“Sürdürülebilir Yaşam, Kârlılıktan Daha Önemlidir.”
Doğal kaynakların yerine konulamadığı, buna karşılık, hızla tüketildiği günümüz dünyasında; sürdürülebilirlik kilit bir rol oynamaya başladı. Sürdürülebilirlik konusunda, şirketlere ve markalara da büyük rol düşüyor. Unilever de, bu bilinçle hareket eden, ender şirketlerden biri. Şirket, 2010 yılında duyurduğu “Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı” ile, 2020 yılına kadar yaklaşık 60 sosyal, ekonomik ve çevresel taahhüdü gerçekleştirmeyi planlıyor. The Brand Age’in bu sayısında, Unilever Türkiye Ev ve Kişisel Bakımdan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Şükrü Dinçer ile Unilever’in sürdürülebilirlik faaliyetlerini konuştuk.
Sizce “sürdürülebilirlik” nedir? Unilever, sürdürülebilirlik kavramı ile ne zaman tanıştı?
Sürdürülebilirlik, Unilever için kurumsal bir amaçtır. Bu açıdan baktığımızda, Unilever olarak, temellerimizin atıldığı günden beri, çalışmalarımızı sürdürülebilirlik ekseninde sürdürüyoruz. DNA’mızda var olan bu yaklaşım aracılığıyla, faaliyetlerimizi her zaman, sürdürülebilirlik ekseninde gerçekleştirmeye çalıştığımızı, söyleyebilirim.
Doğal kaynaklar, doğanın yerine tekrar koyamayacağı hızda tüketildiği için; Unilever olarak, daha iyi bir gelecek yaratmak adına, şirketlerin sürdürülebilirlikte kilit rol oynayabileceği, gerçeğinden hareket ediyoruz. Ve bu gidişe bir ‘son’ vermek istiyoruz.
Biz Unilever olarak, sürdürülebilir bir yaşam hayal ettik. Çocuklarımızın geleceği için büyük bir sorumluluk alarak, tüm faaliyetlerimizin merkezine, sürdürülebilirlik anlayışını yerleştirdik. Bu doğrultuda, Türkiye’deki çalışmalarımız da 10 yılı aşkın süredir kararlılıkla devam ediyor.
2010 yılında hayata geçirdiğimiz, Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planımız ile; büyük bir kararlılıkla bağlı olduğumuz yaklaşımımızı, somut bir temele de dayandırdık. Çünkü, çok üzülerek görüyoruz ki, çevre üzerindeki ayak izimizi azaltmayı başaramazsak, işimizin devamlılığı olmayacak.
Unilever olarak, sürdürülebilirliğe entegre bir yaklaşımımız var ve tüm faaliyetlerimizle, sürdürülebilir geleceğe, yatırım yaptığımıza inanıyoruz. Bu anlayış, üretim tesislerimizdeki su ve enerji kullanımından, sürdürülebilir kaynaklardan hammadde tedarik etmeye, Ar-Ge çalışmalarımızın eseri olan çevre dostu ürünlerden, tüketicilerimize verdiğimiz mesajlara kadar, tüm iş süreçlerimizi kapsıyor.
Bir yandan işimizi büyütürken, diğer yandan da çevresel etkilerimizi azaltmak amacıyla 3 ana hedef üzerine kurulu hayata geçirdiğimiz planımızla, ürünlerimizin çevrede bıraktığı ayak izini yarıya indirmek, tarımsal hammaddelerin %100’ünü sürdürülebilir kaynaklardan sağlamak ve 1 milyar insanın sağlık ve esenliklerini artırmak gibi önemli bir iddiaya sahibiz. Üstelik bu plan, 2020 yılına kadar gerçekleştirilmesi planlanan sosyal, ekonomik ve çevresel taahhütleri içeriyor.
Bizim şirket olarak çok uzun yıllar önce benimsediğimiz bir felsefenin, bugün giderek yaygınlaşmasından elbette mutluluk duyuyoruz.
Sürdürülebilir marka olmak ile kârlı marka olmak arasındaki bağlantıyı nasıl yorumluyorsunuz?
Unilever olarak, gelecek nesillerin daha yaşanabilir bir dünyada, refah içinde hayatlarını sürdürmeleri; şirket politikalarımızın en önemli ayaklarından birini oluşturuyor.
Tüketici tarafından baktığımızda ise; artık dünyanın her yerinde tüketiciler, aldıkları ürünlerin, sürdürülebilir kaynaklardan elde edildiğine ve dünyanın doğal kaynaklarının korunduğuna dair güvence verilmesini istiyorlar. Sürdürülebilirliğe önem veren markalar, daha çok tercih edilen, markalar oluyor. Biliyoruz ki, dünyanın sürdürülebilirliğini sağlama konusunda, markaların sorumluluğu, hükümetlerinkinden az değil.
Unilever olarak, sürdürülebilir bir yaşam için ofislerimizden, fabrikalarımıza, tüm değer zincirimize, önemli yatırımlar gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilir yaşamın ise en az kârlılık kadar, hatta kârlılıktan daha önemli, olduğunu düşünüyoruz.
Sürdürülebilir Yaşam Planı’nı açıklamamızın üzerinden tam iki sene geçtikten sonra; 2012 yılında büyümeyle birlikte, ciromuzu 3,5 milyar TL’ye çıkarmamız; yine son iki yılda, tedarik zincirimizdeki sürdürülebilirlik projeleriyle 10 milyon TL’den fazla tasarruf sağlamamız; sürdürülebilirlik yaklaşımının, hem kazandıran hem de doğaya ve insanlığa çok pozitif geri dönüşler yaptıran, bir iş modeli olduğunun, en önemli kanıtıdır.
Unilever’in sürdürülebilirlik çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz? Neler yapıyorsunuz, üretim ve hizmet süreciniz nasıl şekilleniyor?
Unilever olarak amacımız, çalıştığımız herkese, temasta olduğumuz her topluma ve etkilediğimiz her çevreye karşı, en yüksek kurumsal davranış standartlarının benimsenmesidir. Sürdürülebilirlik, bizim sadece kendi şirketimiz içinde uygulamaya çalıştığımız bir sistem değil. Unilever olarak bizim sürdürülebilirlik anlayışımızda; tarlada çalışan çiftçimiz de, ürünlerimizi kullanan tüketicimiz de, tedarikçilerimiz de büyük bir rol oynuyor.
Büyük bir kararlılıkla sürdürdüğümüz Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planımız, sadece niş ürünleri değil, tüm markalarımızı kapsıyor. Üstelik şirket olarak aldığımız sorumluluk doğrultusunda, yalnızca fabrikalarımızın doğrudan etkileri için değil, ürünlerimizin tüm yaşam döngüsünü üstleniyoruz. Bu döngü, hammadde alımından Unilever ürünlerini kullanan tüketicilerin yemek pişirirken, temizlik yaparken veya çamaşır yıkarken ihtiyaç duydukları su ve enerjiye kadar uzanan bir yelpazeye sahip.
Sürdürülebilirlik yaklaşımını şirket olarak, sadece çevreyle sınırlı tutmuyoruz. Sürdürülebilirliğin sosyal ve ekonomik boyutları olduğunun bilinciyle çalışıyoruz. Ürünlerimiz insanların sağlık ve mutluluklarında fark yaratırken, tedarik zincirimiz de milyonlarca kişinin geçimini sağlıyor. Tüm bu verilerden hareketle, sürdürülebilirlik yaklaşımının tüm zincirimiz boyunca kazan-kazan durumu yarattığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Sürdürülebilirliği, Unilever marka kimliği ve konumlandırmasına nasıl yansıtıyorsunuz?
Bugün, gezegenimizdeki nüfus, şimdiden yedi milyara yaklaşırken; 2050’de iki buçuk milyar daha nüfusumuza eklenecek. Bizim, şu anda sahip olduğumuz yaşam standartlarında, hayatlarını sürdürmek isteyen bu nüfus için; bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Bu çözüm de, şüphesiz sürdürülebilirlikten geçiyor. Biz ve bizim gibi şirketler, bir asır daha ayakta kalmak istiyorlarsa, sürdürülebilirlik üzerine düşünmeleri gerekiyor.
Özellikle, birkaç yıldır ekonomik çalkantıların da etkisiyle, markaların en önemli gündemi daha fazla satmak olduğu için; tüm stratejiler, bunun üzerine kuruluyordu. Ama zaman içinde gördük ki markalar, daha fazla satmaya çalışırken, insanlardan uzaklaşmaya başladı. Biz de Unilever olarak, geleceğe yaşanabilir bir dünya bırakmak isteğiyle, insanı daha fazla önemseyen, sürdürülebilir iş yapış biçimimizi oluşturduk ve Unilever’in, tüm yapılanmasına entegre ettik.
Unilever, sürdürülebilirlik kavramını, iletişim çalışmalarında nasıl kullanıyor?
Gelişmekte olan ülkelerin tüketicileri, sürdürülebilirlik konusunda daha hassas davranıyorlar. Gelişmiş ülkelerde, çevresel uygulamalar daha yapısal ve temeline oturmuş durumda. Şirketler, bu konuda seçenek sunduğu sürece, Türkiye'deki tüketicinin de, geleceği koruyan ürünleri, tercih edeceğine inanıyorum. Yapmış olduğumuz inovasyonlar ve iletişim kampanyaları kapsamında, bu konuda da önderlik etmek için çalışıyoruz.
Örnek vermem gerekirse, çocuklara daha hijyenik bir yaşam ve sağlıklı bir gelecek yaratmak amacıyla “Eğlen, Öğren, Hijyen” ya da tüketicilerin daha iyi yıkama alışkanlıkları kazanabilmesi için “Sudaki Ayak İzim” gibi projeler düzenleyip; bu projelerimizi markalarımıza entegre ediyoruz. Bu kapsamda da sürdürülebilirlik konusunu, ulaşabildiğimiz her platforma yaymaya çalışıyoruz.
Örneğin “Sudaki Ayak İzim” projemizdeki, iletişim çalışmalarımız doğrultusunda; Türkiye’de diğer ülkelere göre, çok daha yüksek olan ön yıkama oranı, deterjan markamız OMO’nun, 2009’dan bu yana yaptığı, entegre iletişim kampanyaları sayesinde, %44’ten %29’a indi. Tüketiciler, artık çok daha düşük ısılarda, çamaşır yıkamaya başladı ve 30°’nin altında çamaşır yıkama oranı %11’den %19’a yükseldi. Bu büyük bir başarıdır.
Öte yandan, markalarımızın ötesinde, fabrikalarımızın aldığı ödüller, bu yöndeki yaklaşımımızın, kamuoyundan takdir gördüğünün önemli bir kanıtı. 1975 yılından bu yana, OMO dâhil, Türkiye’nin birçok, lider temizlik ve kişisel bakım markasının üretiminin gerçekleştirildiği, Lever Elida Gebze Fabrikası; üretimde mükemmelleşme çabalarının karşılığını, rekor bir sürede aldı. 2000 yılında, TPM (Toplam Üretken Bakım Yönetimi) modelini benimseyen, Lever Elida Gebze Fabrikası; her yıl, tüm dünyada TPM modelini kullanarak üretkenliğini, verimliliğini ve çalışan memnuniyetini, en çok artıran fabrikalara verilen, TPM Mükemmellik Ödülü’nü almaya hak kazandı. Böylece 3 yıl içinde, dünyanın “mükemmel” fabrikaları arasına girdi.
Sizce sürdürülebilirliğin, B2C ve B2B’ye etkileri nelerdir?
Dünyamızın içinde bulunduğu çevresel sorunlar; ancak herkesin, kendi üzerine düşeni yapmasıyla aşılabilir. Bu sebeple, üretimden tüketime kadar zincirin her halkasının, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesinin, çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Sürdürülebilir geleceğe hizmet etmenin, sadece ürün geliştirmekten ibaret olmadığını, tüketicilerimizin bu yenilikleri benimsemesinin ve tedarikçilerimizin, paydaşlarımızın da bu anlayışı paylaşmasının büyük önem taşıdığının bilincindeyiz. Bu nedenle, ürünlerimiz tüketiciye ulaşana kadar ve tüketiciye ulaştıktan sonraki sürece, yönelik çalışmalar da yürütüyoruz.
Tüketiciler, artık yaptıkları her işlemde, kendilerinin ve çocuklarının geleceklerine, olumlu katkı yaptıklarından, emin olmak istiyorlar. Ipsos KMG Yaşam Tarzları ve Tutumlar Araştırması’na göre, tüketicilerimizin %63’ü, kullandığı ürünlerin, doğaya zarar vermeyen ürünler olmasına, duyarlı olduğunu iletiyor.
Unilever olarak, biz de sadece niş ürünlerimizle değil, tüm markalarımızla; ürünlerimiz, ürünlerimizi sunuş şeklimiz, doğru kullanım ve dozaj için yaptığımız iletişim çalışmalarıyla, kullanıcıları, davranış değişikliği için teşvik ediyoruz. OMO markamız ile yaptığımız işler, buna çok iyi bir örnek.
Sürdürülebilirliğin B2B’ye etkisine gelince; sürdürülebilirlik yaklaşımının, kabul edilebilir tek iş modeli olacağına inanıyoruz. Ancak hedeflerimize tek başımıza ulaşamayacağımızı da biliyoruz; bu nedenle, pek çok paydaşımızla ortak çalışmalar yürütüyoruz.
Örneğin tüketiciyle buluştuğumuz kilit noktalar olan mağazalar ve ‘sürdürülebilirlik’ konusunda tüketiciyi bilgilendirebileceğimiz en önemli noktalardan biri olduğunu düşündüğümüz yerel zincirlerle, WWF işbirliğinde, ‘Yeşil Nokta’ projesini gerçekleştiriyoruz.
Biliyoruz ki Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı hedeflerini, tek başımıza hayata geçiremeyiz. Bu sebeple, 2010 yılından beri, iş ortaklarımıza ‘sürdürülebilirlik’ ortak paydasında buluşma, çağrısında bulunuyoruz.
Anasayfa'ya Dön
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok