Müşterileriniz doğrudan CEO’nuza e-posta gönderebilir mi? Jeff Bezos’un müşterileri gönderebilir
Geçtiğimiz aylarda, şirketleri Fortune 500 listesinde ilk 100’e girmiş Amerikalı yöneticilerle sohbet ettim. Yöneticilerden biri günde 900’den fazla mail aldığını söyledi.
Artık her şeye bir tıkla veya dokunmayla ulaşabildiğimiz için sezgilerimizi daha az kullanır olduk. Böylece “küçük veriler” adını verdiğim o hassas sinyallere karşı duygusal radarımızı kapatmış olduk. Halbuki bazen bu küçük veriler, belki de telefonlarda depolanmış o milyarlarca veriden daha değerli olabilir.
İlginçtir ki her gün bu durumdan muzdarip olan tek kişi o değildi. Mesela bir arkadaşım, iki haftalık izninden sonra e-mail gelen kutusunun 10.000’i geçtiğinden
bahsetmişti. Üstüne üstlük spam filtresi açık olduğu halde bu kadar mail almıştı.
Ancak bu durumun büyük bir dezavantajı var. Sezgilerimizi kaybedebiliriz. Sezgi dediğimiz şey, hayatın bize öğrettikleri ile gelir ve düşüncelerimizi, kararlarımızı, eylemlerimizi belirler. Sezgilerimiz bilinçten bağımsız çalışır, yani içgüdüsel olarak bir şeyin doğru veya yanlış olduğunu sezgilerimiz sayesinde hissederiz. Günümüze baktığımız zaman
ise her bir veri Cloud teknolojisine kaydedilebiliyor. Hal böyle olunca sezgilerimizi neden kullanalım ki? Bugünlerde tabiri caizse aklımızı kullanmaya çalışmıyoruz. Mesela iş arkadaşlarınıza bir soru yönelttiniz diyelim: İş arkadaşlarınız sizce telefonlarında kayıtlı duran hazır bir cevabı kopyala yapıştır mı yapmışlardır? Yoksa aralarında yaptıkları istişare sonucu kaliteli bir yanıt mı dönmüşlerdir?
Amazon mali tablosunda Jeff Bezos’un belirttiği gibi, “Evet, veriye ihtiyacınız var, ama bu verilere her zaman içgüdü pencerenizden bakmalısınız. Aynı zamanda bu felsefeyi hem üst hem de alt düzey yöneticilerinize öğretmeniz gerekiyor.”
Sorun, sezgi dediğimiz şeyin demode olması. Yeni moda büyük veri. Büyük verinin akıl almaz bir potansiyel olduğunu inkar etmek doğru olmaz. Ancak bu konsept şirketler için iyi yönde kullanılmaktan ziyade mevcut iş yüküne karşı bir bahane olarak kullanılıyor. Unutmayın ki büyük veri dediğimiz şey olgular arasındaki korelasyon ile ilgilenir. Fakat olgular arasındaki asıl nedenselliği bilmeden, yani küçük verileri bilmeden karar mekanizmanızı nasıl çalıştırabilirsiniz?
Bezos’un mali tabloda bahsettiği de işte aynen bu. İçinde 300 milyondan fazla müşterinin olduğu, dünyanın en büyük veritabanlarından birine sahip, Whole Foods, Zappos, Washington Post gibi kaynaklarla isti enmiş Amazon’un sadece büyük veriden beslendiğini düşünebilirsiniz. Ancak böylesi büyük bir veri zenginliğine sahip Amazon’un fark yarattığı nokta yine küçük veridir. “Bir anekdotla bir veri uyuşmuyorsa genelde haklı olan taraf anekdottur. Muhtemelen veriyi ölçerken bir yerde yanlış yapıyorsunuzdur,” der Bezos.
Herkes büyük veri çözümleriyle uğraşırken Amazon asıl olanı koruyabilmek için kendine bir hayat damarı buldu. Amazon, verinin ne denli önemli bir araç olduğunu gözler önüne seriyor, ancak veriyi dengeleyen bir şeye ihtiyacın varlığını da inkar etmiyor: Sezginin.
Amazon için az önce bahsettiğimiz hayat damarı “jeff@amazon.com” oluyor. Bezos kendisine gelen maillerle gerçek bir küçük veri akışı sağlıyor ve bu akışı çabucak çalışanlarına aktarıyor. Je Bezos’un günde az önce bahsettiğim yöneticiler kadar mail aldığından emin olabilirsiniz. Bezos’un fark yarattığı nokta, kendisine gelen bu mailleri bir bağlama oturtabilip büyük resmi görebilmesidir.
Bu yolla Amazon küçük ve büyük veri arasındaki doğru dengeyi kurmayı başardı. Böylesi bir denge bur tür şirketler için adeta bir ihtiyaçtır. O zaman size bir soru: Sizin şirketinizin hayat damarı nerede?
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok