Seçimin belirleyicisi: Seçmen muhayyilesi
Son seçimde sonuçların kesinleşmesinden sonra seçmen davranışları konusunda açıklamalar doğal olarak artıyor. Birbirinden güzel analiz ve yorumlar bize ipuçları vermeye çalışıyor. Hemen hemen hiç değinilmeyen ya da kenarından teğet geçilen konulardan biri de “Seçmen muhayyilesi”. Sembolik ve duygusal anlamlar taşıyan imajlar bütünü olarak özel ve toplumsal muhayyile ya da imgelem, günlük yaşantımızda yoğun biçimde mimetik ürünler olan roman, sinema, tiyatro ve popüler sanat, reklam, resimler, gazeteler, dergiler, ambalajlar aracığıyla yer almakta. Belki de izlenmesi, anlaşılması zor ve güç soyut bir kavram olarak fazla dikkat çekmiyor. Hâlbuki seçmenin oy tercihi öncelikle ve sadece akılcı ve somut olan ekonomik vaatlere değil, daha duygusal içerikte ve soyut olan muhayyile gücüne ve sürecine de bağlıdır ve tercihi, büyük oranda muhayyile gücü tarafından etkilenmektedir. Burada seçim yaparken elde edilecek sonuçları önceden deneyimlemek mümkün olmadığından ne olabileceğinin deneyimlerini zihinde yaratmak, tasavvur etmek etkilidir. Böylece, bu süreç gerçek bir deneyimden önce, aday ya da siyasal parti seçiminde etkili olabilecek bir değerlendirme yapmaya izin verir. Buna bir de “psikolojik sahiplenme” eşlik ederse karar verme daha kolay ve güçlü oluşur. Sahiplenme konusunda hiç şüphesiz muhayyile çok etkilidir. “Bu ülke benim, bu parti benim, bu aday benim.” yargısı, tercihi belirleyici bir role sahiptir.
Seçmen, içinde bulunduğu var olan durum ile olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yaşamaktadır. Siyasal reklamlar yoluyla yaratılmak istenen imajlar ile bu boşluk doldurulmaya çalışılır. Bu seçimde seçmenin önüne üç siyasal ürün sunuldu: 1) Başkanlık, 2) Tek başına iktidar, 3) Barajı geçme. Bunlardan sadece üçüncüsü olan, HDP’nin barajı geçmesi seçmen tarafından satın alındı. CHP’li geliri yüksek, eğitimli seçmenin bir kısmı ve 25-35 yaş grubundakiler ve özellikle gençler, HDP’ye taktiksel, stratejik ya da emanet olarak adlandırılan oylarını verdiler. “Sandığa gitmeyeceğim, oy vermeyeceğim” diyen ya da rengini belirtmeyen, kendini saklayan seçmenleri de içererek oluşan kararsızların çoğunluğu, muhalefeti seçmiş görünüyor. Bu konuda muhalefet partileri, karşıtlık duygusu üzerine kurdukları bir tür direniş stratejisi ile bir cephede buluşarak iktidar partisi olan AK Parti’yi durdurma, yaptıkları icraatlara karşı çıkma ile iktidardan indirme muhayyilesi, oldukça etkili olmuştur denilebilir.
Muhayyile süreci
En yalın olarak duyusal formlarda sunulan bilginin işlenmesidir, muhayyile. Toplumun ortak düşünce biçiminin, soyut ya da somut bilincini bir bütün olarak temsil eden her türlü imajlar toplamının yansıtıldığı bir ayna görevi görür. Bu süreçte, seçmen deneyimlerini zihinsel olarak yaşar. Hayal gücünü tamamen kendi kontrolüne alıp, olmasını istediğimiz şeyleri düşünme, düşleme, gözünün önüne bir imaj getirme, kısaca hayalde canlandırma olarak da bilinen muhayyile, özellikle pazarlamada deneyim ile sıkı bir ilişkisi, bağı olduğundan hedef kitleyi etkilemede güçlü bir araç olarak kabul edilir.
Seçmenin dış dünyadan koptuğu, imajlar havuzu olan muhayyile sürecinde, ilk olarak seçmenin yeteneklerini hissettirme (başarabiliriz, yapabiliriz, gerçekleştirebiliriz gibi) oluşur. Sonrasında somut olarak küçük çapta da olsa olabilirliğini görme ve bunu geniş ölçüde gerçekleştirme izler. Aynen sanatçıların, sporcuların odaklanma süreci gibi seçmenin muhayyile gücü de benzer biçimde işler.
İmajlar; duygular, akılcılık ve bilinç dışı düşünceler ile doğrudan bağlantılı olarak insanlara hemen etkide bulunabilme özelliğindedir. Bu nedenle, öncelikle imaj özellikleri olan netlik, yalınlık ve doğrudan olma, sunumun hedef kitlenin ruh haline ve duygularına hitap etmesi göz önünde tutularak muhayyile süreci genellikle üç boyut üzerinde odaklanır:
(1) Canlılık (imajın yoğunluğunu ve açıklığını ifade eder.)
(2) Farklı imajların sayısı ve
(3) Ayrıntılama ve uzun dönemli hafızada kalma derecesi.
Seçmen özellikle süreç içinde eksik bilgiyi zihinde tamamlama eğilimindedir ve sonuçta elde edindiği tüm etkileri, gerçekmiş gibi tahayyül edebilir. Seçmen kararını buna göre verebilmek için, “Benim hayatımı iyi yönde nasıl değiştireceksin?”, “Beni nasıl yukarıya doğru taşıyabilecek ve tahayyül ettiğim yaşama kavuşturacaksın?” sorularının cevaplarını görselleştirebilmelidir. Seçmen, onu özlemini duyduğu yere götürebilecek, oraya gitmenin yolunu gösteren, öğreten, bu konuda ilham veren lider ve partiyi istiyor. Gücünün farkına varıyor ve sandık başında hesaplaşmayı bekliyor. Geleneksel olarak partiler, seçmeniyle tek yönlü bir iletişim kurarak, amblemlerinin üzerine mührün nereye ve nasıl vurulacağını sık sık ve açık bir biçimde vurgularken, günümüzde artık seçmenin sorduğu “Neden bu oyu bu partiye, adaya vermeliyim?” sorusuna yanıt verecek biçimde iki yönlü iletişim kuruyor. Bu nedenle, muhayyilenin olumlu bir geçmiş ya da yaşanmış bir zorluk, hasar çağrışım yaptırabilme özelliği kullanılarak yöneticiler seçmenlerin bu yönde imajlar üretmesini sağlayıp kendilerine bağlama ve böylece yönlendirilebilme olanağına sahip olabilmektedir.
Değişen, dönüşen toplum
Eğitim, ulaşım, sağlık gibi makro alanlardaki problemler büyük oranda çözülünce, seçmenin doygunluğu onu girdiği yeni sosyal sınıftaki bireysel sorunlara ve doğrudan kendisine ait taleplere de odaklanmaya itmiştir. Aktif hale dönüşen seçmen talepkâr olmaya başlamış ve bu yeni talepler sınıf içindeki konumuna göre farklılıklar göstermiştir. “Dört aşamalı tüketim ürünleri merdiveni” açıklaması bu konuda da yararlı olabilmekte ve buna göre küçük ucuz eşyalardan, arabaya, eve ve turizme doğru basamaklardan oluşan bir yol izlenmekte. Ülke ve insanlar zenginleştikçe, yaşam biçimleri ve zevkle tüketimler, her kesimin kendi beğeni ve estetiğini oluşturduğu kültürleşme sonucu genel davranışlarında daha önemli ve öncelikli hale gelir. En azından yeni orta sınıfın önemli bir kesimi edinilenleri aşarak yaşam standardının yükselmesi, özgürlük alanının genişlemesi konularında ileri gitmeyi istiyor. Yokluk ve yoksunluk içinde yaşayanlar, Maslow’un ilk düzey ihtiyaçları olarak açıkladığı fiziksel ve ekonomik güvenlik değerlerine, mutluluk araçları olarak metaları ve bunların edinilmesine bağlı olacaklardır. Bundan dolayı, materyalist değerlere sahip olanların ihtiyaçları bu boyutta kalacak açıklaması, bu konuda yol gösterici olabilmekte. Görece refah, ekonomik ve fiziksel güvenliğe, yani ekonomik ve sosyal olarak kendini tehdit altında görmeyen, huzur içinde olanlar ise Maslow’ un üst düzey ihtiyaçlar olarak açıkladığı özerklik, özgürlük, eşitlik, kişisel gelişmelere önem verirler. Bu ve benzeri postmateryalist ihtiyaçlar, tüm gelişmiş postendüstriyel toplumlardaki nesillerde olduğu gibi bir ülkenin değişik sınıfları arasında da görülebilmektedir. Örneğin, çelişki gibi görünen en yoksul yerlerin yanında en zengin yerlerden HDP oylarının yüksek çıkması, ancak bu kavramlarla açıklanabilir. Refah toplumlarının yeni kültür ve değerlerini açıklamak için kullanılan kavram olarak postmateryalizm, özgürlük, kendini ifade etme ve yaşam kalitesine önem vermeyi açıklar. Renklilik, çeşitlilik, farklılık, birliktelik, ekoloji, insan hakları, hak ve eşitlik, hoşgörü, uzlaşma, çoğulculuk, çok kültürlülük, çok seslilik gibi kavramlara sahip olan değerleri kapsar. Postmateryalist değerlere sahip seçmenler, kendisi ve ailesi için refah, ülkesi ve Dünya için “huzur ve barış” içinde yaşam istiyor. Bu konuda insani dokunuşlar, samimiyet, ümit verici her yaklaşımı değerlendirmeye alıyor.
Yüzde yirmiden kırklara çıkan, muhafazakârlar başta olmak üzere yeni orta sınıfın sesini ve beklentilerini ileriye götürmede “icraat” ve “umut” üzerinde geçmiş seçimleri kazanan AKP, seçmenin muhayyile gücünü bu seçimde yeteri kadar harekete geçirememiştir. Nüfusun yüzde altmışını oluşturan otuz yaş altındaki gençlerin küresel dünyaya entegre olmak isteyen, demokratik normları yüksek, istihdam ve refah istekleri yoğun olan ve aktifleşerek talepkâr hale gelmeleri farklı muhayyileler oluşturmuştur ve yeterince anlaşılamamıştır. Temel olarak ekonomi konuşulmasına rağmen, başka konulardaki sohbetler (yaşam biçimi, demokrasi, hukuk, sosyal adalet, barış, özgürlük gibi) biraz geri planda kalmıştır. Gelecek ile ilgili ortak bir beklenti kurulamamış, yeni umutlar ve olanak önerileri yeterince açıklanamamıştır. Yapılan somut ve yaşanmış hizmet ve icraatlar, “Onlar konuşur, biz yaparız” sloganı ile sunuldu, ancak eskiyi göstererek yeniyi ve geleceğe yönelik vaatleri arka planda, gölgede bırakarak gelecekten daha çok geçmiş anlatıldı ve yaşanan gündelik sorunlarla doğrudan ilişki kurdurulamadı. Bu nedenle, seçmenin bir bölümünün muhayyile gücü harekete geçirilerek yeni bir gelecek hikâyesi tasavvuru yeterli derecede oluşturulamadı. “Yaşam koşullarında nasıl bir gelişme getireceksin?” sorusu cevaplanmamış biçimde ön plana çıkmaktadır. Seçmen için eskiye yönelik başarı söyleminden daha çok, şimdi ve gelecekteki yeni ufuklara, konumlara “taşıma” vaadi söz konusu. Seçmenin, ekonomik geleceğe bakarak oy verir yargısı, her zaman ve her koşulda baskın değildir. Örneğin, son yıllarda ekonomik büyüme durdu ve gelir paylaşımı bozulma eğilime girdi. Bu durumun seçmenin tercihini etkilese bile, başına kakma ve zayıf yönünün alenen ortaya konulup neredeyse açık artırma gibi vaatlerin yapılarak rencide edici boyuta getirilmesi, ekonomik kriterlerin biricik ve baskın bir değişken olduğunu söylemeyi olanaksız hale getirmiştir.
Sürekli iletişim tüketimi
Geleneksel olarak “tek ağız, tek söz” vardır ve herkes aynı söylemi tekrarlar. Modernitenin bir mottosu olan, “Görmek inanmaktır” ile modernist olan bu yapıda, merkezi ve hiyerarşik kurgu ile kitlesel olarak seçmenle kurulan bağ, sokakta temas ve mitingler, hep bu “görünür olma” ilkesine bağlı olarak gerçekleşir. Sözel iknada rasyonel ispat, örneklerle görselden farklı biçimde çalışır. Daima örtülü bir soru vardır; “Kim konuşuyor, otoritesi nedir? , güdüleri ve çıkarları nelerdir?, vaatleri yerine getirebilme gücü var mı?” gibi soruların sonunda ortaya çıkan imajlara, duygularla, ruh hali ve iç görülerle tepki verilir.
Bu seçim de, bildiğimiz ve beklediğimiz üzere ağırlıklı olarak “Değerler siyaseti yerine kimlik, aidiyet ve vaatler siyaseti” yapılıyor düşüncesini boşa çıkartmadı. Örneğin, popülist bir ekonomi anlayışı ile vaatler demeti sunmasına karşın iktidar olabilme imajını ve muhayyilesini yaratmamıştır CHP. Bunun büyük bir nedeni, geçmişte bu konuda seçmenin belleğinde olumlu bir imaj olmamasıdır, denilebilir. Bu ve diğer nedenlerle siyasi bir hareket olmaktan daha çok, seküler kimliğin sözcüsü, savunucusu olan bir kimlik hareketi haline gelmiştir. Sözlüklerde muhayyile gücü, geçmiş yaşantılara özgü öğelerle şimdiki yaşantısı arasında bağ kurma gücü olarak da açıklanmakta. Aslında, seçmenin belleği kısa dönemlidir diye bir kanı olsa da, siyasal belleği çok güçlü ve medyada oluşturulmaya çalışılan siyasal imajlara göre değil, belleğindeki sahici ve yerleşmiş, onaylanmış imajlar üzerinden karar veriyor.
Kitlelerle duygusal ve karşılıklı konuşmalar ve kullanılan dil de dâhil, doğrudan temas kurma becerisine sahip olan Sayın Erdoğan ve Demirtaş, diğer liderlerden bu özellikleri ile ayrıştı. Kullanılan dil açısından AK Parti, kaygı ve sadece kendilerine güvenilmesine yönelik ve sert bir tarz uygularken HDP, olumsuz bir dil yerine daha çok seçmeni özne olarak merkeze almaya ve biz olmaya yönelik bir tarzı seçti.
Asgari ücretin 1800 lira olması gibi somut ekonomik vaatler içerse de HDP kampanyasının “umut” boyutu diğerleri gibi bir “kimlik siyaseti” stratejisi üzerinde yükseldi. Ancak bu, bugüne kadar alışık olduğumuz etnik kimlikten farklı bir kimlik siyasetiydi. Burada “çoğul kimlikler”, kısaca “bizler” odak noktası idi ve bütün kimlikleri içermeyi öneren, bütün kimlikleri eşitlemeyi vaat eden kapsayıcı, sıcak bir dil kullanılıyordu. Bu vaat, iktidarda olmayanlara, onları şemsiyenin içine dâhil edici, kapsayıcı retorik kullanarak değişim mesajını iyi verdi. Gezi Ruhu olarak da adlandırılan oluşumda kullanılan mizah ve dil, motto ve sloganlar ile bir iletişim bağı kurularak ortak kimlikte, “bir parça da senin ve seni temsil ediyor” duygusu yaratıldı. Sizden biriyim duygusu ve imajı etkin biçimde gerçekleştirildi. Öte yandan, çok iyi ve rahat bir yaşam vaadi vermemesine rağmen “Ekonomik Vaatler” de bulunmaktan geri durmadı. Böylece, sakin ve yumuşak üslup, mizah, sıcak, kucaklayıcı, sahicilik gibi duygu tonları ile duygulara ve vicdanlara hitap eden özelliklerin yanında rasyonel olarak da analizler, eleştiriler, öneriler ile sempati yaratarak ülkenin tüm seçmenlerine ulaşmaya çalıştı. Gerçek anlamda HDP’nin başarısının sürekliliği ve kalıcılığı, bu durumun seçmen tarafından yaşanarak doğrulanması sonucunda “psikolojik sahiplenme” si ile gerçekleşecektir.
Siyasal iletişim ortamları olarak mitingleri, kitle iletişim araçlarını ve en sonunda günümüzde sosyal ağların gücünü ve dijital platformları sayabiliriz. Genç nesil, geleneksel mitinglerde kitleleri etkilemek için yapılan sert konuşmaların dil ve tonunun değişmesini arzuluyor. Genellikle gençlerin kullandığı sosyal medyada, çoğunlukla yorumlar, dalga geçmeler, alaycı ve komik cümleler akılda kalıyor ve iyi yönetilemediği zamanlarda çok daha sorunlu hale gelebiliyor. Bu açıdan, geleneksel söylemlerdeki dil ve biçim kullanılmamalı, sadece medya değiştirmekle sosyal iletişimci olunamayacağı bilinmeli. Bu ortamın gerekliliği olan hız, eşitlik ve yenilikçilik içeren düşünce biçimine yönelik değişim gerekiyor. Hikâyecikler, tuhaflıklar, gülünç durumlar ve anlamlı zannedilen ancak anlamsız hale hızla dönüşebilen yorumlar, cümleler, açıklamalar ortalıkta dolaşıyor bu mecrada. Mesele, bu mecrayı kullanarak seçmenin davranışlarını oya dönüştürmekte. Bilenmiş, nefret dolu, katı, donuk seçmen için bunların fazla bir anlamı da yok. Bu durumda mesajlar, bahsettiğimiz grupların kendi içinde kapalı devre biçiminde dolaşmakta ve etkili olamamaktadır. Ne yapacaklarını söyleyen baba figürü, “Bana oy verdiğin sürece her şey güzel olacak.” söylemi, bu kesimler için daha geçerlidir.
Taraflı, tek yönlü iletişim odaklı propaganda yapan geleneksel medyaya tepki var. İnternet kullanıcıları için ana akım haber kaynağı yerini dijital medyaya bırakıyor. Geleneksel seçim uygulamaları, teknolojik yeniçağın hızlı tüketen, çabuk ve kolay bilgi edinen, dünyadan haberdar “dijital yerlileri” olan genç seçmenlerini rahatsız etmeye başladı. Seçim kampanyalarını dijital ortamda yürütmede, Periscope ile canlı mitingler yapabilmek, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlardan gelişmeleri paylaşmak, etkileyici video ve görseller yayınlama yoluyla Viral reklamlar gerçekleştirebilmek, seçmen ile yakından temas kurup onlara ulaşabilmenin en kolay ve kestirme yollarından biri. Yapılan çalışmalara göre Twitter’da takipçi sayısı en çok Sayın Demirtaş’ da. Kentli, eğitimli, özgürlükçü gençlerden oluşan ve bunların taşıdığı Facebook kültürü, çoklu seslere olanak tanıyan, mizahi ve eğlendirici ögelere sahip. Tek tür bir yapıdan ziyade daha toplumsal barışa, renkli, dinamik siyasete ve etkileşime önem veren gençlerin, kendi dilleri ve siyasi söylemleri oluşmuş olup geleneksel siyaset iletişimde hala buralardan uzak, anlaşılmaz bir dil kullanımı söz konusu.
Web siteleri, sosyal medya gibi sanal dünya ile geleneksel olan fiziki resimler, sözcükler, ses etkilerini ayrı ayrı düşünmek ve yönetmek yerine fiziki dünya ile dijital dünyanın yakınsaması, birlikte muhayyile oluşturmaya etkide bulunabilmektedir. Buna ek olarak geçmiş ve şimdide yeniden kurgulama ile geleceğin tartışıldığı ve değerlendirildiği bir muhayyile, nihai kararı belirleme gücüne sahip olacaktır.
Sonuç
Sanki tiyatro oyunu, parodi gibi hayatın sahnelenmesi, siyasetin aşırı medyatikleşmesi, günümüz demokrasilerinin “üretilmiş imajlar çağı” olarak adlandırılmasına neden olabilmektedir. Gerçekler ve düşler karışırken, hayat ve kurmaca bir araya geliyor, deneyimler birer öyküye dönüşüyor sınırsız muhayyile gücü aracılığıyla. O halde temel soru siyasal partiler için şu olabilmeli: Parti ve aday ile bağlantılı bir muhayyile oluşturmada nasıl bir tepki verilmesini istiyoruz farklılıkları belirginleşmiş olan seçmenin?
Muhayyile, ikna edici olması ve empati köprüsü kurmaya yardımcı olması ile siyaset için önemi gittikçe artan bir kavramdır. Özgür ve adil seçimlere ulaşmış olsak bile, sandık demokrasisinin sürdürülebilir olması, olanaksız bir gerçek. Siyasal kültürümüz değişiyor, dönüşüyor ve olumsuzluk ve karamsarlıktan sakınma ve “siyasal samimiyet ve doğallık” merkez değerlerden olmaktadır. Bu seçimlerde muhayyilenin işlemesinde etkin rol oynamıştır ve çoklu orta sınıf katmanlarına göre değişen farklı muhayyileler bütünü olarak büyük muhayyile geleceğe, işbirliğine dönük olarak “Birlikte Olun”, “Birlikte çalışın”, “Uzlaşın”, ”Anlaşın” ve “Koalisyon kurun” çıkmıştır.
Anasayfa'ya Dön
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok