Global Compact Türkiye

Şirketlerin hayata bakış açısı uzun vadeli olmalı İleri görüşlü şirketler önemli bir ayrıntının farkına vardı: “Dünyanın sorunlarını çözmek para kazandırır. O zaman ben de stratejimi bunun üzerine kurayım.” Sürdürülebilirlikte bugün neredeyiz, nereye gidiyoruz? Sürdürülebilirlikle ilgili yönetim kurulu masasına neleri getirmeliyiz? Sorunuzu yanıtlamadan önce, muhabbetimize Global Compact’ten bahsederek başlayalım. Global Compact’in tohumları, 2000’li yılların başında Kofi Annan’ın Davos’ta yaptığı bir konuşmayla atıldı. Annan konuşmasında, “Dünyanın daha yaşanabilir bir yer olmasını istiyorsak, bu sorumluluğu sadece devletlere bırakamayız. Bu işi milletler, devletler, şirketler, sivil toplum örgütleri herkesin sahiplenmesi lazım” dedi. Arkasından “Bunu nasıl operasyonel hale getirebiliriz” diye düşündüler. Sonuçta çok basit ve etkili bir yöntem ortaya çıktı. Global Compact’e CEO bazında üye olacak şirketler BM genel sekreterine bir taahhütte bulunacaklar. Her sene, 10 temel ilke çerçevesinde, dört alanda neler yaptıklarını kamuoyu ile paylaşılacak şekilde raporlayacaklar. Yapılacak işlere herhangi bir limit koyulmadı. Karbon salınımlarını yüzde 20 düşüreceğim de diyebilirsiniz, insan hakları konusunda bunları yapacağım da. Raporlar denetlenmeye de tabi tutulmadı çünkü altında CEO’nun imzası yer alacaktı. Bunun üç büyük faydası bulunuyor. Birincisi bir CEO kurum adına bir şeyin altına imza attığı zaman, bütün kurum ona odaklanır. İkincisi, genelde CEO’lar halka sunulan açıklamalarda itibarlarını korumak için yalan söylemezler. Üçüncüsü, ortaya çıkan işler mecburen şirketin stratejisiyle uyumlu hale gelmeye başlar. Çünkü CEO’lar bir işi yaparken stratejik düşünürler. Ayrıca CEO’lar her sene daha iyisini yapmaya çalıştıkları için bu durum doğal olarak bir rekabet ortamı doğuruyor. Her kurum işi kendince bir adım ileriye götürmeye çalışıyor. Bu şekilde bütün toplumu ilerleten bir döngü ortaya çıkıyor. Bugün dünyanın en yaygın sürdürülebilirlik platformunun, dünya çapında toplam 12 bin, Türkiye’den de 300’ü aşkın üyesi var. Bu üyelerin, 9 bini aşkın kısmı iş dünyasından. Zaten temel hedef de orası. Global Compact’e üye olmak başlarda şirketlerin marka değerini artıracağı düşüncesiyle başladı. Zaman içerisinde şirketler bunun çok etkili bir risk yönetim aracı olduğunu görmeye başladılar. Çünkü insan hakları, çevre, yolsuzluk gibi alanların herhangi birinde yanlış bir uygulama yapılıyorsa şirketlerin başına nelerin geldiğini gördüler. Ayrıca ileri görüşlü şirketler önemli bir ayrıntının daha farkına vardı: “Dünyanın sorunlarını çözmek para kazandırır. O zaman ben de stratejimi bunun üzerine kurayım. Yaptığım tüm işlerin dünyaya olan etkisini ölçeyim ve bunu bütün iş döngüme uygulayım ki her boyutuna bakayım” dediler. Aranan kriterlerde önce iyi iş yapılması beklenirken bu kriterler zamanla standart haline geldi ve buna uymayanlar iş yapamaz oldu. Bu alanda belli sorumlulukları üstlenmediğin ve bu tarz raporları halkla paylaşmadığında, iş yapamaz hale geleceksin. Markanın değeri düşecek, marka büyük tedarikçilere hizmet ediyorsa ürününü satamaz hale gelecek. Mesela; ben bir cep telefonu markasına mal satıyorum diyelim. Telefon kapağını yaparken bir uygunsuzluk yapıyorsam bundan o cep telefonu markası zarar görür. Dolayısıyla markanın tedarikçisini çok titiz bir şekilde kontrol etmesi gerek. Eğer koşullara uymazsa ondan mal almaması gerek. Sonuç olarak bu anlayış; özel sektörün değer yaratıcı çözümler üretmesi ve markanın bütün iş zincirinde, bütün ürünlerinin hayat döngüsü içerisinde bütünsel sorumluluk üstlenmesi noktasına gidiyor. Global Compact sürdürülebilirlik anlamında insan hakları, çalışma hakları, çevreyi koruma ve yolsuzluğa karışmama alanlarına bakıyor. Ayrıca bu dört alanla ilgili raporlama yaparken aynı zamanda BM’nin kalkınma hedeflerini destekleyici yaklaşımlar da sergilemen gerekiyor. 2015 sonrası hedefler belirlenirken, BM birtakım kritikleri göz önüne aldı. Mademki insanları kurumlarda sorumluluk almaya yönlendiriyoruz, bu hedefleri belirlerken sadece devletlerle iş birliği içine girmeyelim, herkesi işin içine katalım, denildi. Çünkü insanların benimsemedikleri, konulmasına katkıda bulunmadıkları hedefleri uygulamaları beklenemez. Sonuç olarak geniş istişareler yapıldı. Bu istişarelerin geniş ölçekte yapıldığı ülkelerden biri de Türkiye oldu. Ve Türkiye’de bunu UNIDO ile Global Compact yaptı. Türkiye’den belirlenen öncelikler arasından şunlar çıktı: Birincisi, iyi yönetişim. Kamuda da özel sektörde de şeffaflık, hesap verebilirlik, sorumluluk, adillik, tutarlılık, sonuç odaklılık, katılımcılık gibi kavramların daha fazla yer alması her şeyin daha iyi gitmesine yardımcı olacaktır, diyerek bunu öncelik yaptık. İkincisi, genç işsizliğin önemli sorun olduğu ortaya çıktı. Bu zaten bilinmeyen bir şey değildi ama öncelik olarak belirlendi. Meslek eğitimi gibi işe yönelik eğitim sisteminin geliştirilmesi, işsizliğin giderilmesi amaçlandı. Üçüncüsü ise kadınların iş gücüne katılımı konusu oldu. Onların çalışmasını kolaylaştırıcı ortamlar oluşturmak, kadınların çalışabildiği şehirler düzenlenmesine önem verilmesi. Ve tüm bunlar yapılırken özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve devletin işbirliğine giderek bu temel konulara önem verilmesi ülkemizden çıkan şeyler. Her ülkenin kendi belirlediği öncelikler var, tabii sonrasında devletler tarafından genel kurulda hangileri olacağı belirleniyor. Türkiye 2015 sonrası kalkınma hedeflerine katkı olarak ciddi bir istişare yaptıktan sonra kendi önceliklerini BM’ye bildiriyor. Ve bu süreç de Global Compact ile birlikte yürütüldü. Elbette, Global Compact’te insanlara bu faaliyetlerin faydalarını anlatmak bir yere kadar mümkün oluyor. Biz ise, Türkiye’de, sektörel yayılım stratejisini geliştirdik. Bu strateji bize şunu kazandırdı. Sektörden iki üç kişiyi ikna ettiğimizde, diğerleri de geride kalmamak için bu sürecin içine dâhil oluyor. Sektör dernekleri konuya daha fazla sahip çıkarak, daha fazla kaynak bulunmasını sağlıyor. Stratejimiz dünyadaki Global Compact ağları içinde örnek uygulama seçildi. Çünkü çok fazla katılım olmasını sağladık. Örneğin; biz ilaç sektörüyle başladığımızda dünyada 84 ilaç şirketi vardı. Biz bir seferde Türkiye’den 34 ilaç şirketinin katılımını sağladık. Diğer bir uygulamamız ise teşvik mekanizmaları. Çalışmalarımız gönüllülük esasına dayanıyor. Fakat bu işi iyi yapanların karşılığını da alması gerekiyor. Bu noktada devreye, doğal teşvik mekanizmalarına sahip iş birliği ortaklarıyla iş yapmak giriyor. Örneğin; finans sektörü kredi verirken eğer sürdürülebilirlik kriterlerini de kredi değerlendirme unsurları içerisine eklerse, daha az riskli kurumları seçmiş olur, geri ödeme olasılığı yükselir. Bu şekilde, sürdürülebilir faaliyet gösteren kobinin kazandığı, ona kredi veren bankanın kazandığı yani bu işe katılan herkesin kazandığı bir mekanizma geliştirdik. Başka bir doğal teşvik mekanizması büyük tedarik zinciri olanlardır. Büyük tedarikçiler satın alma kriterleri içerisine sürdürülebilirlik kriterlerini ne kadar iyi adapte edebilirse o kadar kazançlı çıkarlar. Aynı zamanda onlara mal satan firmalar da kazanır. Çünkü bu standartlar onları ayrıştırıyor. Bu işin bir diğer önemli halkası ise basın organları. Basın bu konuya ne kadar bilinçli yaklaşırsa, bu konuyu ne kadar fazla gündeme taşırsa daha çok insana ulaşılıyor. O zaman hem basın için bir haber kaynağı oluyor, hem de Global Compact için bir destek sağlanıyor. Puma’nın yaptığı bir işle ilgili bir örnek paylaşayım sizinle. Puma, son beş yılda topluma olan etkisinin bir bilançosunu çıkardı ve gördü ki son beş yılda eğer topluma verdiği etkinin maliyetine katlansaydı, sıfır para kazanıyordu. Bu açıklamayı yaptı diye basın markanın üzerine giderse, bundan sonra hiçbir marka ne verdiği zararı ölçer, ne de ölçtüğünü paylaşır. Halbuki Puma diyor ki, ben bunu ölçtüm, şeffaf bir şekilde paylaştım, bunu ağırlıklı olarak tedarik zincirimden kaynaklandığını gördüğüm için de bu noktaya odaklandım. Bu samimiyetinden dolayı Puma’yı suçlamak değil, alkışlamak lazım. Dünyada şu an henüz uygulamada olmayan bir fikrim var. Türkiye’de bu sistemi çalıştırtacağımı umuyorum. Vergilendirme mekanizmalarımıza bakın, felaket vaziyetteyiz, süreç tamamen tersine işliyor. Dünyada her yerde en büyük sorun işsizlik, biz çalışan üzerinden vergi alıyoruz. Dünyada her yerde karbon salınımları problem bunun üzerinden vergi almıyorsun. Ben vergileri artıralım, karbon salınımından da vergi alalım demiyorum. Vergiler aynı kalsın ama karbon salınımından vergi alalım, çalışandan vergi almayalım, işsizlik azalsın. Sonuçta bu da doğal bir teşvik mekanizması. Devletlerin de bir şekilde ikna edilmesi gerekiyor. Doğal paydaşları ve teşvik mekanizmalarını kaldıraçlama, yani çarpan etkisinden faydalanma uygulamalarını Türkiye’den çıkardık. Ve bu stratejimizle dünyada ödül aldık. Sonuç olarak sürdürülebilirlik rüzgârından kaçış olmayacak, bu rüzgâr bir gün herkesi yakalayacak. Sadece biraz zaman alacak ama gidişat olumlu yönde. Mesela, Global Compact’te bu işi iyi yapanların hisselerinden bir endeks oluşturuldu. Türkiye’den Coca-Cola İçecek bu listeye girdi. Anadolu Efes de daha önce sürdürülebilirlik endeksine girmişti, bu sene o listeden düşüyor. Ama bu demek değil ki Anadolu Efes seviyesini düşürdü. Endeks hızlı ilerliyor. Türkiye’de Coca-Cola, Anadolu Efes bu işleri yapıyor denildiği zaman, daha küçük ölçekli şirketler bu tarz firmalar hakkında “Onlar zaten büyük, bu işleri her türlü yapabilir” diye düşünüyor. Bu şirketlerin yönetim kurullarında bu konu nasıl ele alınmalı ki, firmasına kazandırabileceğine inansın? Asıl, bunu ele almamak büyük bir risk. Kanada’da uluslararası bir maden şirketinde yönetim kurulunda çalışmıştım. Madenlerde meydana gelen en ufak yaralanma yönetim kuruluna rapor edilirdi. O raporda bu kaza tekrarlanabilir mi, nasıl önlenebilir ya da daha kötüsü de olabilir miydi? soruları tartışılırdı. Çalıştığım süreç içinde iki kez ölüm oldu. O seneler bütün üst yönetimin yüzde 30’dan fazla primi kesildi. Böyle olunca biz madenleri gezerken en çok dikkat ettiğimiz şey, “ne kadar üretiyorsun?” dan çok, “burada ne risk var, yatırım ihtiyacı var mı?” şeklinde oluyordu. Bu sağlık ve güvenlikle alakalı. Çevreyle de ilgili, insan haklarıyla ilgili... Burada olumlu çıkar var, kazan-kazan ilişkisi var. Bu gündemi ne kadar çabuk yakalarsan dünyayla o kadar entegre oluyorsun. Ve sana yeni pazarlar açılıyor. Ama bunlar bir yük olarak görülürse bu pazarlara giremezsin ve hatta pazarın daralır. Şirketlerin hayata bakış açısı kısa vadeli değil de yerine uzun vadeli olursa çok daha başarılı olunabilir. Global Compact’e katılım açısından baktığımızda gönüllü veya az gönüllü sektörler şunlardır diyebilir misiniz? Madencilikte ve inşaatta katılım oranı düşük kaldı. Ama oralara da gideceğiz. Gelecek sene İMSAD’ı da Global Compact’e almaya çalışıyoruz. KUTULAR KUTU 1 Küresel İlkeler Sözleşmesi Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin 10 ilkesi, insan hakları, işçi hakları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanında evrensel olarak kabul görmüş beyannamelerden alınmıştır. Küresel İlkeler Sözleşmesi şirketlerden bu ilkeleri kavramalarını, desteklemelerini ve uygulamalarını beklemektedir. İnsan hakları: 1. İlke: İş dünyası uluslararası ilan edilmiş insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermeli, 2. İlke: İş dünyası, insan hakları ihlallerine fırsat tanımamalı, Çalışma standartları: 3. İlke: İş dünyası çalışanların sendikalaşma özgürlüğünü desteklemeli ve toplu müzakere hakkını etkin biçimde tanımalı, 4. İlke: İş dünyası, her türlü zorla ve zorunlu işçi çalıştırılmasını engellemeli, 5. İlke: İş dünyası, çocuk işçi çalıştırılmasının önüne geçmeli, 6. İlke: İş dünyası, işe alım ve çalışma süreçlerinde ayrımcılığın önüne geçmeli, Çevre: 7. İlke: İş dünyası çevre sorunlarını önleyici ve çevreyi koruyucu yaklaşımları desteklemeli, 8. İlke: İş dünyası çevreye yönelik sorumluluğu artıracak her türlü faaliyeti ve oluşumu desteklemeli, 9. İlke: İş dünyası çevre dostu teknolojilerin gelişmesini ve yaygınlaşmasını desteklemeli, Yolsuzlukla mücadele: 10. İlke: İş dünyası rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücadele etmelidir. KUTU 2 Bir şirket nasıl Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne katılabilir? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne iletilmek üzere şirket CEO’su tarafından imzalanmış bir Taahhüt Mektubu hazırlar. Bu mektup: - Küresel İlkeler Sözleşmesi ve on ilkesine, - Daha geniş kapsamlı BM hedeflerinin geliştirilmesi için ortaklıklara katılıma, - Yıllık İlerleme Raporu sunumuna dair şirket adına taahhütleri içerir. İşletmeler için Taahhüt Mektubu Şartları: - Mektup resmi şirket antetli kağıdına basılmalıdır. -BM Genel Sekreteri’ne hitaben yazılmalıdır. -Açıklama şirketin Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin on ilkesine, geniş kapsamlı BM hedeflerinin geliştirilmesi için ortaklıklara katılmaya ve yıllık olarak İlerleme Raporu (COP) hazırlamaya olan taahhütleri içermelidir, -Taahhüt mektubu şirketin Genel Müdürü ya da eşdeğer düzeyde bir yetkilisi tarafından imzalanmalıdır. -Taahhüt mektubu (tek sayfalık mektup) elektronik olarak taranmalı ve Çevrimiçi Başvuru Formu’nun doldurulmasından önce elektronik ortama yüklenmek için hazır edilmelidir. Lütfen dikkat: Saydamlığın teşvik edilmesi amacı ile Taahhüt Mektubu katılımcı şirketin Küresel İlkeler Sözleşmesi web sitesindeki profil sayfasına yüklenir. Çevrimiçi Başvuru Formu doldurulduktan sonra, en üst düzey şirket yetkilisi tarafından imzalanmış Taahhüt Mektubu’nun elektronik bir kopyası yüklenmelidir . -Taahhüt Mektubu yukarıda belirtilen şartları yerine getirmelidir. -Taahhüt Mektubu’nu imzalayan üst düzey yetkilinin ismi Çevrimiçi Başvuru Formu’ndaki bilgilerle uyumlu olmalıdır. KUTU 3 Küresel İlkeler Sözleşmesi İlerleme Raporu Prensipleri -İlerleme Raporu, bir şirketin Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi prensiplerinin uygulamasına yönelik çalışmaları hakkında paydaşlarının bilgilendirilmesi için yayınlanan yıllık beyanlardır. -Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin doğruluk önlemlerinin önemli bir parçası olan İlerleme Raporu’nun esas amacı sürdürülebilirlik performansına dair bilgilendirmeyi sağlayan bir araç görevi görmektir. Diğer taraftan İlerleme Raporları, paydaş diyalogunun sağlanması, en iyi ve gelişen uygulamaların paylaşılması için etkin bir araç olarak kullanılabilir. -Halka açık bir belge olan İlerleme Raporu şirketin şeffaflık ve hesap verebilirliğe olan taahhüdünün önemli bir göstergesidir. Küresel İlkeler Sözleşmesi web sitesine İlerleme Raporu sunulmaması durumunda şirketin katılımcı statüsü değişecek ve nihayetinde de işletme girişimden çıkarılacaktır. - İlerleme Raporu sunulması şirket paydaşlarının katılımcının sürdürülebilirlik performansı konusunda gerekli bilgilere erişimini kolaylaştırmaktadır. - Ticari olmayan kurumların İlerleme Raporu sunma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bilgi için: globalcompactturkiye.org
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER