Tarihi markalaştıran isim, modern çağın Evliya Çelebi'si: Talha Uğurluel

Dr. Fatma Kamiloğlu Sanatçı bir anne ve öğretmen bir babanın çocuğu olan Talha Uğurluel'in sanat aşkı ailesinden geliyor. Daha küçük bir çocukken tarihi mekanları keşfetmeye koyulmuş.Bu keşifler onu, tarih ve sanat tarihi alanında eğitim almaya yönlendirmiş. Kendisine idol olarak Evliya Çelebi'yi seçen Uğurluel, tarih ve sanat tarihi bilgisini perçinlemek için bol bol geziyor. Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanları tamamlamış, yeni hedefinde ise Hindistan var.
Talha hoca, bizi bu güzel sohbet için evinde ağırlıyor. Hayvanlara olan sevgisi bahçede sizi karşılayan iki köpekle başlıyor, güvercinlerle devam ediyor ve evdeki onlarca kanaryanın sesi eşliğinde sürüyor. Bizi en çok şaşırtan şey ise hocanın kertenkeleleri olan ilgisi... Hocanın ayrıca İstanbul dışındaki çiftliğinde daha çok hayvanı ve kertenkelesinin olduğunu öğreniyoruz. Zaten röportajda da çocukken veteriner olmak istediğini dile getiriyor. Böylelikle hayvan sevgisinin kaynağını öğreniyoruz. Bu sıcacık insani yönü ve gülümseyen yüzüyle karşılıyor bizi... Talha hoca, sadece tarihçi değil aynı zamanda sanat tarihçisi ve iletişim becerisi ile sayılı rehberlerden biri. Ufuk Tur’la birlikte Kudüs, İspanya ve Umre turlarının yanı sıra, Türkiye ve İstanbul içinde de çok sayıda turda rehberlik yapıyor. Talha hocanın turlarının, daha duyurusu yapıldığı anda kontenjanı doluyor. Bunun sırrı ise tarihi, hem bilgi hem de hikayelerle birleştirmesi ve yüksek enerjisi ile kendisine has konuşma yeteneği... Okuyucularımıza biraz kendinizden bahseder misiniz? Ben biraz ortaya karışık bir adamım. Tarih okudum, ardından y üksek lisansımı ve doktoramı sanat tarihi üzerine yaptım. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kokartlı rehberim. Tarih ve sanat tarihi detaylarını yerinde görmek, incelemek ve fotoğra amak için de deli gibi geziyorum. Dolayısıyla bu üçünü bir araya getiren ortaya karışık işler yapıyorum. screen-shot-2016-11-21-at-15-02-21GENÇLERİMİZİ TEK KANATLI BİR KUŞ HALİNE GETİRMİŞİZ Sizce iyi bir tarihçinin iyi bilmesi gereken diğer dallar hangileri? Ben konferanslarıma, gezilerime gelen tarih öğrencilere sanat tarihi okumalarını öneriyorum. Sanat tarihi okuyanlara ise tarihten bir yandal yapmalarını öneriyorum. Biz genelde bu branşlardan sadece birini tercih ettirerek, gençlerimizi tek kanatlı bir kuş haline getirmişiz. Halbuki bir kuş çift kanat ile uçar.
Aslen Manisalısınız. İstanbul’da ne zamandan beridir yaşıyorsunuz ? 2000 yılından beri İstanbul’da daimi olarak yaşıyorum. Ondan önce Bursa’da bulundum ama çocukluğumu Manisa’da geçirirdim. Aileniz hangi işle meşguller? Annem bir sanatçı... Sanatçılık yönümü annemden aldığımı söyleyebilirim. Muhtemelen sanat tarihçisi olmamda annemin sanatçı olmasının bir etkisi olabilir. Babam ise ilkokul öğretmeni... Uzun yıllar köy okullarında öğretmenlik yaptı. TARİH BİLİNCİ AİLEDEN GELİYOR Tarih bilinci sizde ne zaman gelişmeye başladı? Babaannem, annem ve babam tarihe çok meraklıydılar. Küçükken camileri, türbeleri çok gezdim. 10 yaşındayken, Afyon Kalesi’nin tepesinde elimde dondurma külahıyla fotoğrafım var. Hatırlıyorum, annem ve babamla Ermenek’e giderken Mevlana Türbesi’ni ziyaret ettik, Karaman Müzesi’nde mumyalara baktık. Demek ki oraları gezecek kadar tarihe ilgisi olan bir ailem varmış. Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz? Hayvanlara çok meraklıydım. Biyoloji okumayı ya da veteriner olmayı çok hayal ediyordum. Fakat büyüyünce anladım ki sayısaldan çok, sözele meraklıyım. Özellikle de tarih dersine büyük ilgim vardı. 16 yaşındayken, elimde bir Bursa rehberi ile yaya şekilde, 15 kilometre yol almıştım. Camilerin kubbelerini incelemiştim. Üniversite tercihinizde ilk sıraya tarih bölümünü mü yazmıştınız? Evet, ilk tercihim Ankara Gazi Üniversitesi Tarih Bölümü’ydü. Çok ilginçtir, ben birinci tercihim olan yeri değil, daha gerilerde ter- cih ettiğim Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazandım. Hatta ilk öğrendiğimde anımsayamadım üniversitenin hangi ilde olduğunu. İki yıl okuyup Manisa’ya yatay geçiş yaptım. Ancak “iyi ki de Van’a okumak için gitmişim” diyorum çünkü radyoculuğa orada başladım. Van’daki üniversite yıllarımda Yüksekova Bölgesi’nde gönüllü öğretmenlik de yaptım. Hafta sonları Başkale ilçesi üzerinden Yüksekova ilçesine minibüsle gidip çocuklara eğitim veriyordum.
screen-shot-2016-11-21-at-15-03-21RADYOCULUK HİKAYESİ VAN’DA BAŞLIYOR Radyoda tarih programı mı yapıyordunuz yoksa müzik programı mı? Müzik programı ile başladım. Müzik anonsları yapıyordum, kasetleri sıralıyordum, telefonla istek alıyordum. Radyoculuğa başladığımda tabi yeni olduğum için çok heyecanlıydım. Telefonla konuşurken kıpkırmızı oluyordum. Sonra tarih programları ve yarışma programı yaptım. Sonrasında Manisa’ya geçtim ve daha büyük radyolarda çalıştım. Öğrenciyken ilham aldığınız tarihçiler kimlerdi? Ahmet Akgündüz, Mim Kemal Öke, Taner Kışlalı, Muhsin Bozkurt sevdiğim tarihçiler arasındaydı. Üniversitede sizi en çok zorlayan ders hangisiydi? Farsça ve Osmanlıca derslerinde biraz zorlanıyordum. Üniversite yıllarında en keyif aldığım ders, birinci sınıftaki sanat tarihi dersiydi. Abdüsselam Uluçam şu anda Batman Üniversitesi’nin rektörü, dersimize o geliyordu. Bir yere tatile gittiğinizde not defterinizi ve kitaplarınızı bir kenara bırakıp, sadece tatile yoğunlaşabiliyor musunuz? Yapmıyorum çünkü benim bütün uğraşım çok keyifli. Eğer uğraşınız size angarya gibi gelirse hayatınızın belli bir zaman diliminde ondan kurtulup tatil yapabilirsiniz. Benim gezmelerim tatil, hep tatil yapıyorum zaten. Yorgunluğu olsa da sevdiğim için zor gelmiyor. Durmadan bilgi topluyorum, fotoğraf çekiyorum ve öğreniyorum.
BİR BİLGİYİ BİRKAÇ KEZ KULLANIYORUM Hafızanız kuvvetli midir? Nasıl çalışıyorsunuz, not alarak mı ? Dikkat dağınıklığı varmış bende, bunu da çocuklarımda olunca öğrendim. Kısa hafızam berbattır. Biriyle el sıkışırım, ismini söyler o ismi anında unuturum. Fakat bu kadar bilgiyi aklımda nasıl tuttuğuma insanlar şaşırıyorlar. Bu bir bilgiyi kullanma yöntemi. Kitabı önce okuyorum, sonra o kitaptaki mekanı görüyorum, mekanın fotoğrafını çekiyorum, fotoğrafı sosyal medyaya atıyorum. Sonra tüm bunları eve ve konferansa gidip, insanlara anlatıyorum. Dolayısıyla bir bilgiyi birkaç kez kullanıyorum. Böylece unutulmuyor hiç. Ben bu şekilde bir metot keşfettim. Şimdilerde Habertürk kanalında Öteki Gündem programında danışmanlık yapıyorsunuz. Haftanın kaç günü canlı yayına katılıyorsunuz? Genelde 15 günde bir çıkıyorum, program haftada iki kez yayınlanıyor. Bazen çok yoğun gündem olursa haftada bir gün çıkıyorum, gündem yoğun olmazsa iki haftada bir gün çıkıyorum. screen-shot-2016-11-21-at-15-03-39 Peki, siz kendiniz program yapmayı düşünmüyor musunuz? Olabilir çünkü ben yıllarca radyoculuk yaptım. Üniversite hayatım boyunca radyoda DJ’dim. Radyo programı yaptığım için televizyonda da bir sürü şey yaptım. Kafamda birkaç proje de var aslında. Televizyon programı yapmayı düşünüyorum çünkü binlerce fotoğraflık arşivim var. TARİHİ DİZİLERDE GERÇEKLİK VARSA DANIŞMANLIK YAPARIM “Televizyonda hiçbir dizi için danışmanlık yapmıyorum” diye bir açıklamanız var. Bunun sebebi nedir? Evet, hiçbir dizide danışmanlığım yok çünkü kimseden böyle bir teklif gelmedi. Mesela size Muhteşem Yüzyıl’dan bir teklif gelse kabul eder miydiniz? Dizideki bütün karakterler gerçek hayattan alınma, hayali biri orada hemen hemen yok. Zaman dilimi gerçek. Kanuni’nin sefere çıktığı sahneler de gerçek. Bunlar gerçekse o zaman tarihe sadık kalmak zorundayız. İsim gerçek, zaman dilimi gerçek ama ki- şilerin yaşam tarzı yanlış verilirse o zaman o kişilere karşı bir ön yargı oluşur. Mesela Hürrem Sultan, Hürrem cadısına dönüşür. Dolayısıyla gerçeklik üzerine bir hassasiyet güdülürse keyi e danışmanlık yaparım, hiç problem değil. Ancak karşı taraf göstermelik bir danışman arıyorsa ve tarihi akış üzerinde istediği gibi oynamak istiyorsa bunu asla kabul etmem.
Sizce televizyoncular tarihi dizilerde gerçeği olduğu gibi yansıtsalar izlenmezler mi? Bence izlenir. Muhtemelen bir önyargı var. Gerçeği yaptığımızda o aşklar, entrikalar olmayacak diye. Aşk- ı Memnu niçin tutuyor? Çünkü orada kimin eli kimin cebinde gibi bir durum söz konusu... Böyle bir şey olmazsa reyting olmaz gibi düşünülüyor. Halbuki ‘Sarayın Kutsalları’ adında bir kitap yazdım iki sene önce. O kitapta 4.Murat’ın kızı Kaya İsmihan Sultan ile kocası Melek Ahmet Paşa arasında geçen aşkı anlatıyor. Onu bir okuyun ama mendilinizi de yanınıza alın. Çok acıklı bir hikaye, insanı ağlatıyor. En son çıkan kitaplarımdan ‘Osmanlının Kalbini Bekleyenler’ Eyüp’de yatanları anlatıyor. Kitapta çocukları ve eşi vefat etmiş, ömrünün son 30 yılını tek başına yaşamış ve itikafa çekilen bir kadının hüzünlü hikayesini anlatıyor. Yazarken ben de gözyaşlarımı tutamadım. Tarihimizden doğru şekilde beslenmeyi mi bilmiyoruz? Bana öyle geliyor. Yani bizim arşivlerimiz yakın bir döneme kadar açık değildi, tasnifleri yapılmamıştı çünkü biz Osmanlı’dan Cumhuriyet’e biraz sıkıntılı geçtik. Katı ve sert bir süreçti. Avrupalılar bu şekilde geçmediler, o sebeple geçmişleriyle barışıklar. Mesela İngiltere’de demiyorlar Birleşik Krallık bitti. Biraz sert geçmişiz, sert geçince öbür tarafa bir meyil olur mu? diye kapıları çok sert kapamışız. Bundan dolayı da geçmişimize de köklerimize de kapanmışız. İnsanlarda şu an ciddi bir merak var. Selçukluyu, Osmanlı’yı merak ediyor. Bu ‘Osmanlı’ya geri dönelim, fes giyelim’ demek değil. Kimsenin böyle bir derdi olduğunu hiç zannetmiyorum. Biz Cumhuriyet’imizi çok seviyoruz. Övünülecek yerleriyle övünelim demek istiyorlar sadece. ‘600 senede övünülecek birçok şey var, onları da görelim artık’ deniliyor. Ben de tarih ve sanat tarihi ile insanların anlayacağı şekilde bunları sunmaya çalışıyorum. Sizin tarihi basitleştirdiğiniz söyleniyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesela bazen şu deniliyor: çok menkıbeci... Menkıbe nedir biliyor musunuz? Emir Sultan, Devlet Hatun’un kızını istemeye gitmiş, dereden kum doldurmuş kumlara, sonra bir bakmış altın olmuş kumlar. İşte budur menkıbe. Ama ben ne bir kitabımda ne de bir televizyon programımda böyle bir şey anlatmadım. Benim anlattığım ayakları yere basan gerçek hikayelerdir. Kadı Burhaneddin bütün Anadolu’nun kadısı iken hükümdarı olmuştur, Niksar Dağları’na çıkarken kendisinden bir asır evvel yaşamış Danışmend Gazi’nin türbesine uğrayarak, ‘önce ondan izin alalım, sonra Anadolu’ya girelim’ demiştir. Bu gerçek, bu olmuş. Dolayısıyla bunu konuşmak peri masalı, menkıbe içermiyor.
screen-shot-2016-11-21-at-15-02-41Tarihi izleyerek ve dinleyerek öğrenmek ne kadar sağlıklı? Okumanın yerini tutabilir mi? Tarihi bugüne kadar anlaşma maddeleri, kongre maddeleri, savaşlar üzerinden anlattık. Madde ezberleterek tarihi kimseye sevdiremezsiniz ve aklında kalıcı şekilde tutmasını sağlayamazsınız. Ben arkamda çok büyük bir perdeye yansıtılan fotoğra ar kullanarak, ayakta anlatıyorum. Öğrenciler de zevkle, sıkılmadan dinliyorlar. Ayrıca harita üzerinden de tarihi anlatmayı çok seviyorum. YEDİ HEDEFİM HİNDİSTAN Türk Tarihi ve Osmanlı Tarihi’ne ilginiz malum çok iyi. Peki başka hangi ülkelerin tarihini incelemeyi seviyorsunuz? Bize ait izlerin olduğu bütün ülkelerin tarihi ile ilgileniyorum. Mesela önce Ortadoğu ile başladım, Suriye’yi tamamladım. Bir ara her hafta gittiğim oldu. Hem gidiyordum hem de grup gezdiriyorum. Ürdün’ü, avucumun içi gibi bilirim. Bir ara Mısır hakkında bir kitap hazırlamayı düşünüyorum ama şimdi Kudüs hakkında bir kitap üstüne çalışıyorum. Ekim ayına yetiştireceğim umarım. Sonra Balkanlara geçtim, Bosna Hersek, Makedonya, Kosova’yı tamamladım. Şimdiki yeni hedefim Hindistan çünkü putperestliğin içinde güzel bir Türk medeniyeti olan Babür Devleti var orada. Herkes Taç Mahal’i bilir halbuki onun gibi onlarca eser var Hindistan’da. Son zamanlarda Özbekistan’da da çokça çalıştım. Vietnam’a da gittim ama pek ilgilenmedim çünkü bizden bir iz taşımıyor. Tarihteki olumsuz olaylardan bahseden kişiler tepkiyle karşılanıyor. Herkes güzel şeyler duymak istiyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Tabi geçmişiyle övünmeyi herkes sever ama ben tarihe bir ders çıkarma aracı olarak bakıyorum. Gençliğe örnek alacakları şeyleri anlatıyorum. Mohaç Muharebesi kazanıldıktan sonra Kanuni Sultan Süleyman mezar yaptırıp içine yatarak kendi ile muhasebe yapmasını anlatıyorum. Muhteşem Yüzyıl’da bu konu çok üstü kapalı şekilde işlendi, o sebeple tam anlaşılamadı. Ben Pargalı İbrahim Paşa’nın güç zehirlenmesi yaşadığını ve bu yüzden idam edilmesinin meşru olduğunu da söyledim ama bu onun geçmişte ders çıkarılabilecek işler yaptığını değiştirmez.
Gezilerinizde veya konferanslarınızda aynı konuyu tekrar anlatmaktan sıkılıyor musunuz? Hayır, simalar değişiyor zaten her seferinde. Bir de ben içeriği hep değiştiririm. Mesela evvelki gün Niğde’de konferans verdim, ondan önceki gün Yozgat’daydım. Ben her konferansta bir pasta ustası gibi pastayı değişik süslerim. Bu, hem bana hem de seyirciye iyi gelir. Ailenize nasıl vakit ayırıyorsunuz? Çok vakit ayıramıyorum ama sağ olsunlar çok fedakarlar, hoş görüyorlar beni. Bu, benim için çok güzel bir şey. GENÇLERE ULAŞMAK İÇİN SOSYAL MEDYAYI AKTİF KULLANIYORUM Gençlerin tarih hakkındaki bilgi düzeyini nasıl buluyorsunuz? Resimlerle ayakta tarih anlatıyorum, put gibi dinliyorlar, çok ilgililer. Kendi adıma hiç sıkılmıyorum çünkü emek veriyorum ve karşılığını da aldığımı düşünüyorum. Gençlere ulaşmak için ise tüm sosyal medya mecralarını aktif olarak kullanıyorum. Size yapılan eleştirilerden biri de Osmanlıyı eleştirmemeniz. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Şimdi 16.yy’ı anlatıyorsam eleştirmiyorum çünkü tüm dünya gıpta ile bakıyor o döneme. Bir gün bana sorsunlar, hiç sorulmadı ki! 19.yy Osmanlı siyasetini televizyonda, Öteki Gündem programında konuşalım, o dönemde neler oldu neler bitti diye. II. Abdülhamit’ten bahsettiğinizi hatırlıyorum... II. Abdülhamit Han, benim özel çalışma alanım. Ben sanat tarihçisiyim, Türkiye’de hangi ile hangi ilçeye gitsem II. Abdülhamit çıkıyor karşıma. TÜRKİYE’DE SANAT TARİHİ EKOLÜNÜ ALMANLAR KURDU Türkiye’deki tarih çalışmalarını yeterli buluyor musunuz? Hala yurtdışı men- şeli kaynaklar kullanılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Evet, durum böyle... Yabancılar bir dönem bizim tarihimize bizden çok sahip çıkmış. Mesela 1880’lerde Abdülhamit Han döneminde birçok yabancı arkeolog ülkemizde cirit atarken, bizim bir tek Osman Hamdi Bey’imiz var. Bugün tarihi Uşak halıları bir Hollandalının adı ile anılıyor çünkü bu adam geçmişte gidip bu halıları keşfetmiş, çizimlerini yapıp dünyaya tanıtmış. Bizim sanat tarihi profesörlerimizin hocalarının hocaları, Almanmış. Yani Türkiye’de sanat tarihi ekolünü kuranlar Almanlar.
Türkiye tarihi sizce yurtdışında yeterince doğru aktarılıyor mu? Size şöyle bir örnek vererek bu sorunuzu yanıtlamak istiyorum. Biliyorsunuz 1970’li yıllarda ASALA terör örgütü bizim elçilerimizi öldürmeye başlamıştı. İlk eylemi gerçekleştiren terörist, sıradan bir vatandaş değildi, bilim insanı gibi bir şeydi ve soykırımın intikamı için yaptığını söyledi. Adamlar şahsi meselelerini bu şekilde dünya kamuoyuna taşıdı. Biz ülke olarak daha sonra durumun yanlışlığını anlayıp bu söz konusu soykırımın yapılmadığını sadece bir tehcir çalışması gerçekleştiğini kamuoyuna açıkladık. Sizce aktif siyaset ile tarih arasındaki ilişki nasıl olmalı? Siyasetçiler tarihi nasıl ele almalılar? Bu sorunun cevabını olmuş bir olay ile anlatayım. Üç sene evvel beni Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet ettiler. O dönem Abdullah Gül cumhurbaşkanıydı. Bana dediler ki, “Selçuklu Devleti kültür mirasını korumak için bir heyet oluşturalım. Bu heyet, bu medeniyetin eserlerinin fotoğra arını çeksin, hakkında yazılar yazsın ve sonrasında bunu kitaplaştıralım.” Daha sonra kitabın tanıtımı için gerçekleştirilecek organizasyonda bir tarihçi olarak benim sunum yapmamı istediler, ben de yaptım. Son zamanlarda genç ve tarihe ilgi duyan devlet idarecileri görüyorum, bu durum mutluluk verici. Cumhuriyet Tarihi ile ilgili çalışmalarınız var mı? Ben Abdülhamit Han’dan sonrasına pek dönüp bakmıyorum ama şunu yaptım; Atatürk’ün ölümünü araştırdık ve ilk kez kanını bulduk. Böylece daha sonra yapılacak büyük bir çalışmaya kapı açtık. Atatürk’ün yüzde doksan ölüm nedeninin geç teşhise bağlı siroz olduğunu bulduk.
LAF CAMBAZLIĞIM ANNEANEMDEMDEN GELİYOR Tarihçiler arasında beden dili kullanımında bir tık öndesiniz. Bunun için özel bir çalışma yaptınız mı yoksa Allah vergisi bir yetenek mi? Benim anneannem tam bir laf cambazıydı, ondan geliyor biraz. Ev oturmalarında konuştuğu zaman tüm kadınlar onu dinlerdi. Bir de ben radyoculuk yaptım yıllarca, o da geliştirdi beni. Bizim mesleğimizde belagat gerçekten gerekli. Sahnede abartarak bir olayı anlattığınızda insanlar sizi alkışlar, sokakta ise deli muamelesi görürsünüz. En çok etkilendiğiniz tarihçi kimdir? Ahmet Şimşirgil, Ekrem Buğra Ekinci, Ahmet Akgündüz, İlber Ortaylı gibi isimlerin konuşmalarını takip ediyorum. Tarihte yolculuk yapacak olsanız hangi zaman dilimine gitmek isterdiniz? Memlükler Dönemi’ne gitmek isterdim çünkü Türk-İslam sanatının zirve noktası Osmanlı değil, Memlüklerdir. İDOLÜM EVLİYA ÇELEBİ Peki hangi tarihi figür olmak isterdiniz? Asker olmazdım herhalde, askerlik sevdiğim bir meslek değil. Zaten sekiz ay askerlik yaptım, Genel Kurmay’a çok teşekkür ediyorum. Askerde tam 116 tane kitap okudum. Hayatımda ilk üç makalemi askeriyede yazdım. Mimar Sinan’a hastayım çünkü bir yaptığını bir daha yapmıyor. Kendisi tekrara düşmediği gibi çok araştırıp bileşkesiyle yeni bir şey sunan bir adam. Sanat tarihçisi olarak Mi- mar Sinan olmak isterdim. Tarihçi olarak da Hoca Saadettin olmak isterdim ama bir numaralı idolüm Evliya Çelebi. Tarih tekerrürden ibaret... Peki, tarihimizdeki hangi hatadan ders çıkarmıyoruz ve o hatayı tekrarlıyoruz? Tarihimizde de birçok örneği olduğu gibi düşmanlarımız, savaş sahasında kazanamadıkları için bizi birbirimize düşürerek yok etmek istiyorlar. Bizim artık bu oyunlara gelmememiz gerekiyor.
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER