Nihat Doğan’ın PR ajansı olur muydunuz?

Konu kendi içinde çok karmaşık ve bir o kadar da tehlikeli. Lütfen bunu okurken tamamen iletişim profesyonellerinin entelektüel bir tartışması olarak algılayın. Bu yazı birini aklamak ya da yermek için yazılmadı. Kısaca özetlemek gerekirse: Nihat Doğan tüm ülkede infial yaratan bir olay konusunda tüm ülkenin hassasiyetlerini hiçe sayan, onların hepsinin karşı durduğu bir cümle kurdu Twitter üstünden. Ardından bir spor programını arayarak kendini iletişim dünyasının kabul etmekte zorlanacağı olmaz cümlelerle savundu. Şimdi temel sorumuzu tartışma masasının üstüne koyalım: Acaba Nihat Doğan şu anda iletişim ajansınızın kapısından içeri girse ona iletişim hizmeti verir misiniz? Yoksa tecavüz konusunda sahip olduğu fikirler yüzünden onu bir şekilde geri çevirir misiniz? Öncelikle iletişim ajanslarının ne olduğu ve olmadığını beraberce hatırlayalım: İletişim ajansı, kişi ve kurumlara kendilerini ifade etmesi için doğru yolları öneren profesyonel yapılardır. Piyasada sanıldığı gibi pahalıya satılan ürünü ucuz gösteren ya da sıradan hizmetleri ne pahasına olursa olsun parlatan yapılar değildir. İletişim ajansları basın üstünde baskı kurup kişilerin yanlış ya da yanlı yazmasını sağlayamazlar. Meslek etiği bunları yasaklar. Zaten kanun da bunu yasaklar. Bu meslek dalıyla diğerleri arasında paralellik kuralım. İlk örneğimiz avukatlar olsun: Avukatlar müvekkil seçer mi? Daha doğrusu seçmeli mi? Evet avukatlar kimlerle çalışacaklarını seçiyorlar. Ama sonuçta devlet en kötü ve bariz tecavüz suçlularına bile eninde sonunda bir avukat ataması yapıyor. Çünkü adil yargılanmaları gerekiyor. Temize çıkmaları değil adil yargılanmaları... İkinci örnek hakkımı doktorlardan yana kullanıyorum: Diyelim ki tecavüz suçluları bir çatışma sonucunda ele geçirildi. Doktor onların tecavüz suçlusu olduğunu öğrenince “ben bu kötü insanlara hizmet vermiyorum” diyerek onları ölüme terk edebilir mi? Doktor olmadan önce ettikleri namus ve şeref yemini (din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime) ellerini ayaklarını bağlıyor. Bu meslek dallarından farklı görüyor musunuz iletişim işini? “Onlar kadar önemli değiliz, onlar gibi olmamıza evrensel düşünmeme gerek yok” diyebilir miyiz? Örnekleri bir tecavüz davası ve onun hakkında söylenenlerden daha geniş çerçeveye de oturtalım ki ufkumuz genişlesin: Örneğin bir şirket patronu girdi kapınızdan içeri ve dedi ki “yarın toprağa gömdüğümüz insanlık için çok zararlı atıklarla ilgili haberler yansıyacak gazetelere sizden destek istiyorum...” Veya “madenimizde meydana gelen kazada 301 kişi öldü ve herkes üstümüze geliyor sizden destek istiyorum”... Benim fikrimi ortaya net bir biçimde koymak istiyorum: Ben iletişimin ve doğru anlaşılmanın hava ve su gibi temel bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Hava ve suya ulaşmak doğal ve tartışılmaz bir haksa iletişim konusunda yardım almak herkesin hakkıdır. Bu anlamda kapıdan içeri giren herkes en azından oturtulmayı ve konuşulmayı hak eder diye düşünüyorum. Ama hizmet nasıl verilmeli ve nereye gitmeli? İşte bu noktada konu çatallanıyor: “Benim tanıdıklarım var gazetelerde... Uygun bir ücretle sizin söylediklerinizi antitezlerini araştırmadan gazeteye sokabilirler. Halkın kafasını karıştıracak polemikler yaratarak iletişim sihri yaratabiliriz...” Bu daha önce söylediğimiz etik ve hukuki kurallarla da çelişiyor zaten. Ama evrensel insani kuralları hatırlıyor muyuz? Çalmamak, yalan söylememek, başkasının hakkını yememek gibi temel kurallar? Bu kurallar kapsamında verilebilecek hizmet yok mudur? Örneğin kötü bir şeyler yapmış bir kişiye dürüst olmayı ve özür dilemeyi önermek de prensiplerinize aykırı mıdır? Bunun için dahi kapınızdan içeri almaz mısınız kimseyi? Bu konuda çok sivri köşeleri olanlara birkaç maddelik hatırlatma yapmak isterim:
  • Hiçbir müşterisine “o konuyu hiç konuşmayalım, onu sorabilecek gazetecilerle röportaj yapmayalım” demeyen var mı aranızda?
  • “Şu alandaki kötü algıyı kapatmak için iletişim ağırlığınızı (örneğin) sosyal sorumluluk projelerine vererek algıyı çevirelim” demeyen var mı?
  • Belli bir iletişim sürecinde basın müşterilerin üstüne çok geldiğinde “hiç konuşmayalım kendimizi saklayalım” demek yüksek bir dürüstlük mertebesi midir?
  • Zamanlaması yanlış bir bilgi verildiğinde, mesela üç ay sonra ayrılacak bir genel müdürünün bilgisinin sızması durumunda “hayır şu anda öyle bir şey yok” gibi bir beyaz yalan söylemek çok ters geliyor mu?
İletişim gerçekten zorlu bir meslek dalı. Örnek verdiğimiz avukatlık ve doktorluk gibi diğer meslek dallarıyla karşılaştırdığımızda müşteri reddetme konusunda daha yüksek haklara sahip. Ancak diğer meslek dallarıyla kıyasladığımızda kötüye kullanımı durumunda evrensel değerlere en çok zarar verme potansiyeli taşıyan meslek de yine iletişim. Hitler ve türevlerinin hep iletişimi kullanarak bir yerlere geldiğini hatırlamakta fayda var. Bu mesleği yerine getirirken etik değerlerimizle beraber aklımızda tutmamız gereken çok önemli bir cümle olmalı. Voltaire diyor ki “fikirlerine katılmıyorum. Ama onları ifade edebilme hakkını hayatım pahasına savunurum...”
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER