İlişkinin akıllısı olur mu?
Olur. Oluyormuş. İlişkinin de akıllısı söz konusu olabiliyormuş. Bu konuda iddialı konuşabilirim. Önümüzdeki birkaç yıla kalmadan, ilişkinin akıllısı kavramını konuşan, bu konu üzerinde düşünen, araştıran, sorgulayan insan, yönetici, organizasyon sayısı artacak. Artmalı! Çünkü günümüzde artık sadece “ilişki” kurmak yetmiyor! Hem de hiçbir alanda, hiçbir boyutta... Kurulan ilişkiye tıpkı yaşayan bir organizma gibi bakmak, ihtiyaçlarını duymak gerekiyor. Ve bu, klasik ilişki kurmak anlayışının çok ötesinde bir çabayı gerektiriyor.
Birkaç örnekle neden sadece “ilişki kurmak” yetmiyor bakalım ve sorunun cevabına önce markalardan başlayalım.
Şimdi lütfen bir marka hayal edin ve bu markanın sizinle kurduğu ilişkiyi düşünün. Bir telefon markası olsun mesela. Bir telefona ihtiyacınız vardı ve siz diğerlerini değil, “onu” tercih ettiniz. Birisi size “Neden bu?” diye sorarsa, onlarca neden sıralayabilirsiniz. Fiyat/performans, kullanım kolaylığı, hafiflik, sunduğu tüm özellikler... Oysa, bu kararı vermenizin altında yatan asıl ve çok temel bir neden vardı. Markayla aranızdaki ilişki ve duygularınıza hitap etme potansiyeli. Şimdi tekrar düşünün! Aranızda nasıl bir ilişki var? Bu ilişki hangi ihtiyacınızı karşılıyor? Güç, basit yaşama, keyif, erişilebilirlik, hayatı kolaylaştırma, onaylanma?
İnsanlar beyinleriyle rasyonel satın alma kararları verdiklerini düşündüklerinde bile, arkada usul usul bağıran bir duygu her zaman var. Aksi durumda, ismi “ayakkabı” olan ve adı üstünde “ayağın kabı” olan bir nesneye, kadınların akılla açıklanamayacak rakamlar ödemesini nasıl anlamlandırabilirdik?
Buraya kadar tamam! Zaten bilinçli markalar, asıl anahtarın, kalbi harekete geçirecek duygular olduğunu ve bu duyguları tetiklemenin yolunun tüketici ile “ilişki” kurmaktan geçtiğini biliyor.
Peki, bu yetiyor mu? Ne yazık ki hayır...
Çünkü marka ve tüketici arasındaki ilişki, akıllı! Aynı yaşayan bir organizma, bir canlı gibi... Ne zaman heyecanlandığını, ne zaman sıkıldığını, ne zaman kopacağını, ne zaman “başka markalara” göz kırpacağını, ne zaman bağlanacağını seziyor. Eğer söz konusu marka, sadece tüketiciye odaklanarak “ilişki kurduğunu” düşünürse, canlı bir organizma gibi arada görünmese bile var olan o akıllı ilişkinin ihtiyaçlarını gözden kaçırabilir. Çünkü sadece tüketici ihtiyaçlarına bakmak, aradaki ilişkinin sesini duyabilmeyi uzun vadede engelleyebilir.
Bunun bir örneği, P&G’nin Always isimli hijyenik ürünler markası... Bugün, #likeagirl (#kizgibiyap) ismini taşıyan reklamları ile YouTube’da 55 milyonun üzerinde tıklandılar ve birden bire Dünyadaki birçok kadının ismini bildiği, sosyal medyada gururla paylaştığı bir marka haline geldiler. Çünkü, tüketici kitleleri ile aralarındaki ilişkinin bir ihtiyacı vardı. İlişki; tanınmak, onaylanmak, bir kadın olarak onurlandırılmak istiyordu. P&G; Dünya kadınlarına şu mesajı verdi: Kız gibi yapmak, harika bir şeydir!
Günümüzde kaç marka bu akıllı sesi duyabiliyor?
Tüketici ile kurulan iletişim, ihtiyaçlarını anlamak, empati kurmak gibi kavramlar artık yetmiyor! Kendi doğasında akıllı olan, aradaki o ilişkiyi takip etmek gerekiyor.
Yazının başında, akıllı ilişkilerin, her boyutta geçerli olduğunu yazmıştım. Bu ikili ilişkilerimizde de böyle...
Bir evlilik düşünün. Kadının istekleri var. Erkeğin istekleri var. Diyelim, arada bir takım problemler var ve çözmek istiyoruz. Hangisinin isteklerine odaklanalım? Cevap: Hiçbirinin! Peki, ikisine birden mi bakalım? Cevap: Hayır!
Sadece kurulan ve var olan ilişkinin “aklına” bakalım...
İlişki ne istiyor?
Ne diyor?
Nasıl bir ses veriyor?
Bu ilişkinin neye ihtiyacı var?
İster marka-tüketici ilişkisi, ister kişilerarası iletişim söz konusu olsun, her boyutta ilişkiler; iki taraftan da bağımsız, üçüncü bir organizma gibi duyulmak istiyor.
Peki, bu akıllı ilişkilerin ihtiyaçları nasıl anlaşılır?
Şüphesiz ki, sadece “tarafları” dinleyerek değil!
Bu yüzden ki, “çok fazla analiz yaptık, müşterimizi dinledik, ona uygun aksiyonlar aldık, neden böyle oldu” söylemlerini sıkça duyabiliyoruz. Veya kişilerarası ilişkiler boyutunda, “neden olduğunu anlayamadığımız şekilde” iletişim çatışmaları yaşayabiliyoruz.
Akıllı ilişkilerin ihtiyaçları ancak büyük resmi görerek anlaşılabilir.
Çok kullanılan bir örnek olduğunun farkında olarak, Starbucks’tan bahsetmek isterim. Bugün 10.741 şubeye ulaşmış bu marka, bu noktaya sadece müşterileriyle ilişki kurarak gelmedi. İyi kahve, sıcak mekân gibi öğeler ilk ilişkiyi kurmak için belki yeterliydi. Ancak devamındaki başarıyı ve Dünyanın 75 küresel firmasının arasında yer almasını sağlayan şey, marka yöneticilerinin aradaki ilişkinin aklına güvenmesiydi. Starbucks o akıllı ilişkinin şöyle dediğini duyabildi: “Özel hissetmek istiyorum”.
Kahvenin üzerine yazılan isimler, duyulan bu sesle başladı. “Bu benim kahvem”...
Şimdi ise Starbucks kulağını yeniden ilişkiye vermek ve aklına başvurmak zorunda. Çünkü yapılan araştırmalar gösterdi ki, artık kahvenin üzerine yazılan ad, birçok tüketiciye özel hissettirmiyor. Standartlaştı. İlişki sıkıldı! Yeni bir şeyler istiyor... Diğerlerinden ayıracak ve ilişkiyi güçlendirecek bir şey...
Bu kavramı iyi algılamanın, anlamanın ve hayatımızın her alanına taşımanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Çünkü ilişki dediğimiz şey, her yerde! Marka-tüketici arasında, yönetici- ekip arasında, eşler arasında, iki kardeş arasında, ebeveyn-çocuk arasında... Her yerde...
Sesini duyduğumuz her akıllı ilişki, bizi daha iyi iletişimlere, keyifli başarılara itiyor...
Bu ayın dileği de bu olsun;
Akıllı iletişimler! Akıllı ilişkiler!
Anasayfa'ya Dön
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok