Sadeliğin içinde estetiği yakalamak istiyoruz
Dr. Fatma Kamiloğlu
DERİN DESİGN MARKASININ İKİNCİ KUŞAK TEMSİLCİSİ DERİN SARIYER
SADELİĞİN İÇİNDE ESTETİĞİ YAKALAMAK İSTİYORUZ
DERİN SARIYER, TASARIM DÜNYASININ ÖNDE GELEN MARKA İSİMLERİNDEN BİRİ. BABA MESLEĞİ TASARIMCILIKTA ULUSAL VE ULUSLARARASI BAŞARILAR GERÇEKLEŞTİREN SARIYER İÇİN, TASARLAMAK BİR DENGE İŞİ. AMACI İSE; İÇİNDEKİ TEK BİR UNSUR BİLE ÇIKARILDIĞINDA, ANLAMIN KAYBOLACAĞI SADELİKTE TASARIMLAR YAPMAYA DEVAM ETMEK.
Beşiktaş’taki Derin Design mağazasına girildiğinde, dış dünyadan bağımsız bir zaman-mekan hissine kapılmak olası… Adeta farklı bir dünyaya giriş yapıyor hissi uyandırıyor insanda. Etraf sessiz, geniş ve rahat. Bu özel yerde birbirinden farklı onlarca muhteşem tasarım sizi karşılıyor. Bu tasarımların birçoğu ise Derin Sarıyer imzası taşıyor. Hayatını tasarımcılığa adayan Sarıyer, üniversitede, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı eğitimi almasına rağmen bu mesleği yapmamış. Ancak aldığı eğitiminin tasarımcılığına büyük faydası olduğunu söylüyor. Böylelikle projeler ürettiği mimarların ve iç mimarların diliyle konuşabildiğini belirtiyor. Tasarımdan arta kalan zamanını, müziğe ayıran Derin Sarıyer’in bir diğer tutkusu ise varoluşçuluk kitapları…
Çağdaş tasarım dünyasının önemli isimlerinden biri olan Derin Sarıyer’le; Derin Design markasına, çıkardığı single albümlerine, babasıyla ilişkisine dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle Derin Sarıyer kimdir? Bize kendinizi biraz anlatabilir misiniz?
İnsanın temel alt yapısı küçüklükte atılır, benim de lise yıllarımda atıldı. Liseyi Saint – Joseph’de okudum. O yıllarda kitaplara ve entelektüel konulara eğildim. Sartre, Camus gibi yazarların dünyalarına girdim. Bunun yanı sıra müzik dinlemeyi severdim. Aile mesleği de mobilya tasarımı ve üretimiydi babamdan dolayı. Bu üç unsur; müzik, mobilya, edebiyat ve felsefe hayatımın merkezlerini oluşturdular. Şimdi bu merkezlere bir de ailem eklendi, bunun dışında her şey aynı.
Tasarımcılık kimliğinizin yanı sıra müzisyen kimliğinizle de tanıdık sizi… Müzik çalışmalarınız ne zaman başladı? Bugüne kadar müzikte neler yaptınız?
Küçük yaşlarımdan beri müzikle ilgileniyorum. Hayatımın ilerleyen yıllarında müzikle profesyonel bir noktada buluşacağımı da biliyordum. 2009’da demoları paylaşmaya başladım. Sonra Oğuz Kaplangı ile ortaklığımız oldu, o işin prodüktörlüğünü, Elec-trip Records ise yapımcılığını üstlendi ve 2013’te ilk parçamı yayınladım. Yakında beşinci single yayınlanacak. Plak olarak da basacağız. Düşük bir tempoda ilerliyorum, sadece müzikle ilgilensem üçüncü albümü yayınlardım.
‘Derin’ markasının kurucusu babanız tasarımcılığa nasıl başlamış?
Çekirdekten yetişmeydi babam, her zaman çağdaş mobilyanın içindeydi. O dönem hem üretim hem de bazı yabancı markaların Türkiye temsilciliğini yapıyordu. İstanbul’da mağazaları vardı. Mağazalarda ve depolardaki sürekli değişimden dolayı bizim evdeki mobilyalar da sürekli değişiyordu. Özellikle salon showroom gibiydi ve çoğu marjinal, ikonik ürünlerdi. Çocukken bunun evlerin doğal hali olduğunu düşünürdüm.
Tasarıma bakış açınızdan bahseder misiniz?
Bana göre bulunduğu çağı, jenerasyonu anlatan işlere tasarım denir. Eğer öyle bir görev edinmemişseniz, yaptığınız şey; süsleme, dekorasyon, stil gibi noktalara girer. biz, yaşadığımız dönemi anlamlandırmak üzerine kendimizi görevli hissediyoruz.
PÜR, SEK VE SAF: DERİN DESİGN
Derin Design’in özünü oluşturan, markanın kendine has özellikleri nelerdir?
Orada ben üç sıfat kullanıyorum: pür, sek ve saf. Yani öyle bir hale gelsin ki, içinden tek bir unsuru çıkardığınızda bütün anlamını kaybedecek bir sadelikte olsun. O dengeyi yakalamak, ürünler arasındaki ilişkiyi kurgulamak gerçekten de bir hassasiyet istiyor. Sadeliğin içinde fonksiyonu da yerine getirerek estetiği yakalama dürtümüz var.
Günümüzde toplum tarafından da benimsenmekte olan neo – osmanlıcılık akımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu tarzda siparişler alıyor musunuz?
Tarzımız bilindiği için çok böyle talepler almıyoruz. Osmanlı’ya, Bizans’a ya da Roma Dönemi’ne gönderme yapan ürünlerden ziyade, Mimar Sinan bugün yaşasaydı ne yapardı gibi soruları düşünmek bana daha gerçekçi ve doğal geliyor. Geçmişte yapılan eserleri, istediğimiz biçimde yoğurabileceğimiz bir malzeme gibi görmüyorum. İnsanlar kendi dönemlerini yaşarlar. Biz de geçmişi bilelim, iyice kavrayalım ama önümüze bakarak bugünü yaratalım.
Bu aralar yeni tasarımlarınız var mı?
Bu dönem tamamen konsantre olduğum konu Derin 2016… Bir buçuk senedir bunun üzerine çalışıyoruz, web sayfasından videolarına her şeyi hazırlıyoruz, detaylarına kadar çok önem veriyoruz. Bu koleksiyonda benim tasarımlarımın dışında Aziz Sarıyer’in, Finlandiyalı tasarım ekibi Pentagon Design’in, kendi ekibimizdeki iç mimar ve ürün tasarımcısı arkadaşlarımızın tasarımları da var. Her tasarımı, tasarımcısının isimleriyle kataloğa dahil ediyoruz.
TASARIMIN MERKEZİ MİLANO’DUR
Tasarım konusunda en başarılı ülkeler sizce hangileri?
Tasarım söz konusu olduğunda İtalya’nın yeri hep ayrı olmuştur. Uluslararası mobilya fuarının etkinliği, orta çaplı üreticilerin fazlalığı, markaların üreticilerle olan çalışma sistemleri gibi özelliklerle İtalya ön planda. Ama tasarımcılar eskiden İtalya’da toplanmışken, şu an mesela Fransa, İskandinavya ya da İngiltere gibi yerlerde de ciddi kıpırdanmalar var. Ama merkez neresi diye sorarsanız tartışmasız İtalya, hatta Milano derim.
Türkiye mobilya sektörünü uzun vadede nasıl değerlendiriyorsunuz?
Basına daha kolay malzeme olabildiği için moda sektörü mobilyaya göre daha ön planda. Oysa üstüne düşülse mobilya sektörünün önemli potansiyeli var. Bir diğer yön de estetik konusu… Estetik kültür, bugünden yarına gelişecek bir şey değil. Onu da geliştiren birçok faktör var ve markaların, üreticilerin ürettiği işler bu faktörlerden sadece biri.
Üniversitedeki tasarım eğitimleri ve bu eğitimin yarışmalardaki sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Nispeten en iyisi olduğumuz alanlardan bir tanesi bana göre. Orada iyi hocalar da bulunduğunda konsantre olunabilmesi daha kolay. Özellikle bazı üniversiteler ilgi çekiyor. Yine de gerektiğinden fazla bölüm açılması ve ticarethaneye dönüşebiliyor olması hoş değil.
UYUMU VE GÜNCELİ YAKALAMAK ÇOK ÖNEMLİ
Derin Sarıyer herhangi bir eve veya işyerine girdiğinde; sevmediği, negatif bulduğu şeyler neler?
Bana göre iki şey çok önemli; ilki, orası o firmanın işini, özelliklerini ve ruhunu yansıtıyor mu? O noktada bir çelişki ya da uyumsuzluk beni rahatsız eder. Çünkü uyumsuzluğun olduğu yerde gerginlik vardır. İkincisi de bugünü yakalamış mı? Restoran ya da gece kulübü gibi yerlerde bir konsept olabilir, orayı bir tiyatro gibi düşünüp farklı bakabiliriz. Ama bir şirketten, ofisten ya da evden bahsediyorsak orası artık bir tiyatro değil, güncel hayatla iç içe olan bir dünyadır. Ben orada kendimi bu günde ve daha taze hissetmek isterim. Diğer türlüsü, sabah evden 17.yy kıyafetleri giyip çıkmak gibi gelir.
Peki ofislerini çok beğendiğiniz markalar var mı? Markalar bu konuda yaratıcı mı yoksa sıradan mı?
Fores Mimarlık’ın Derindere’de gerçekleştirdiği bir proje var. Derindere’nin Kavacık’taki genel müdürlüğü gerçekten çok başarılı oldu. Onu çok seviyorum, ilk aklıma gelen o.
Derin Sarıyer’in evinde kimlerin tasarımları var?
Evimdeki mobilyaların çoğu bizim elimizden çıkma… Eşim de benimle aynı bölümden mezun ve onun tasarladığı, ev için özel olarak düşündüğü işler var; bir de dünyanın çeşitli tasarımcılarının tasarlamış olduğu, daha orta çaplı ve küçük aksesuarlar var. Yani büyük ürünlerin çoğu bizden, küçük aksesuarlı ürünler farklı markalardan.
Önümüzdeki süreçte mobilya tasarımındaki yönelimler, trendler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tasarım, dünyada teknolojinin ön plana çıkmadığı, formlara ağırlık veren bir duraksama döneminden geçiyor diyebilirim. Belki de dünyadaki ekonomik yavaşlamadan doğmuş olabilecek bir durumdur bu, firmalar teknolojiye yeterince yatırım yapmıyorlar. Özellikle 2005’ten 2015’lere kadar neo - barok olarak nitelendirebileceğimiz barok çizgilerin modernizmle birleşmiş halleri ön planda gibiydi. Artık 2020’lere doğru giderken; tekrardan bugünle özdeşleşmiş, daha modern, dijitale kayan bir dünyada o dünyanın çizgisine oturan, o çizgiyle örtüşen tasarımların gündeme geleceğini düşünüyorum, ümit ediyorum.
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok