Haberde marka olmak: Ali Kırca

Paul Garrison
Paul Garrison
  Eyl.06, 2016, 15:19
'Size anlatılanları doğru olarak kabul etmeden önce, bir de kitabın arka kapağına bakın, belki orada yazılıdır gerçekler.''

'Size anlatılanları doğru olarak kabul etmeden önce, bir de kitabın arka kapağına bakın, belki orada yazılıdır gerçekler.''

Dr. Fatma Kamiloğlu

Haber değil, yaşamı sunan gazeteci: Ali Kırca ' Bir çok haber okudunuz, dinlediniz, ben dahil birileri sizi bunun doğru olduğunu anlatmaya, inandırmaya çalışacak. İnanmayın, bir de arka kapağı okuyun.
Ali Kırca nerelerde, neler yapıyor uzun zamandır? Ali Kırca Çocuk kitabı yazıyordu, hatta bitirdim. Bugün belki kitabın düzenlenmiş hali bana gelebilir. Konusu ne? Romanın adı, Dedemin Kırmızı Kamyonu. Zaten isminden bir şeyler anlatıyor gibi. Yetişkin romanlarımda anlattığım gibi gerçek hayatın içinden damıtılmış bir hikaye. Yaşanmışlıklar olmasa romanların ayakta durması mümkün değil. Bütünüyle kurgu, bütünüyle hayal ürünü olan hikayelerin ayaklarının yere basması, insanları yakalaması mümkün değil. Yaşanmışlığa dair bir şey olması gerekiyordu, bunda da o var. Tabii ne olduğunu anlatırsam büyüsü bozulur. Bundan sonra ki yazacağım yetişkinlere ilişkin roman da böyle olacak. Her zaman bir sır, bir gizem çözümlenecek bir olay var içinde. Son romanım Öteki Bahçe’de de öyleydi. Sonuna doğru şaşırtan bir nali vardı. Oraya doğru da ilmik ilmik örülen bir hikaye vardı. Bu kitapta da böyle bir şey var. Öteki bahçenin kapağında yazmıştım, “Hangi sır kanatır yüreğini, hangi sır onarır” diye, bu kitapta da bir sır var. Çocukların peşine düştüğü daha ilk sayfasından itibaren merak etmeye başladıkları bir sır var. Ali Kırcanın çocukluğu var mı işin içinde ? Hayır yok. Çünkü bu bir dönem hikayesi değil. Benim çocukluğumun olabilmesi için bir dönem hikayesi olması lazım. Bugünün çocuklarına ait bir hikaye ve dolayısıyla orada ben çocuk olarak yokum. Hikayenin genel karakterleri içerisinde tabii ki benim düşüncelerim ve benim duygularım var. Kitabın son say falarında yazar olarak ben ortaya çıkıyorum. Hatta çizgilerimle beni karakterize eden bir portre de orada olacak. 10-11 yaşlarında büyümeye çalışan hayalperest bir güneşin hikayesi, güneşin ağzından hikaye anlatılıyor. Güneşin hayalleri, düşleri, güneşin günlüklerinden okuyoruz. Günlüklerin bittiği noktada ben geliyorum ve yazar olarak çözümlenmemiş hikayeyi anlatıyorum.
Bu kitap kaç yaş grubu içindir ? 8-12 yaş grubu. Hedef kitlesi önceden sizin sınırlayabileceğiniz çizgilerde kalmıyor. Siz 8-12 dersiniz ama 18 yaşındaki delikanlılar da okuyabilir, beğenebilir veya anneleri, babaları da beğenebilir. Veya aileler, çocukları ile bir şeyler paylaşmak adına birlikte okuyabilirler. Daha küçük yaştaki çocuklara sesleneceğini pek düşünmüyorum ama daha ileri yaş gruplarını yakalayabilir. Kitabım çocuk romanı ama bazı çocuk romanları gibi fantastik, masalsı bir dünyası yok, gerçek bir dünyası var. “Kurduğun düşlerin gerçek olacağına inanırsan, iyiler mutlaka bir gün kazanır.’’ Romanın mottosunda da bu olacak. O yaşlarda bir çocuğun düşler ve hayaller arasında hangisinin düş, hangisinin hayal olduğunu kestiremediği bir dünya kurması ve o kurduğu dünyanın içerisinde kendisi, ailesi, sevgilisi ile karşı karşıya kaldıkları kötülüklerin anlatıldığı bir hikaye.
Screen Shot 2016-09-06 at 17.00.37İlk romanınız Öteki Bahçe ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız? Ben bir solukta okudum ve kendimi Heybeliada’da buldum. Elimde kitapla, hikayenin geçtiği anları ve sokakları keşfe çıktım. Tat alarak okudum diyebilirim. Bazı kitaplar vardır yazarından, is- minden, kapağından etkilenirsiniz ya da duyarsınız bir yerden ve kitabı edinirsiniz. Sayfalarını çevirirsiniz, sonra kitap sizi içine almaz ve sonra kitabı bırakırsınız bir kenara. Bu edebiyat dünyasında bir çok romanın ve kitabın kaderi olmuştur. Öteki Bahçe ile ilgili olarak duyduğum “Sonuna kadar, soluk soluğa, ara vermeden okuduk ve iki günde bitirdik. Çünkü merak ettik, kitap bizi içine aldı, bizi sardı.” şeklinde yorumlardı. Roman yazmak bir başkası olmaktır, bir baş- kasının yerine geçmek, bir başkasının hayatında yer almaktır. Bütün romanlarımda içine girdiğim zaman, romanımın bütün kahramanlarında onların yerine geçtim. Öteki Bah- çe’de sadece bir kahraman benim ile çok özdeşleşti: Metin. Herkes de bunu anlamıştır zaten. Tabii ki bu öteki kahramanlar ile yaşamadığım anlamına gelmez. Amaç sonrasında dönüp kendinize dalmaktır. Kahramanları kendinize döndürmektir ve kendinizde bitirmektir. Romanda eğer kendinize dönemezseniz kaybedersiniz ve onların sizi götürdüğü maceralara sürüklenirsiniz. Tabii ki romanların nehir etkisi vardır alıp götüren ve hangi okyanuslara döküleceği belli olmayan bir etkisi vardır. Ama sonunda onları tekrar kendi nehirlerine döndürmek yazarın görevidir. Okyanuslarda kendi kaderlerine terk edilmiş bırakamazsınız, bir yandan da onların kaderlerini tayin edersiniz. Yazar, kader çizendir. Bu romanda kadere nokta değil virgül koydunuz biz tabii kitabın sonunu farklı bekliyorduk neden mutlu bir son yok ? Mutlu son Limni adasında bitti. Roman Limni adasında bitmiyor ondan sonra gelen bölüm yeniden hayata dönüşün habercisi, orada mutlu son var. Öteki bahçeyi okumayanlar için bu nalle ilgili bir ipucu olmasın ama ben mutlu son veya kötü son çözümlemesine katılmıyorum. Onu okuyucu görecek. Öteki Bahçe bitmedi her okuyan zaten o izlenimi alıyor ve soruyor “Öteki Bahçe’nin devamı olacak mı?” Evet olacak, hatta olmaya başladı bile yazılmaya başlandı.
Öteki Bahçe 70’li yıllarda başlıyor, o dönemin siyasi olaylarına değiniyor, sonunu da virgülde bırakıyorsunuz peki bu romanı 2015’e uyarladığınızda değişen ne olurdu? Türkiye’nin yaşadığı trajedi, ne yazık ki 2015’lerde de devam ediyor. Her hikaye yeniden yazılmaya başlanıyor ama hikayenin teması değişmiyor. Ötekileştirme devam ediyor. Birbirimizi anlayamamak, empati yapamamak... Öteki Bahçe’de, birbirlerinin ötekileştirdiği kişilerin aslında ne kadarı öteki diye bir soru işareti vardı. Bu soruyu sorduğumuz zaman, hep beraber şu soruyu sorarız; kim öteki ya da biz ne kadar ötekiyiz? Başkalarını ötekileştirirken biz onların ötekisi değil miyiz? Roman bu soruyu sorar. 2015’te aynı serüvenin devam ediyor olmasıyla başa dönmediği- mizi, sadece temanın değiştiğini görüyoruz. 1312898-28251148-1600-900DENİZ HARP OKULU... BİR SÜRE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ TIP VE HUKUK FAKÜLTESİ... İLK MESLEKİ DENEYİMİ TRT... ATV ANA HABER... SİYASET MEYDANI... İLK ROMANI: ÖTEKİ BAHÇE... YAKINDA İLK ÇOCUK ROMANI: DEDEMİN KIRMIZI KAMYONU... 2015’te Ateş ve Leyla kavuşur muydu? Öteki Bahçenin devam romanında 2001’den günümüze ka-dar uzanacak yeni bir macera bizi bekliyor. Dolasıyla ikinci kuşak çocukların birlikte teker teker bir araya geldiğini göreceğiz. Bu kez de onların çocukları ayrışacak. Biz bu sefer ayrışmanın izini süreceğiz. Habercilik maratonu içerisindeyken aklınızda var mıydı roman yazmak? Aslında benim haberci olmam tesadüftür. Hep yazmakla başladım, 11 yaşımdan beri şiir, sonrasında öykü yazdım.
Okuma merakım ailemden geldi. Evde okumak için çok kitap vardı. Önüme geleni okurdum. Yazmak serüveni okumakla birlikte gelişti tabii. 11 yaşında bir şiir yazmıştım ve o hala duruyor. Aslında tüm hayatım böyle geçti, hep savruldum, şehrimden, ülkemden başka yerlere gitmek zorunda kaldım. Her şey dağıldı ama tekrar bir gün bir şekilde, bir yerde birleştiler. Ama hep bıraktığım yerlerinde kaldılar, buna hep şaşmışımdır. İşte o yazdığım şiir denizle ilgiliydi, denizi görmediğin halde yazmıştım ve 50 yaşıma geldiğimde o şiir bir denizcilik dergisinde yayınlandı. 11 yaşındaki bir çocuğun şiiri 40 yıl sonra yayınlandı. Çok ilginç bir şey.
Şiir kitabı var mı? Hayır yok. Galatasaray’a veda şiiriniz vardı... Hala onunla ilgili dönüşler alıyorum. Ben Ali Samiyen Stadı’nı kapatıp Türk Telekom Arena’yı açtım. Orada bir veda şiiri yazdım. Sonrasında da yeni stadın açılış konuşmasını yaptım. Fenerbahçeli dostlarımdan “bizi ağlattın” mesajları almıştım. Ali Kırca’nın dokunduğu her şeyde duygu var. Habere de duygu katan kişidir Ali Kırca diyebilir miyiz?. Bunu söylemek bana düşmez elbette ama 20 yıl aralıksız haber sunabiliyorsanız, sadece haberin duygusuz dilinden ibaret kalamazsınız. Sadece o haberi okuyan biri olmamak için habere duygunuzu katmanız gerekir. 20 yıl boyunca o haberleri izleyenler bilirler benim mottom “yarın başka haberlerle buluşuruz” gibi bir şey değildi, “hayatı paylaşmak için” diyordum. Ben hayatı sunuyordum. Bir dergiye röportajımda “ben naklen haber değil naklen hayat sun- mak istiyorum” demiştim. Ben hiç haber sunmadım, hep hayatı paylaştım. Söylediğiniz bir şeyin insanlarda bırakacağı izleri düşünürsünüz, çoğu zaman da içselleştirdiğiniz için düşünmezsiniz, sadece yaparsınız. Benim haber sunuşum bir proje değildi. Onun sırrı mutfaktan geliyor olmak mı? Ben muhabirim. Bana mesleğimi sorduklarında televizyon habercisiyim derim. Ekrana çıkmak gibi bir planım projem yoktu. O yüzden diyorum benim haber sunmam bir proje değildi. Çeşitli yerlere başvurdunuz, iş aradınız, ne zaman habercilik benim işim dediniz? Ben haberin içindeki heyecana çocukluğumdan beri tutkuluydum. İlkokuldayken gazetelerin ilk sayfalarını kesip kendime arşiv yapardım. Ekmek parası için haberci oldum demiştiniz bir röportajda TRT’cilik başka bir şey. İçinizde habere olan merak başka bir şey. Televizyonda bu işin nasıl yapıldığına dair hiç bir krim yoktu. TRT’nin bir sınavına girdim ve kendimi bir deryanın içinde buldum ve yüzmeyi orada öğrendim. Bırak televizyonculuğu bilmeyi, televizyonu bilmiyorduk. Sene 70’ler televizyon çok yeni bir şey, her evde yok. Yüzmeyi bilmeden atlanan çalkantılı bir denizdi benim için. Çırpına çırpına öğrendim. Ama o heyecan hep vardı. O heyecanı ilk hissetmek anlamında, ‘evet budur’ dediğiniz bir haber varsa, o da intifadadır. Filistinli çocukların başkaldırışıdır. Türkiye’de kamerayı alıp giden tek kişi bendim. Onu Ramallah’ta İsrail kurşunlarının altında izleyerek yaşadım.
68’DEN BERİ BIYIKLARIM VAR... İMAJ OLARAK, BIYIK VE SAÇ HERHALDE BENİ ÇAĞRIŞTIRANLARDIR. Ve o heyecanı, sonrasında seyircilere anlatarak doğru bir iş yaptığımı gördüm. Evet dedim, budur. Ben doğru yerdeyim, doğru işteyim dedim ve devam ettim. Türkiye’deki haberciliğin kırılma noktalarını nasıl sıralayabiliriz? Siyasetin haberciliği tamamen et- kilediğini düşünmüyorum. Benim konuşabileceğim yer televizyon haberciliğidir. Yazılı basın üzerine konuşamam. Kırılma noktaları kendi içindeki dinamiklerle ilgilidir. İlk nokta TRT tek kanallı dönem. İkinci kırılma noktası özel Televizyonlara geçiştir. Üçüncü kırılma noktası 90’ların sonuna doğru haber kanallarıdır. Dördüncü evre şu anda yaşadığımız evredir. İnternet ve sosyal medyanın işin içine girmesidir. Artık televizyon haberciliği TRT’nin de, özel televizyonların da, haber kanallarının da tekelinden çıkıp bireyselleşen bir sürece girdi. Herkes haberci artık. Bu tartışılacak bir boyut. İyi midir kötü müdür? Screen Shot 2016-09-06 at 16.55.37Siz ana haber sunuyor olsaydınız, sosyal medyayı da katar mıydınız işin içine? Bunu tartışmak istemiyorum. Sadece bir kırılma noktası olarak söyledim. Bunu tartışmak henüz çok erken, her peşin yargı bizi yanlış hüküm- lere götürebilir. Bekleyip etkilerini görmek gerekir. Daha önceki kırılma noktalarında da bu tarz ön yargılar yapıldı. Haber kanalları çıktığında, ana haberlerin ortadan kalkaca- ğı söylendi ama olmadı. Televizyon çıktığında artık gazeteler kapanacak denildi ama Japonya’da gazete okuma oranı patlama yaptı. Bunlar birbirlerini beslerler, biri birini bitirecek diye bir kural yok. Sosyal medya için televizyon haberciliğini bitirir mi yoksa kışkırtır mı bunu göreceğiz.
Ali Kırca tercih eder mi? İçinde olmadığım için bir şey söylemiyorum Sizin halefinizi Fatih Portakal olarak söylüyorlar, reytingleri de zorluyor, ne düşünüyorsunuz? Diğer arkadaşlara da haksızlık etmek istemem. Baktığınız zaman hepsi muhabirlikten gelmedir. Muhabirlikten gelmişse o arkadaşlar başarılıdır. Özünde muhabirlik varsa o arkadaşın başarılı olmaması mümkün değildir. Ali Kırca denildiği zaman aklınıza gelen ilk kelime ne oluyor? Güven diyorum. Başkalarının krinin benim tarafımdan dile getirilmesi olarak söylemiş olayım. İnsanları marka ve idol diye bölmemek lazım. Herkes bulunduğu boşluğu dolduruyor. Bir kişiye bakıp koskoca bir kuşağı görmezden gelemem. Biz bu yolda bir yolcuyuz. Gelip gidiyoruz. Tarzınızı değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Açıkçası dış görünüşe önem veren birisi değilim. 68’den beri bıyıklarım var ama çok önemli değil. İmaj olarak, bıyık ve saç herhalde beni çağrıştıranlar. Twitter’da Ali Kırca var mı? Ben hiçbir sosyal medya ağını kullanmıyorum. Haberi nereden okuyor Ali Kırca? Farklı yerlerden okuyorum. Ama romana, kitaba veya başka bir şeye konsantre olduğum dönemlerde haberleri sabahtan akşama takip edemiyorum. Ali Kırca’nın, reyting yüzünden asla yapmam dediği şeyler oldu mu? Reyting benim için önemli bir faktör olmadı. Çalıştığım kurum için olmuş olabilir ama benim tek amacım iyi bir şeyler yapmaktı. Bir tek kişi bile sizi okuyorsa, izliyorsa, dinliyorsa amacınıza ulaşmışınızdır. Benim için kaç kişi izlediği önemli değil, bir kişi bile dinlediyse tamamdır. Ali Kırca’nın haberlerinde “Arka Kapak” bölümü vardı duygu yüklü, hayatın içinden. Ve benim hiç unutamadığım bir hikaye ile başlamıştınız bu bölüme. Gerçek bir hikaye, bir arkadaşınızın hikayesi. Bizimle tekrar paylaşır mısınız? “Arka kapak” yazısı olarak onu bulabilirler. O arkadaşımın hikayesini ve onun hatırasını anmak için yazılmış bir yazıdır. Sonunda der ki; “Size anlatılanları doğru olarak kabul etmeden önce bir de kitabın arka kapağına bakın, belki orada yazılıdır gerçekler.” der. Hikaye şu, bir gün bir telefon geldi, arkadaşımın sesi, vurgun yemiş gibiydi, “Ayhan intihar etmiş.” dedi. Sürgündeki arkadaşlarımdan biriydi Ayhan. Tabii onu düşündüğümüz zaman, o neşeli arkadaşımızın intihar edebileceği fikri bize inandırıcı gelmemişti. Şok olduk. Sorduk, İsveçli gemi mürettebatının anlattığına göre güverteye çıkıyormuş,kendi kendine konuşuyormuş, sonra da kendini denize atmış, cansız bedeni de aramalara rağmen bulunamamış ve dosyayı böyle kapattılar. Aradan yıllar geçiyor ve Ayhan’ın abisi İzmir’deki evde, İsveç Konsolosluğu’nun gönderdiği eşyalar arasında Red House sözlüğüne bakma gereği duyuyor. O kitapların dış kısmında ayrıca bir cilt olur. O sözlüğe bakarken arkadaki kapağı kaplayan kırmızı kapak açılıyor. Ve kapağın iç tarafında Ayhan’ın el yazısıyla yazılmış bir not görüyor. Diyor ki, “Gemide karanlık işler dönüyor. Bunlara karşı çıktığım için bana düşman oldular. Başıma bir şey gelirse bilin ki bunun sorumlusu mürettebattır.” Biz zaten inanamamıştık Ayhan’ın intihar edeceğine ama biz gerçeği bir kitabın arka kapağından öğrendik. O yüzden dedim, size gerçek diye dayatılan hikayelere inanmayın hemen, bir de arka kapağa bakın. Öyle bir hikayedir o. Arka kapak dizisin- de ben bunu girişte okuyordum. Bir çok haber okudunuz, dinlediniz, ben dahil birileri size bunun doğru olduğunu anlatmaya, inandırmaya çalı- şacak, inanmayın, bir de arka kapağı okuyun.
Ardımızdan televizyon haberciliği daha standartlaştı der misiniz? Bu sadece haberle alakalı değil. Televizyonculuk anlayışının değişmesiyle alakalı bir şeydir. Biz ana haber bültenini yaparken sadece ana haber bülteni ile sorumlu ve sınırlı değildik. Şu anda televizyonların ve haber merkezlerinin bir tek işleri var, akşamları ana haber için 45 dakikalık bülteni hazırlamak. Biz ise 24 saat haber bülteni hazırlayan, gerekirse programları yıkan, dizileri iptal eden, gündüz gece her an insanların karşısında olabilecek bir mantıkla çalışan haber merkezleriydik. O başka bir iklimdi, biz o iklim içersinde yeşerdik ve büyüdük. Bir diziden her zaman daha fazla önemli oldu haber. Anlayış şimdi değişti. Şimdi olan ise, bir dizi tutsun diye haber bülteni kaldırılıp o dizinin ilk bölümü konuluyor. Mesele bu. Haberin dışında olan bir gelişmeden bahsediyorum. Televizyonların ticari anlayışından bahsediyorum. Benim demek istediğim, habercilerle alakalı olan bir şey değildir. Haberciler her zaman haber yapmak isterler.
Sizden sonra Siyaset Meydanı konsepti devam edemedi. O çok zahmetli ve çok problemli bir iş. Değişim ne yönde onu görmek gerekir. Ben yaptım işimi, benim için bitti oralar. Bir daha olur mu bilmiyorum. Şu an yazıyorum. Sizler de iz bıraktınız dediğinize göre demek ki iyi bir iş yapmışız.
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER