değil, aynı zamanda haberi oluşturan tümceleri ve bu tümceler içindeki öğelerin dizimini de etkilemektedir. Van Dijk, toplumsal iktidarın genellikle dolaylı olduğunu ve bireylerin zihinleri yoluyla işlediğini belirtmekte ve buna örnek olarak da, kişilerin kendi eylemlerini tasarlamak ve gerçekleştirmek için gereksinim duydukları zorunlu enformasyon ya da kanaatleri vermektedir. Van Dijk’e göre, söylem aracılığıyla toplumsal denetimin uygulanmasının en önemli şartı, söylemin denetlenmesi ve söylem üretilmesidir. Kişiler haberleri sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak farklı biçimlerde yorumlamakta ve buna bağlı olarak farklı tutumlara ve ideolojilere sahip olmaktadır. Medyanın söyleminin yapısal gücünün toplumsal anlamda paylaşılan seçmeci bilgi temelini, amaçları, normları,değerleri ve bunlara bağlı yorum çerçevelerini içerdiğini söyleyen Van Dijk, medyanın gücünün “dünyada olup bitenlerin betimlenmesinde alternatif kaynakların, alternatif enformasyonun” ve diğer ilgili öğelerin dışlanmasını kapsadığını belirtmektedir. Batı’nın haber söylemine ilişkin yaygın kanı; Üçüncü Dünya Ülkeleri’ndeki ulusların ve toplumların genel olarak felaketlere dayanan olayların yanı sıra, anti-demokratik uygulamalar, teknolojik ve kültürel anlamda geri kalmışlık, yoksulluk, totaliter rejimler, iç savaşlar şiddet vb. konulara bağlı olarak önyargılı bir biçimde betimlenmeleridir. Van Dijk, hem medya kuruluşlarının temsilcilerinin hem de gazetecilerin çoğunluğunun egemen Batı kültüründen gelen beyaz erkekler olduğuna dikkat çekmekte ve bu durumun, onların toplumsal anlamdaki bilişsel etkinliklerini, dolayısıyla farklı gruplar hakkındaki bilgileri değerlendirme biçimlerini etkilediğini vurgulamaktadır. Medya metinlerindeki tümcelerde özne kullanımı üzerinde de duran Van Dijk, seçkin ya da güçlü kesimden kişilerin olumsuz eylemlerine ilişkin tümcelerdeki öznenin silikleştirilerek ya da edilginleştirilerek kullanıldığının belirtmektedir. Van Dijk haberin söyleminde, sözcük seçimi söz dizimi gibi mikro yapısal özellikler ile konusal sıralanım içindeki olayların çerçevelenme biçimlerini içeren makro yapısal özelliklerin bütünlüklü bir yapı içinde değerlendirilmesi gerektiğini ve söylem analizinde mikro birimlerin bu yapıdan kopartılarak incelenemeyeceğini belirtmektedir.YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok