Davutoğlu'nun on markası
Türkiye’nin kalburüstü şirketlerinin hisselerinin işlem gördüğü Borsa İstanbul’daki 400’ün üzerindeki şirketin toplam piyasa değeri, Apple’ın toplam piyasa değeri kadar etmiyor”
Siyasetteki bir marka, 12 yıllık iktidarını güvendiği bir isme emanet edip Çankaya yollarını tutarken, Yeni Türkiye sloganları meydanları inletiyor. Giderek yavaşlayan ekonomiye yeni bir heyecan getirmek için başlatılan kampanyanın reklam yüzü ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. Fakat Davutoğlu’nun önündeki yıllar, bir başka büyük maceranın daha başlayacağı yıllar olarak dikkat çekiyor. Çünkü 12 yıllık Erdoğan markalı AK Parti iktidarının geride bıraktığı emanet, HEDEF 2023 sloganıyla ekonominin uzun vadeli projeksiyonunu çizmiş olan bir yol haritası. Ve bu yol haritasının içerisinde markaları da çok yakından ilgilendiren bir kilit hedef bulunuyor.
“2023’te en az 10 küresel Türk markası”
En azından genel seçimlere kadar başbakanlık koltuğunda oturacak olan Ahmet Davutoğlu, genel seçimlerde ise her seçimde Türk halkının yarısına yakının oyunu alan AK Parti’nin yine başbakan adayı olacak. Eğer seçilirse, bu durumda “HEDEF 2023” emanetinin icraatını gerçekleştirecek hükümeti de o kuracak.
Peki Davutoğlu, “10 küresel Türk markası”, hedefini gerçekleştirmek için nasıl bir mirasla karşı karşıya? Davutoğlu’nun verdiği sözü tutmasını sağlayabilecek sektörler hangileri?
Elde var 1
Davutoğlu’nun elinde aslında Türk Hava Yolları gibi çok kilit bir marka var. Yani rahatlıkla “elde var 1” diyebiliriz. Yaptığı stratejik işbirlikleri ve hızla artırdığı filosuyla THY, zaten Türkiye’nin 10 büyük markasında tartışmasız ilk sırada yer alacak.
Türkiye’nin küresel bir marka çıkarmaya en yakın olduğu sektörlerin başında kuşkusuz tekstil geliyor.
Türk tekstil markaları bir yandan sessiz sedasız Avrupa’nın doğu kapısından mağazalarla giriş yaparken ve Avrupa ülkelerindeki yerel ortaklarla stratejik işbirlikleriyle Avrupalı tekstil tüketicisinin kalbine girmeye çalışırken, diğer yandan moda festivallerinde dizayn savaşı gerçekleştiriyor.
Fakat, yıllardır dünyanın kafasına yerleşmiş olan fasoncu Türkiye imajını yıkmak için önümüzdeki 10 yıl yeterli olur mu? İşte bu kısmı biraz tartışılır.
Burada Davutoğlu’nu hedefe ulaştırmaya en yakın markaları da yazmak mümkün fakat durup dururken reklam olmasın. Ayrıca bu sektörde dengeler o kadar hızlı değişiyor ki, önümüzdeki yıl bu hedefe bugün en uzak olan şirket bir anda en yakın hale de dönüşebilir.
İkinci kilit sektör turizm sektörü. Aslına bakarsanız Türkiye turizmde turistlerin adı gibi bildiği çok ciddi markalar yaratmış durumda zaten. Fakat elbette turizm sektörünün yapısı gereği Türkiye’de yerleşik bir marka olmak, küresel marka olmaya yetmiyor.
Bu nedenle Türk turizm markalarının, dünyanın en kilit turizm destinasyonlarında zincir otellere dönüşmesi gerekiyor. Bunun şartları var mı? Var. Sermaye var mı? Var. Peki, cesaret var mı? Bunu da “tartışılır”lar listesine ekleyebiliriz.
Üçüncü kilit sektör aslında turizmle bağlantılı, hizmetler sektörü. Türkiye tarihinde ilk defa bir büyük sermaye grubu, mutfağa girdi ve dünyanın en önemli restoran zincirleri grubuyla ortaklık kurdu. Doğuş Grubu’nun mutfak tarafına geçişiyle, sektörde çok ciddi bir hareketlilik başladı ve Türkiye’nin damağına yapışmış tatlar birer birer Türkiye’nin zenginler listesinde yer alan isimler tarafından satın alınmaya başlandı.
Bu da, daha önce sınırın bir karış ötesine çıkmayı büyük bir hayal olarak gören Türk mutfak markalarının gözünü küresel turizm merkezlerine dikmesini sağladı. Şimdi Ferit Şahenk’in rüyası (D-ream), Londra, New York ve Dubai sınırlarını zorluyor.
Dördüncü kilit sektör, bugün sadece işçisi olduğumuz bir sektörde yarın patron olmamıza odaklı bir sektör. Yerli otomobilde rotanın özellikle elektrikli otomobile dönmesiyle babayiğit arayan Türkiye, belki de en teknolojik ve yeni yüzyılın yeni yükselen yıldızını yakalayan bir karara imza atmak üzere. Yaklaşık 10 girişimci, elektrikli babayiğit olmak için sabah akşam çalışıyor. Çıkacak bir markanın küresel bir marka olması için elbette 10 yıl yeterli değil, fakat önümüzdeki 10 yıl, bir Türk otomobil markası yaratabilecek yolun en önemli malzemesi olan asfaltı dökecek.
Kaçan balık, küresel Türk bankacılık markası
Bence beşinci kilit sektör, aslında geçtiğimiz beş yıl içerisinde tarihi bir fırsatı kaçırdı: Bankacılık sektörü. Dünyanın tanımadığı teknolojileri yıllar öncesinden üreterek Londra’da uluslararası bankacılık sektörü temsilcilerinden inovasyon ödülleri alan Türk bankacılık sektörü, aslında Avrupa’nın yaşadığı finansal krizde tarihi bir fırsatı kaçırdı.
Avrupa’nın dev bankalarının köşe bucak sermaye aradığı dönemde, bir Avrupa bankacılık markasını alacak Türk bankası, dünyanın en büyük bankaları listesinde lig atlama fırsatına da sahipti. Fakat krizin artık boyut değiştirmesi, bankaların fiyatlarının Avrupa’da hızla yükselmesi ve eski günlerinden artık eser kalmaması, bu fırsatın bir daha ne zaman karşımıza çıkabileceği konusunda soru işaretleri yaratıyor. Belki de bankacılık sektörü tarihteki tek, “sektör olarak küresel marka olmuş ama hiçbir bankası küresel marka olamamış” sektör olacak.
Hedef uzun, süre kısa
Uzun lafın kısası, Davutoğlu’nun önünde çok uzun gibi görünse de, hedef düşünüldüğünde göz açıp kapayıncaya kadar geçebilecek bir yol duruyor.
1 trilyon dolarlık dış ticarete sahip, 2 trilyon dolar gelir yaratan ve kişi başına milli geliri Avrupa ortalamasının üzerine çıkaracak Yeni Türkiye’yi yaratmak için bugüne kadar Erdoğan hükümetlerinin bile harcadığından daha fazla çaba gerekiyor.
Bir defa Türkiye’nin kalburüstü şirketlerinin hisselerinin işlem gördüğü Borsa İstanbul’daki 400’ün üzerindeki şirketin toplam piyasa değeri, buraya dikkat edin “TOPLAM PİYASA DEĞERİ”, Apple’ın toplam piyasa değeri kadar etmiyor.
İşte Ahmet Davutoğlu’nun Yeni Türkiye’de aşması gereken tablolardan biri.
Ya Davutoğlu markası?
Şimdi tekrar başa dönelim. Siyasetten ekonomiye, dış politikadan AB standartlarına kadar Türkiye’yi oldukça hareketli bir süreçte yöneten Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olarak siyasi markasını bir kez daha tescillemiş oldu. Halen bir kesim tarafından eleştirilse de, her seçim döneminde bu eleştirilerin çoğunluğa hitap etmediği ortaya çıkan Erdoğan’ın aslında Davutoğlu’na bıraktığı ortam, yeni başbakan için de bir sınav niteliğinde.
Çünkü siyasi bir markanın yerini doldurmaya çalışmak aynı zamanda Türkiye’nin gelecekteki siyasi tablosu için de kritik öneme sahip bir konu.
AK Parti’nin bütün seçimleri domine eden oy oranı içerisinde, Recep Tayyip Erdoğan markasının yüzde kaçlık bir dilime sahip olduğu konusu bugüne kadar en çok tartışılan siyasi soru işaretlerinden biri olarak kaldı.
Bunu test etmek ise hiçbir zaman mümkün olmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, ilk defa bir genel seçimde, Erdoğan’sız AK Parti markasının test edileceği sınav olacak.
Bu ay itibariyle göreve başlamış olan seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan, her ne kadar veda konuşmasında partililere, “yeni başbakanın daima yanındayım” mesajı verse de seçim dönemlerinde seçim meydanlarını domine eden Erdoğan figürünün olmayacağı da bir gerçek.
Yani önümüzdeki ilk genel seçimlerde AK Parti tarihinde ilk defa yepyeni bir başbakan markasıyla sınava girecek.
Davutoğlu markasının, AK Parti markasıyla iç içe geçme oranı ise bu seçim hazırlık döneminde yapılacak hazırlıklarla ölçülecek ve seçim günü, bu markanın Türkiye’nin tümü üzerindeki etki gücü açıkça ortaya çıkacak.
İşte Davutoğlu’nu bekleyen en zorlu marka yolculuğu da bu olacak.
Anasayfa'ya Dön
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok