Haberde marka olmak: Ece Üner
Güzellik bizden önce seyirciye ulaşan bir tavsiye mektubu. Kadının, teninin eskimesi ile eş değerde raf ömrü. Dolayısıyla bir raf ömrü var. Bunu aşabilmek için marka olmak burada devreye giriyor.
Dr. Fatma Kamiloğlu
KADINLARIN HABERDE TUTUNABİLMELERİ İÇİN MARKA OLMALARI GEREK
Türkiye 90’lardan bu yana haberciliği oturttu mu? Bir tarz yarattı mı?
Genç nüfusu yüksek bir ülke olduğumuz ve başka kaynaklarla da bes- lendiğimiz için müthiş bir hızla, yelpazesini açarak genişleyerek ilerledi habercilik bu kaçınılmazdı. 90’lı yıllarda haberci olarak Ali Kırca, Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar vardı. Biz bunları gördük. Bu kişiler en az bir magazin yıldızı kadar, en azından bir Tarkan kadar, bir sanatçı gibi meşhurdu. Neden öyleydi? Çünkü prime time kanalları revaçtaydı. Ne oldu 2000’li yıllarda, haber kanalları çıktı. Dolayısıyla rekabet müthiş derecede arttı.
Ece Üner, Habertürk’te uzun yıllar haber sunuyor ve program yapıyor. Bir dönem de Show TV ana haberi sundu. Nasıldı o tempo?
Şu anda habercilik çok fazla disiplin gerektiren ve çok farklı disiplinlerin bir araya gelmesinden oluşan bir takım oyunu haline dönüştü. Ekibin çok çok iyi olacak. Sen orada tek başına çok fazla şey ifade etmiyorsun. Ece Üner olarak ve diğer isimleri de sayabiliriz bunun için. Ciddi anlamda büyük bir rekabetten bahsediyoruz. Çok fazlasının bile yetersiz kaldığı bir rekabetin içindeyiz. Bunun içinde hız var, bunun içinde çok fazla bilgi var, bunun içinde çok iyi montajlan- mış dolayısıyla reytingi arttırabilecek görsellik var ve tüm bunları içinde barındıran haberciliği çok ön planda olan habercilik var.
Show Ana Haberde Ece Üner’in mutfak kısmı nerde başlıyordu nerde bitiyordu?
Hemen söyleyeyim, benim babaannem çok güzel yemek yapardı ve sırrını sorduklarında derdi ki, “yemekle beraber pişeceksin” Haber de öyle, haberle beraber pişeceksin. Ben sabah 9 veya 9.30 gibi işte olurum, arkadaşlarla toplantıya girerim. Haber önerebiliyorsam öneririm, önerilen haberleri dinlerim ve biz nereyi ha- ber alacağız neresine dokunacağız ona bakarım. Bütün yerli ve yabancı kaynakları tararım. Bu arada haberi aynı zamanda anlamlandırmak da gerekiyor.
Sizce marka ne demek?
Telaffuz edildiği zaman karşı tarafın onu bilmesi demek. Tanımakta yetmiyor, neye tekabül ettiğini bilmek demek. Ama ondan da önemlisi güvenilir ve inanılır olması demek.
Peki biz Ece Üner markası dendiğinde görünen boyuttan başlayalım. Nasıl hazırlanıyor ekran önüne çıkmadan önce?
Sporla uğraşıyorum, koşuyorum ve plates yapıyorum. Spor-la ömrün uzadığını düşünüyorum. Aşkın ömrü 3 yıl diyorlar, o zaman salgılanan hormonlar sporda da salgılanıyor. Birincisi spor... İkincisi ben öyle çok fazla saçıyla, başıyla, görüntüsüyle çok ilgilenen birisi değilimdir doğrusu. Saçımı uzun tutarım genellikle. Makyaj desen zaten makyöz yapıyor. Dolayısıyla ben günde saçıma makyajıma yarım saatten fazla vakit ayıramıyorum. Bana göre en ucuz güzellik yöntemi, her şeye rağmen gülümseyebilmek. Bana göre spor ve gülümseyebilmek herşeyden önemli.
Vazgeçemediğiniz markalar var mı?
Bağımlılığı da sevmiyorum. Asilik asalettir bence. Hatta biraz vahşiyim de diyebiliriz. O vahşi atlar gibi gidebildiği kadar gidebileyim, bir yerde çakılı kalmak istemiyorum. Ama parfüm meraklısıyım. Köpek burnu var bende. Yedi ayrı parfümü tek tek söylerim size.
Sosyal medyada Ece Üner?
Twitter tarzı bir insanım, O’nda varım. Daha bilgi içerikli mesajlaşmaları sağlıyor. Facebook biraz daha o işin dedikodusu gibi geldiği için orda yokum. Instagram’da yokum hacklendi. Yeniden açtım. Gezdiğim yerleri ve şiirlerimi paylaşmayı seviyorum.
Web sayfanız varmı?
Yok ama olmalı. Yakında bir şiir kitabım çıkacak ve onunla birlikte web sayfası kuracağım.
Ece Ünerin markasını en iyi ne ifade eder?
Vicdan. Somut bir tasarım yapıyor olsam bir tahterevalli - gürü kullanırım. Benim gürüm de dengede durur. Hayatın her alanında işte, özel hayatta adalet ve denge çok önemli.
Algısal boyut olarak Ece Üner markası denince akla ilk gelen şeyler neler?
Sertlik geliyor. Bakışlarım sert. Çünkü haberin içeriğine kendimi kaptırıyorum. Ama vicdan geliyordur diye umuyorum. O konuda çok hassasım ve tarafım. Bence iş disiplini geliyor olabilir. Çünkü dersime çok çalışırım. Normal standartlardaki insanlar gibi değil, her gün ders çalışırım. Sınava hazırlanır gibi hergün çalışıyorum dersime.
Sosyal medyada seninle ilgili yorumlara bakıyor musun?
Evet bakıyorum. Şöyle; sosyal medyada zamanla bu bir arkadaşlık ilişkisi halini alıyor. Önceden eleştiriler sert olabiliyordu ama şimdi yumuşak öneriler ve eleştiriler geliyor. İyi niyet her türlü ilişki için çok önemli. Yayının içeriğine dair eksikliklere seyirci çok dikkatli. İzleyici de artık işin içinde bire bir. Sana soru atıyor ve cevabını istiyor. Bu konudada zaman zaman katkıları var.
Kadın anchorman deyince kimler geliyor aklına?
Banu Güven’i çok da severim, çok da takdir ederim, çok da çalışkandır. Bu aralar Nevşin Mengü’yü beğeniyorum, o da hem bir atlet hem bir sporcu. Bana göre sporculardan zarar gelmez. Bizim atletizmde şöyle bir şey vardır o disiplin bana çok şey kazandırdı; sağdaki soldakinin kulvarına bakarsan geride kalıyorsun atletizm müsabakalarında. Kendi kulvarına bakmak zorundasın. Dolayısıyla zaferlerin en büy üğü insanın kendini fethetmesi diye bir şey var. Kendini fethetmek zorundasın kazanabilmek için. Onun için kendiyle yarışı olan insanları seviyorum. Kendimi de o konuda fena saymayayım. Onlar gibi işime değer veriyorum, kendimi geçme derdindeyim. Sağda, solda, magazinde değilim.
Peki bir anchorwoman’ın başarılı olduğu sürece ekranda kalma süresiyle, bir anchorman’ın başarılı olduğu sürece ekranda kalma süresi arasındaki Türk halkı gözünde fark nedir?
Burada tekrar dönüyoruz az önceki konumuza. Güzellik bizden önce seyirciye ulaşan bir tavsiye mektubu. İçeriğine ne kadar çok bakarsak, güzellik meselesini aşıp, içerde ne söylüyor olduğuna bakarsak bu aradaki makas kapanacak. Kadının, teninin eskimesi ile eş değerde raf ömrü. Dolayısıyla bir raf ömrü var bunu aşabilmek için belki biraz daha marka olmak burada devreye giriyor. Artık izleyicinin seni benimsemesi, vazgeçememesi, seninle belki bir akraba ilişkisi kurması gerekiyor. Onu da bunca rekabetin olduğu ortamda sağlayabiliyorsan ne mutlu sana.
Haberde yorum yapmayı tercih etmiyorsun.
Son zamanlarda o biraz değişti, bu dönemsel olarak. Çinliler birine beddua etmek istedikleri zaman “İnşallah ilginç za-manlarda yaşarsın” derlerlermiş. Biz çok ilginç zamanlarda yaşıyoruz gerçekten. Dolayısıyla dikkat edilmesi gereken dinamikler var. Dil hem bir hazine hem de ciddi anlamda bir dert olabiliyor. Dili iyi kullanmak lazım. Geçmişte daha çok yorum yapıyordum, bir dönem daha az yorum yapmaya başladım ama son zamanlarda Show’da ana haberi sunma- ya başladığım andan itibaren yine vicdan meselesi ve adalet meselesi konularında yorum yapmaya başladım. Bunu be- nim kesinlikle bir yükümlülüğüm ve sorumluluğum olarak görüyorum ve yorum yapıyorum. onlara anlatıp, ondan sonra onunla ilgili alınması gereken bir mesajı tek mesajla iletmek gerekiyor.
Ya tartışma programın?
Moderasyona gelince orada söyle bir şey var, çok fazla konu var ve konuların anlamlandırılmaya cevaplandı- rılmaya muhtaç bir sürü sorusu var. Cevapta bilgiden doğar. Orada bilgi birikimini konuşturman gerekiyor. Orada otorite, akademisyen insanla konuşurken ister istemez sen de daha fazla açıyorsun kendini. O onun doğasında olan bir şey. Bilen inebilir derine yoksa vurgun yiyip orada kalabilirsin. Vurgun da yiyebilirsin ya da sorularınla o istiridyeyi açıp içindeki inciye de ulaşabilirsin. Birini açabilmek için çok fazla soru sorabilmelisin. Soru sorabilmek için de bilgi birikimi gerekiyor.
Ece Üner’in kafasında hayalinde bir program var mı, varsa ne yapmak ister?
Ben sosyoloji mezunuyum ve sosyoloji şapkamı önüme koyabileceğim program formatı var kafamda. İnşallah en kısa zamanda ortaya koyarım. Önce şu şiir kitabını Eylül’de bir çıkartayım.
Mayıs’ta çıkacaktı Eylül’de mi çıkıyor?
Çünkü benim tembelliğimden. Haziran sonu gibi hazır ettim ama bu sefer de millet tatile gitti. Ölü bir dönem bir kitabın çıkması için. Olduğu Gibi olacak kitabın ismi.
Haberciler içerisinde Ali Kırca vardı şiir yazan benim bildiğim. Bir de Savaş Ay yazardı galiba.
Savaş Ay’ı bilmiyorum ama Ali Kırca vardı.
Ne kadar önemli habercinin insan ruhunu tanıması ve bunu dillendirebilmesi.
Bir kere şiir dediğin şey edebiyatta kelimelerin en ekonomik kullanımı. Dolayısıyla şiir bir habercinin, hızla mücadele eden birinin en büyük gücü olmalı. Gelecek yüklü bir silahtır şiir. Şöyle bir silah; geleceği içinde taşıyan bir silah. Vermek istediğin mesajı en doğrudan ve en ufku açık şekilde ulaştırabilirsin karşı tarafa.
Ne okuyorsun haber dışında?
O kadar çok var ki hangisini söyleyeyim. Anarşist Ahlak var severek okuyorum, Kafka’nın bir iki okumadığım kitabı vardı onları okuyorum. Aynı anda 5-6 tane kitabı okuyorum. Sait Faik okuyorum. Sabahattin Ali’nin Sırça Köşkünü okuyorum herkes okusun lütfen.
Benim çok sevdiğim bir söz var, “Gerçeklerle hayaller arasında uçurum arttıkça en çok hayallerden vazgeçer- mişiz.” diye. Senin vazgeçtiğin hayallerin var mı?
Hayallerimden hiç vazgeçmedim. Bir şiirle ifade edeyim kendimi: “Yürü hür maviliğin gittiği yere kadar, insan an- cak bu alemde hayal ettiği müddetçe yaşar”. Dolayısıyla hür maviliğin bittiği yere kadar yürüyen ve hayal ettiği müddetçe yaşadığını düşünen bir insanım. Az önce konuştuk ya, bir çok insan yaşamadığı bir hayatta ölüyor. Neden ölüyor? Çünkü hayallerini gerçekleştiremiyor. Ama hayallerimden asla taviz vermem. Çünkü hayal ettiğim müddetçe yaşadığım için.
Haberci olmak da hayalindi zaten çok mücadele verdin.
Çok verdim.
Neden senin gibi haberci bir babanın kızı bu kadar mücadele verdi sence?
Babam haberci değil. O konu yanlış biliniyor. Haber kanalında yönetici. Gazetecilik ve televizyon sektöründe yöneticilik yapmış birisi. İşin parasal kısmıyla ilgilenen birisi. Habercilik ve gazetecilik kısmıyla ilgilenen birisi değil babam. Ama tabi ki evimize giren çıkan insanlar benim için örnekti. Çok fazla gazeteci girmiş çıkmışlığı var evimize. Neyle büyüyorsan o senin idolündür. Bir de bir şeyin reklamını yapmak istiyorsan onu yasakla. Babamda bana haberciliği yasakladı. Bilmeden de olsa bu işin feci reklamını yapmış oldu. Bu piyasaya girme, yapma diyerek bu mesleği seçmemde beni tahrik etti. Dolayısıyla en zorunu yaptım ve mücadele verdim.
Ece Üner markası yıllar sonra gençlerde nasıl anılacak sizce?
Şöyle söyleyeyim umarım, vicdanımla anımsanırım. Vicdanın özellikle altını çiziyorum. Toplumsal tüm olaylara baktığın zaman ortak payda orası, bizi tarih vicdanımız ölçüsünde değerlendirecek diye düşünüyorum. Bütün çiçekleri koparsanız da baharın gelişini engelleyemezsiniz. Bunu hep savundu, hep doğrudan yana olmaya çalıştı diye anımsan- mak isterim. Amaç, gök kubbede hoş bir sada bırakmak. Bunu bırakabildiysem ne mutlu bana.
Yaz bitti sezon başladı nasıl hazırladın kendini, nasıl besledin ruhunu?
Bol bol seyahat ettim. Mesela Akdeniz’de keşfedilmemiş ada bırakmak istemiyorum. En son Sicilya’ya gittim. Anakara’dan kopup kuş bakışı meselelere uzaktan bakmadan çok ciddi kir sahibi olamıyorsun. Hayal gücü her zaman gerçeğin fazlasını bilir. Vurgun da yiyebiliyorsun bazen o kadar derine inmekten. Ama öyle bir tarafımda var. Seyahat etmenin ötesinde çok spor yapıyorum ve okuyorum. Çok insanla konuşuyorum dünyanın farklı yerlerinden. Çok lisan bilmenin avantajını kullanıyorum, çok fazla insanla konuşuyorum. Herkesin evrenine, herkesin dünyasına yolculuk yapmış oluyorsun ve oradan da çok hikayeler ve bilgiler çıkıyor. Çok okuyan mı çok gezen mi bilir, ben böyle iki seçenek arasına sıkıştırılmak istemiyorum yani hem çok gezmek dolaşmak hem çok okumak dolayısıyla da ufkunu açmak.
Reytinge rağmen asla yapmam dediğin şeyler neler?
Reyting uğruna insanları horoz dövü- şü gibi kavga ettirmek yapmayacağım şey. Bir işin içine avamlık, basitlik giriyorsa yapmam. Avamlığın içinde kavga etmek, kelimelere aşığım deyip kelimelerin havada anlamsızca uçuş- tuğu cümleler benim tüylerimi diken diken ediyor.
Reyting için yapmak zorunda olduğun şeyler nelerdir?
Reyting için fark yaratmak zorunda- yım. Biricik olmam gerekir. Bir haberi akla gelmeyecek şekilde aktarırım. Akla gelmeyecek kişilerle konuşurum.
Sosyal medya habere ne kattı?
Müthiş bir hız kattı. Haberin güvenilirlik unsurunu ön plana çıkardı. İyi ve kötü anlamda, sosyal medya bir çöplük de olabiliyor, bir hazine de olabiliyor. Sosyal medyada bir süzgeç görevi görmek zorundasın. Haberin bir süzgeç vazifesi olduğunu da hatırlattı. Mizah kattı. Ciddiyet akıl fukaralığıdır derim hep, işin içine mizah girdi mi müthiş keyifli hale geliyor.
İyi bir izleyiciye neler öneriyorsunuz?
Cemil Meriç’in bir sözünü paylaşmıştım Twitter’da, “Türkiye’de solcu, sağcı, ilerici, gerici insanlar yoktur. Türkiye’de namuslu ve namussuz insanlar vardır.” şeklindeydi. O yüzden Türkiye’de insanları ayırmasınlar. Namuslu insanlar olarak ayırsınlar, içlerinde her görüşten insan olabilir, o da bir gökkuşağının renkleri gibi ülkemize zenginlik katar, izleyiciler bunlara hakim olsunlar.
Kendini sonradan izliyor musun?
Evet, ekran seni beş katı büyütüyor. Hani diyorsunuz, normalde çok zayıfmışsın. İşte somurtma da, gülümseme de, hatalar da beş katı artıyor. Ekran çarpan faktör, cehaleti de büyütüyor, samimiyeti de büyütüyor. O yüzden izlemek zorundasın. Amacını aşan bir mimik yapıyorsan onu törpülemen gerekiyor veya eksik kaldığın bir yer varsa ona takviye etmen gerekiyor. Bir insanın kendisini izlemesi, dinlemesi normalde tahammül edilemez bir şey ama bunu yapmak zorundasın, kendini kontrol altında tutmak gerekiyor. Beni en çok eleştiren kişiler eşim ve babam. Çok ağır eleştiriyorlar.
''Dost acıyı tatlı söyleyendir'' der Rumi.
Yok, bunlar acıyı acı söyleyenler. Bunlar o lafı daha duymamışlar.
Cümle içinde alıntıyı çok iyi yapıyorsun, bu kadar zenginlik nasıl oluyor?
Nazım’ın bir sözü var , “En güzel çocuk doğrulmadı, en güzel söz söylenmedi.” diye. Mesaj vermede metaforun gücüne inanıyorum..
Tartışma programı devam edecek kaç yıl oldu?
Altı yıl oldu.
Şiir kitabı dışında projeler var mı?
Yazma konusuna çok eğilmeye düşünüyorum. Bir de insan yetiştirmeyi, çocuğumu yetiştirmek istiyorum.
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok