Eserimin Anlamsız Olması Bende Tokat Etkisi Yarattı

Hakan Yılmaz, belki de en çok ilgi gören eserlerinden biri için sarf ediyor bu sözü.

Hakan Yılmaz, belki de en çok ilgi gören eserlerinden biri için sarf ediyor bu sözü.

Elif Tütüncü

Contemporary İstanbul’da sergilenen işi The One’ın bir anlam ifade etmediğini fark etmesinin ardından yeniden şekillendirdiği sanat anlayışını şöyle özetliyor: “Artık anlatmaya çalıştığım bir şey var; benden sonraki nesillere geleneksel sanatın estetiğini aktarabilmek ve beni izleyen genç sanatçılara yol gösterebilmek.”

Tasarıma olan ilginiz ve tutkunuz ne zaman başladı?

14 yaşında babamın bana çok ilkel bir bilgisayar almasıyla başladı. Bir çocuk olarak benim planım bu bilgisayarla oyun oynamaktı. Babama bilgisayarın tek başına işe yaramadığını, oyun almamız gerektiğini söyledim. Daha sonra babam, oyunların bilgisayar aracılığıyla yapıldığını, yani bizim oyun yapmamız gerektiğini söyleyerek kardeşimi ve beni bilgisayarla baş başa bıraktı. İkiz kardeşim ile buna inanarak bilgisayarda oyun yapmaya çalıştık. Oyun yapamasak da kitaptan bakıp uzun kodlar yazarak oyun benzeri, animasyon gibi şeyler yapmıştık.


Eserlerinizde çoğunlukla tarihi tema, konsept tasarım ve desen gibi unsurların ön planda olduğunu görüyoruz. Siz tarzınızı nasıl yorumluyorsunuz?

Dijital sanatçı olmadan önce sanat tarihçisiydim. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi aldım. Mimar Sinan, Türkiye’de mimari yapılar ve desenler üzerinden Türk sanatını en iyi anlatan fakültedir. O dönemki sanat çalışmalarım daha “batı özentiliği” başlığı altındaydı. Araçlarımı tanıma ve kendimi keşfetme dönemimdi. En büyük işlerimden bir tanesi Contemporary İstanbul’da da sergilenen The One isimli eserimdi. O eserden sonrasında işlerim çok dikkat çekmeye başladı. Ancak ben ise bu yaptığım şeyin, eserimin kimseye bir faydası olmadığını fark edince çok üzüldüm. Eser ilgi görüyor, herkes soruyordu ancak anlatacak bir şeyim yoktu. Maalesef bir şey anlatmıyordu. Bu durum bende bir tokat etkisi yarattı.

Ardından geriye dönüp aldığım eğitime tekrar göz attım. Banu Mahir’in Osmanlı Minyatür Sanatı kitabını tekrar okudum ve kültürel bir hazinenin üzerinde oturduğumu fark ettim. Bu hazineyi tozlu raflardan çıkarmaya karar verdim. Geleneksel sanatı, bilgisayar ortamında yeniden tasarlamaya çalışıyorum diyebiliriz. Artık anlatmaya çalıştığım bir şey var: Benden sonraki nesillere bu estetiği aktarabilmek ve beni izleyen genç sanatçılara yol gösterebilmek.

Geleneksel sanatlar, geleneksel yollarla yapılıyor ancak ben yapay zekâ ile ebru sanatı, minyatür gibi çalışmaları yapmaya çalıştım. Oradaki estetiği hem modernize etmek hem de üretim biçimlerini değiştirerek günümüze taşımaya çalışıyorum. Eğer bir sanat alanı teknolojiye ayak uydurmazsa yok olup gitmeye mahkûm oluyor. Ben sadece taklit edebildiklerimi en azından dijital dünyaya taşıyarak yaşamını devam ettirebilmeleri için bir şans vermek istiyorum.

Tasarımlarınızda en çok dikkat ettiğiniz unsurlar neler?

Geçtiğimiz yıllardan bu yana üzerinde çalıştığım birkaç etki ve birkaç konu var. Yaklaşık 10 yıldır “hipnotik etki” adını verdiğim bir etki üzerine çalışıyorum. Eğer benim işlerimden bir tanesiyle karşılaşırsanız, gözünüz ona değerse, o eser bitene kadar hatta birkaç kez tekrar edene kadar gözünüzü çekmenize izin vermeyecek bir anlayış. Neden sizi hipnotize etmek istiyorum? Tedavi etmek için. Neden tedavi etmek istiyorum? Çünkü yaşadığımız şehir çok hızlı ve algılarımızı yerden yere vuruyor. Dolayısıyla şunun peşindeyim: eğer eserlerimle karşılaşırsanız sizi yakalarım, hipnotize ederim ve bir süre hiçbir şey yapamayacak hâle getiririm. Bu hâl, sizin için kendinizle ve eserle baş başa kaldığınız, benim için ise kutsal bir an. Özetle sizi kendinizle baş başa bırakacak birkaç dakika sağlamaya çalışıyorum.


Sanatını geniş kitlelere duyurmak isteyenler için kurduğunuz De Artium isimli bir platformunuz da var. Bu projeden biraz bahseder misiniz?

De Artium, dijital sanatın para etmeyeceği düşünülen dönemde kurduğum bir platform. Dijital sanat eserleri kopyalanabildiği için eşsizlik problemi dolayısıyla satılamıyordu. “Neden Spotify, Netflix gibi dijital sanatın da kendi platformu olmasın?” diye düşünmüştüm. Çok hızlı bir prototip hazırladım ve 25 saat sonra bu projeye ilk yatırım gelmişti. Türkiye’de bu alandaki tek projeydi o zaman. Hiç fena bir kaderi olmadı; 300’ün üzerinde eser toplandı, yüzlerce sanatçı ilgi gösterdi, çok sayıda markaya kurumsal sanat danışmanlığı hizmeti veriyor… NFT sonrası bize de bir NFT platformu olmamız teklifi geldi. Ben bir sanatçı olarak etherium ağında eser üretiyorum ama söz konusu bu işi bir şirket gibi ele almaya geldiğinde bu sorumluluğu (mining işleminin çevreye zararı vs.) almak istemem. Yatırımcılarımı da buna ikna ettim ve yayın platformu olarak kalmamızı önerdim. Bir sanatçı olarak o ağda yer alacak eser üretebilirim ama binlerce sanatçıyı peşimden sürüklemek benim anlayışıma uygun değil. Ben sanatçıyım, ticari bir profil değilim.


NFT çok kısa bir süre içerisinde devasa bir ekonomi ve ilgi yaratmış olsa da diğer yandan kimileri dijital eserlere bu denli para vermeyi anlamsız buluyor. Siz NFT’nin hem sanatçılar hem koleksiyonerler hem de yatırımcılar için en önemli avantajlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Dijital sanat eserlerine para vermeyi mantıksız bulanlar, vermemeliler. İnsanların NFT’lere para vermesinde iki farkı motivasyon söz konusu; bunun bir yatırım aracı olması, yani tekrar satılabilecek olması; diğeriyse eserin estetik değerine, hikâyesine ve sanatçısına olan ilgisi. 

Geleneksel sanat eserleriyle dijital sanat eserleri arasındaki temel farklar neler?

Geleneksel sanat da dijital sanat da farklı sanat dönemlerinin eserleri. Rönesans ile çağdaş sanat dönemine ait eserler gibi bir benzetmenin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Dijital sanat, çağdaş sanatın bir uzantısı değil, sonrasındaki dönem niteliğinde bence. Özelliklerini, akımlarını zamanla belli edecektir. Hatta şu an belirgin bazı ipuçları var: kripto sanat, generatif sanat, 3D, dijital boyama gibi kendi alt dalları ve teknikleri bulunuyor.

Peki NFT kavramının gelişi dijital sanatı nasıl etkiledi?

NFT öncesinde dijital sanatlar daha çok dijital enstalasyonlar olarak ya da birtakım portfolyo sitelerinde karşımıza çıkıyordu. Ülkemizde çok az sayıda galeri, dijital sanat eserleri ile ilgileniyordu. Alım satım işlemleri pek fazla olmuyordu. NFT’den önce ürün değillerdi, deneyimsel bir alandalardı ancak NFT sonrası daha görünür hâle geldiler.


Diğer yandan NFT’lerle ilgili sanatçıların sadece ticari motivasyonla eser üretmesi ve sanatın özünü yitirmesine yönelik eleştiriler de mevcut. Siz bir sanatçı olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanat kutsal değildir, bir endüstridir. Sanatçı kutsaldır. Önce buradan başlayalım. Dolayısıyla eserleri alıp satmak sanatçının kutsallığına zarar vermez. İnsanlar dijital eserlerin üretiminin geleneksele nazaran kolay olduğunu düşündükleri için böyle söylüyorlar. Her iki alanda da eser üreten bir sanatçı olarak bence dijital sanat yapmak daha zor. Çok ciddi bir know-how’a ihtiyacınız var. Fiziksel olarak da daha zor: akrilik boya yaparken sol elimde şarap kadehi, diğer elimde fırça ile eser üzerinde çalışıyorum; fakat dijital sanatta 10 parmağımla birden fazla ekrana bakarak eser üretmek durumundayım.

 

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER