Tebrikler! kovuldunuz artık gülebilirsiniz

Paul Garrison
Paul Garrison
  Eki.17, 2017, 08:16
“Bir yandan da kendilerine gülmeyi çok seviyorlar beyaz yakalılar. Mesela benim beyaz yakalıların tutması bu yüzden. Kendi kendimize gülmeyi unutmuştuk. Hep başkalarına gülme derdindeydik.”

“Bir yandan da kendilerine gülmeyi çok seviyorlar beyaz yakalılar. Mesela benim beyaz yakalıların tutması bu yüzden. Kendi kendimize gülmeyi unutmuştuk. Hep başkalarına gülme derdindeydik.”

Kapalı alanlara tıkılıp kaldığımız, her gün saç, sakal, kıyafet derken dakikalarca hazırlanmak zorunda olduğumuz, içecekler listesinin başına kahve koymaya mecbur bırakıldığımız, çalışma arkadaşlarının tavırlarına katlanmaktan yıldığımız iş hayatından hepimizi bezdik. Bezdirildik. Hangimiz bu durumdan şikayetçi değil ki? Üst Yönetimden ayrı asansöre binmek, en erken gelip en geç çıkmak, taksit yaptırarak gidilen tatilin taksitleri bitmeden tekrar taksit yaptırmak zorunda kalmak… Bir de bitmek bilmeyen gösteriş merakımız var. Arkadaşlarımız ne yapsa, ne giyse aynısını hatta daha fazlasını yapmak istiyoruz. Buna da beyaz yakalı maaşı yetmiyor tabi. Ömür geçiyor, terfi etme çabası geçmiyor, rekabet bitmiyor. 10 sene boyunca aynı şeyleri yaşayan Kaan Sekban, beyaz yakalı hayata dayanamayıp istifa ederek hayalleri ile yaşadıklarını birleştiriyor. Birçok insanın yakınıp dile getiremediği şeyleri cesurca dile getiriyor. Karakterler oluşturarak beyaz yakalıların kendine bile gülmelerini sağlayan Kaan Sekban, “Tebrikler Kovuldunuz” kitabı ile kendi beyaz yakalı hayattan bugünlere gelişini gülünç bir dille anlatıyor.


Okuyucularımız sizi yeni yeni tanıyor. Kendinizden bahseder misiniz?

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bölümü okudum. Sonra beyaz yaka kariyeri yapmaya koyuldum. 10 sene özel bir bankada, bankacılık yaptım. Sonra da artık beyaz yaka yeter diyerek kendi yolumu çizmek için ayrıldım. Yaklaşık 18 ay oldu.


Ne yapıyorsunuz 18 aydır?

Zaten son 2 yılımda yurt dışında çok sayıda workshopa katıldım. Müzikal ve kamera-oyunculuk eğitimleri aldım. İtalya’da Shakespeare’in 400’üncü yıldönümü dolayısıyla yapılan uluslararası opera vardı. Onun seçmelerine oyuncu olarak katıldım ve kazandım. Kendi yolumu çizmek için komedi ve mizaha yöneldim. Facebook’tan canlı yayınlar yapmaya başladım ve onu talk show konseptine oturttum. Talk Show konseptinde de pazartesi, salı, çarşamba, 3 gece olarak gerçekleştirdim. Sonra Instagram’dan da canlı yayına başladım. Instagram ve Facebook’ta “Kaan Sekban Saçmalar” adında hesapla var. 


Bir komedi programı diyebilir miyiz?

Evet mizah içerikli bir program. Ben biraz daha Jimmy Kimmel, Ellen DeGeneres kafasında program yapmaya çalışıyorum. Telefonumla çekiyorum kendi odamda. Aşırı amatör ama aşırı profesyonel bir disiplinle saatlerce çalışıyorum. Bu böyle 60-65 bölüm oldu. Çeşitli sanatçılar konuk oldu. Gökhan Türkmen, İclal Aydın, Yeşim Salkım, Ayşe Tolga, Ufuk Tarhan gibi. Açılışta şarkılar söyledik, danslar ettik.


Tebrikler Kovuldunuz kitabı hakkında bilgi verir misiniz?

Son 3 aydır bu kitabı yazıyordum. 10 gün içinde en çok satanlar listesine girdi. Aslında kitap saf bir beyaz yaka kitabı değil. Toplumun bizden beklediği o üniversite sınavını kazandığım günden başlayan ve ilk tek kişilik stand up gösterimin kulisine kadar gelen hayatımdan bahsediyor. Kitap, beyaz yakadan komedyenliğe kadar uzanan öykümü, yapamadıklarımı esas alarak mizahi bir dille anlatıyor.


Türkiye’de beyaz yakalılarda gariplikler neler?

Aslında insan olarak beyaz yakalılar değil de sistem çok tuhaf. O sistemin içine girdikten sonra insanlar belli davranış kalıplarına oturuyorlar. Bu benim çok komiğime gidiyor. Mesela “Latte” kavramı bize plaza ve beyaz yakayla giren bir kavram. Ben de çok seviyorum. Çünkü o hayatın içinde 10 sene yaşadım. Hakikaten müthiş bir tüketim alışkanlığı, müthiş bir yurt dışı tatiline gitme zorunluluğu hissetme, oturduğun koltuklardan kullandığın asansöre kadar değişik bir hiyerarşi var. Birçok kurumlarda yöneticilerin ayrı asansörü var. Beyaz yakalılar çok modern bir hayatta yaşıyormuşuz gibi gözüken, ama çok ilkel bakış açılarıyla sınıflandırılan modern köleler aslında. Ben de öyleydim. Buna kimse itiraz edemez. Son teknoloji bilgisayarlar, telefonlar kullanıyoruz diye modern olmuyoruz. Tam tersi teknoloji geliştikçe biz o teknolojinin daha çok kölesi oluyoruz.


Beyaz yakalı dediğimiz kesim, eğitimli, geliri yüksek olan bir kitleden bahsediyoruz. Bunu kadın erkek diye ayırmak mümkün mü?

Kadınlar da beyaz yakalılarda birkaç türe ayrılıyorlar. Geçimini sağlamaya çalışan, çok büyük kariyer hedefleri olmayan ve aslında eşi çocuğu ve arkadaşlarıyla geçirdiği özel hayatındaki zamana daha çok önem veren kadınlar var. Bu kadınların kariyer hedefleri çok fazla olmadığı, meydan okuma yapmadıkları için, onun getirdiği bir mutsuzluk hakim. Çok kariyer hedefi olan kadınlarda da kariyer fetişinin esiri olma durumu var. Yani bayan mükemmeli oynayan bir sürü kadın var beyaz yakalı da. Çok iyi bir eşim, harika bir anneyim, müthiş bir ev kadınıyım ve çok güzelim. Bu dört bacak üstün kurmuş hayatını. Sanattan da anlarım, işimi de çok güzel yaparım… Bu çok yorucu bir şey. Mükemmeliyetçilik güzel bir şey olabilir ama kendi yaşamınıza o algıyı verdiğiniz zaman çok yorucu. Erkekler biraz daha düz. Belli bir yaşın üzerinde, yaşıyla barışık olmama, kendini yaşından gençmiş gibi gösterme gayreti var. Saatlerce spor yapma. O yaştaki insanlar da tabi ki spor yapabilir. 25 yaşında ki delikanlı gibi davranma güdüsü var. Bu birçok üst yöneticilerin hoşuna gitmeyebilir belki. Ama bu zamanla hastalıklı bir hal alabiliyor. Görsel şölene ya da felakete dönüşebiliyor. Kocaman adamlar dar paça, dar pantolonlar giyiyorlar ve komik oluyor. Tabi kimse dedeler, yaşlı teyzeler gibi gezmesin ama bakımlı olsun.


Neredeyse tüm parasını ayakkabıya yatırıp, iş yerinde onları göstermeye çalışan kitleler var. Biz ne ara gösteriş toplumuna dönüştük?  İş hayatında gösteriş neden kaynaklanıyor? 

Gösterişi çok seviyoruz. Bu da bizim tamamen coğrafi ve sosyolojik olarak bulunduğumuz konumla ilgisi var. Süslü olduğumuz zaman da aşırıya kaçıyoruz. Biz hep birbirimizi taklit ediyoruz. Beyaz yakalı hayatta bu çok var. Benim yöneticim Amerika’ya tatile gittiyse ben de gitmek zorundaymışım gibi hissediyorum. Çocuklarımızı aynı okullara yazdırıyoruz. Kim daha iyi, pahalı okula yazdıracak yarışı var. Yani sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle ne istediğinden uzaklaşan toplum var.


En büyük espri kaynağınız beyaz yakalılar mı yoksa sokakta ki halk mı?

10 yıl çalıştığım için beyaz yakalı mizahım çok oturdu.  Asıl espri kaynağım o. Ama sokakta ki insan konusunda da daha çok sosyal medyada ki davranışlarından hicvetmeyi seviyorum. Yani sizi hiç like yapmayan insanlar, sizi gizli gizli takip eden insanlar, dost mu düşman mı belli olmayan insanlar… “Dostman” diyorum ben onlara. Böyle bir kelime türedi. Asla anlayamıyorsunuz. En tehlikeli insan türü. Sokakta ise etrafımızda olan çeşitli insan türlerinden besleniyorum ben. Övüyormuş gibi durup sizi rezil eden insanlar, sizin yaptığınız şeylere çok güzel olmuş deyip burun kıvıran insanlar veya sosyal sosyal medya da sponsor boğulması geçiren ünlüler. 2 tane ayakkabı için takla atanlar.  Mizah konusu yapılacak o kadar çok şey var ki.  


Örnek aldığınız kişilerin espri anlayışına bakıyorum, bizimle pek alakası yok. Türkiye’de bunu nasıl oturtursunuz? 

Bunu oturtacağım. Kafayı taktım. Çünkü sarkastik düşünce mizahın belkemiğidir. Biz de maalesef mizah belden aşağı inmiş durumda. Kötü bir yere gidiyor. Zaten hep şikayet ettiğim bir şey bu. Ben bu ülkede ki komediden nefret eder hale geldim. Kaan bu söylenmekle olmaz. Sen çık, içine kendi içine sinen bir şeyler yap. İçin rahat etsin. Şimdiye kadar çokta güzel geçti. Tatlı, yavaş yavaş ama güzel geçiyor. Mizahın belkemiği aynı zamanda insanın kendisiyle dalga geçebilmesidir. Biraz da ofansif mizah. Ben mesela asla küfür etmem, bel altı konuşmam. Ama yaptığım şey çok sivri bir mizahtı ve birçok insanı rahatsız eden bir mizahtır. Bu gerçek mizahtır. Bize bunu yerleştirmek çok zor. Biz çok alıngan toplumuz. Mesela Ellen’de çok fazla espri yapmaz. Ama öyle bir durumla bağdaştırıp lafını sokar ki. Benim yaptığım da o aslında. 


Türkiye’de en çok kimlere gülüyorsunuz?

Aslında bir isme değil de bir tweete çok gülebiliyorum. Zaten sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle alternatif mizahın ne kadar güçlü bir şey olduğunu ve birkaç kişinin tekelinde olmadığını gördük. Çok isim olarak birisine gülemiyorum. Ama account olarak baktığımda Cezmi Kalorifer olabilir.

 

Marka olarak sevdiğiniz markalar neler?

Anında çözüm sağlayan enerjik markalar olduğu için Getir ve Bitaksi’yi özellikle çok seviyorum. Blue Jean ve Finansbank markalarını yaratıcı, zaman zaman espritüel buluyorum. Sketchers da yine enerjik yapıma uygun olduğu için seviyorum :)


Eskiden Okan Bayülgen zamanında Showlar da bölümler olurdu. Okan tek başına yapmazdı. Beyazıt’ta tek başına götürmezdi. Altlarda skeçler ve karakterler olurdu. Galiba biz karakterleri çok seviyorduk. Sizin kitabınızda karakter var mı?

Belli bir ismin ya da ünlülerden birinin taklidini yapmak bana hiçbir zaman komik gelmiyor. Tamamen karakter. Zaten beyaz yaka tamamen farklı karakterler üzerine kurulu. Benim de hayalim kendi talk showumu televizyona taşımak ve biraz daha kalite getirmek istiyorum. Bu konuda da iddialıyım. Ama kendi açılış monoloğumla, kendi skeçlerimle. 50 dakikalık, gerçek bir talk show. Türkiye turnesi yaptım, çok güzel geçti. Kitapla, sosyal medyayla birçok kanalla mizahımı insanlara geçirme gayretindeyim. 


Siyasi mizahla ilgili ne düşünüyorsunuz? 

Mesela bana soruyorlar, “siyasi mizah neden yapmıyorsun?” diye. Genel olarak siyaset zaten çok trajikomik bir noktada ki, neyin mizahını yapayım. Çıkıp bir siyasetçinin taklidini yapmak değil artık. Siyaset çok sevimsiz. Mizahını yapmaya değer bile bulmuyorum. O kadar kirli, tekdüze ve toplumu düşünmeyen bir siyaset zihniyeti var ki… Mizahını yapmam için ona değer vermem gerekiyor. Ben siyasete değer vermiyorum.  Siyasi mizahı ben şöyle yapıyorum, “endişeli modernler” diye bir karakterim var. Ara ara yapıyorum bunu.


Karikatür yapıyor musunuz? 

Çizme yeteneğim hiç yok.


Bu karakterleri bir görsel biçime büründürmeyi düşündünüz mü?

Hiç öyle bir şeyim yok. Ama “Tebrikler Kovuldunuz” un Türkiye’nin ilk müzikal filmi olmasını istiyorum. “Yakam Beyaz Beynim Ayaz’ın ilk 20 dakikalık ofis sitcom (Durum Komedisi) olmasını istiyorum. Zaten bir yandan onu sitcom olarak yazıyorum. Birazcık bu mizah temizlensin ve güzel mizah gelsin çok istiyorum.


Beyaz yakalılar kendilerini güldürmesin diye ne yapmalılar?

Aslında sistemin değişmesi lazım. Beyaz yakalıların değişmesi çok zor. Öyle bir sistem, öyle bir davranış biçimi gelişmiş ki. Mesela benim “İnsan Kaynakları” skecimde; yapıyor olacağız, gidiyor olacağız, gibi lisanlar var. Bu gibi şeyler o kadar yerleşmiş ki, değişmez. Bir yandan da kendilerine gülmeyi çok seviyorlar beyaz yakalılar. Mesela benim beyaz yakalıların tutması bu yüzden. Kendi kendimize gülmeyi unutmuştuk. Hep başkalarına gülme derdindeydik. Biri çıksın komiklik yapsın. 

Cem Yılmaz neden çok başarılı oldu bu ülkede? Uzun süredir ilk defa karakter komedisi yaptı. Hastanede ki teyzeyi ilk o anlattı. Sinema da sevgilisine utangaç bir şekilde sokulan gencin dramını ilk o bize mizahla anlattı. Dolayısıyla beyaz yakalılar kendilerine gülmeyi seviyorlar. Gülünç olmayalım diye dertleri vardı ama şimdi cayır cayır kendimize gülüyoruz. Bu çok güzel bir şey.


İlerde bir CEO olsanız nasıl CEO olurdunuz?

Çok eğlenceli olurdum ve gerçekten çığır açardım. Mesela yemek saatlerini esnek yapardım. İsteyen istediği saatlerde yesin. Tabi ki belli düzen olur. Oturduğu yerden söylüyor gibi geliyor ama dünya da var bu. Birkaç ay kariyer molaları veren insanlar var. Dünyayı keşfediyorlar. Sanatı çok içine sokardım. Mesela tiyatro kulübü olan şirketleri çok önemsiyorum. Bunları biraz daha hayatın içine sokardım. Komedyenleri bulup komedyenlerle buluştururdum. Onların koşarak işe gelmesini sağlayacak, albenisi yüksek aktiviteler yapardım.


Beyaz Yakalılara daha mutlu olması için ne öneriyorsunuz?

Daha çok kafa yormalarını öneriyorum. Ne istediklerine, kim olmak istediklerine, ne yapmak istediklerine dair.  10 sene sonra kendilerini gerçekten nerde görmek istiyorlar ve bunun için ne yapıyorlar. Asla benim çocuğum var, benden geçti gibi söylemlerin arkasına sığınmamalılar. İlla beyaz yakalı hayatı terk etsinler demiyorum ama, o hayatın içinde kalacaklarsa da nasıl katma değer yaratarak, nasıl farklı şeyler yaratarak, o hayatı nasıl değiştirerek fark yaratacaklarına kafa yorsunlar. Yoksa öbür türlü hayat çok sıkıcı.


KARAKTERLER

Yakam Beyaz Beynim Ayaz: Instagram’in ilk mini sit com’u Yönetici Kaan Bey, IK’cı Okan ve tabi ki başına gelmeyen kalmayan Meltem karakterleri

Yazlıkçı: Yazlığınıza tatile gittiğinizde her şeyinize burnunu sokan nostaljik yazlık teyzesi

Koç Zehirlenmesi: Makbuz kesebildiği için ihtiyacınız olan her şeyi yapabildiğini iddia eden,yaşam koçu enflasyonunun tırmandığı son nokta.

Zorganizatör: Sürekli bedavaya size iş yapmaya çalıştıran ve size çok kapı açacağını söyleyen insanlar

Şizofriend: Sürekli kendi paralel evrenindeki gerçeklerle kafanızı şişiren, arad bir he yav he he’lemeniz gereken insan türü

Dostman: Dost mu düşman mı ne olduğu asla belli olmayan, başarınızı asla görmeyen, başarısızlığınızda 112 acil servis gibi sedyeyle koşup sözde sizi teselli eden çakma yüce gönüllü insan.   

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER