Contemporary İstanbul ve sanat ekonomisi...
Dünyada kişi başına en fazla milyarderin düştüğü yer Monako imiş. Ancak en fazla sanat etkinliklerinin olduğu yerin Monako olduğu söylenemez.
Yine de milyarderler ile sanatçılar arasında yakın bir ilişki olduğunu düşünüyorum. En azından ortak paydalarının en az biri ekonomik değerden oluşuyor.
Contemporary Istanbul (CI) etkinliklerine her yıl ilgi artıyor. Bu ilginin yanı sıra sektörün ekonomisine ve ardındaki sebeplere bakmak istiyorum. Etkinliğin en önemli yansıması, “sanat”ın ekonomik değer oluşturduğuna dair verileri paylaşmasıydı.
Sanat ile lüks arasında derin ortak paydalar var. Sanatın ruhuyla olmasa bile değeriyle ilişkili bir payda bu.
En azından sanata ilgi gösterenler ile lüks markalara ilgi gösterenlerin çoğu aynı kişiler.
İster sanat olsun, ister limited tüketim ürünlerinin müşterisi, daima seçkin bir azınlık olmuştur.
Farkındalık, aidiyet, kendine özen, ulaşılamama gibi başlıca sebepler ile lüks bir markaya ulaşma gibi bir sanat eserine ulaşma da benzeri etkiyi oluşturuyor.
Dünyanın yeni zenginlik alanlarında lüks talebi ile sanata ilgi benzeri bir ivme gösteriyor. Buyurun bir de rakamlara bakalım.
Tarih boyunca, antika ve hazine hikayeleri, en fazla ilgi çeken konuların başında gelir. Bunun için de yüzlerce filmi yapılmaya devam ediyor.
Bu hazine hikayelerinin başrol oyuncusu altındır. Ama antika eserleri de unutmayalım. Dünyada her yıl 65 milyar dolarlık antika satışı gerçekleşiyor. Bu kadar eserin arzında ilk sırada yüzde 30 ile Çin ve onu yüzde 29 ile Amerika takip ediyor. Bunları İngiltere, Fransa ve İran takip ediyor. 2006 yılında Amerika yüzde 46’lık bir paya sahipti ve yeni ülkeler hızla bu alana giriyorlar.
Bugün Çin’de 245 ve Hong Kong’da 55 müzayede evi bulunuyor. Sotheby’s ve Christie’s müzayede evleri hala etkin, çünkü yerel müzayede evleri sahte eser, elde kalmış lotlar vs sebeplerle sorunlu kabul ediliyor.
Kore, Endonezya, Japonya ve Malezya müzayedeleri ise Hong Kong’un kontrolü altında. Vergi muafiyeti sebebiyle Asya’nın sanat pazarlarını Singapur ile Hong Kong domine ediyor.
Bu sektörde çok neşeli rakamlar var: En değerli ürünler binlerce yıllık değil genelde 100 küsur yıllık olanlar arasından çıkıyor.
Mesela satılan Avusturya İmparotorluğu hazineleri arasında yer alan bir yeniden işlenen elmas, 2011 yılında 80 milyon dolara satıldı. Hala rekor bu üründedir.
Unutmayalım ki ABD’de her ay 120 milyon dolarlık antika satışı gerçekleşiyor.
Bir de ABD’de görülen koleksiyon örneklerinin benzerleri neredeyse hiç bir ülkede görülmüyor. Beyzbol kart koleksiyonu gibi. Evlerin tavan arasından çıkan 100 yıllık kartların bazen baş döndürüyor. 3 milyon dolar değerine ulaşan kartlar oluyor ve yıllık 200 milyon dolarlık bir beyzbol kart pazarından bahsedebiliriz.
Bizde de vardır ilginç ürünlere dair koleksiyonerler: Mesela Ediz Hun, eşsiz bir kaktüs koleksiyonuna sahiptir. Ömer Koç’un eşsiz bir kitap koleksiyonu olduğu biliniyor. Ama bizim üzerinde durduğumuz
daha çok antika ve sanat koleksiyonlarıdır. Bir de tüyo verelim: Eğer bu antika pazarına dalmak istiyorsanız, sizi 60 milyar dolarlık bir hazine bekliyor. Ancak bunun için 13 milyon metrekare okyanus tabanını taramanız gerekiyor.
Bunun için NASA haritaları da var. 500 yıllık gemi trafiklerini kontrol etmeniz ve gemi enkazlarını bulmanız da fayda verebilir. En çok arananı ise 1622 yılında bir İspanyol gemisidir. Gemide Britanya İmparatorluk hazinesi olduğu biliniyor.
En çok aranan hazineler arasında 650 bin aileden Nazilerin yağmaladığı sanat eserleri de var.
Şimdi hazine avı hikayelerinden dönüp gerçeklere bakalım:
Günümüz sanat pazarına dair en sıcak rakamlar, CI Başkanı Ali Güreli’nin verdiği bilgiler arasında bulabilirsiniz.
Söz konusu sanat olunca, rakamlar ile sınırlamak doğru değil. Ancak dünyadaki müzeler, galeriler, atölyelerin ekosistemi ekonomiyle dönüyor.
Unutmayalım ki modern sanatlara dair varolan ekonominin yüzde 89’u üç ülkede yaşanıyor: ABD, İngiltere ve Çin.
ABD’nin yüzde 38, İngiltere’nin yüzde 27 ile Çin’in yüzde 24 pay aldığı bu sanat pazarında diğer bütün ülkelerin katkısı ancak yüzde 11 civarındadır.
Antik eserlerin arzı ile gelişen sanat pazarı arasında da bir ilgi olduğunu söyleyebiliriz. Çin, dünyadaki bütün antik eserlerin yüzde 30 civarını tek başına pazara sunduğunu söylemiştik. Bunda geçmiş imparatorlukların payının büyük olduğu söylenebilir.
Bugün, dünya kentleri markalaşma yarışında en fazla sanat ve sporu kullanmak istiyor. Ve bu yarış 280 sanat fuarı ile varlığını hissettiriyor.
İşın gelişme hızına bakmak için geçmişe dair rakamlara da bakalım.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında hem barış süreçlerini hızlandırmak, hem de savaş sebebiyle ekseni kayan sanat ve müzeleri korumak için büyük bir seferberlik oluştu. Ancak dünya genelinde sadece 500 bin sanat yatırımcısı bu alana ilgi gösteriyordu. Bugün 75 milyon koleksiyoner, sanata yatırım için yarışıyor.
Geleneksel sanatların yanı sıra, modern sanatlar da kendine önemli bir yer bulmuş durumda. Öyle ki online satınalma yoluyla yıllık 4 milyon dolar satınalma gerçekleşiyor.
Contemparary İstanbul’un son dönemdeki gelişmesine dikkat edince, Türkiye pazarının büyümesi kadar kalite ve niteliğinin geliştiği de görülüyor. CI kapsamında Eylül ayında çok yoğun bir sanat etkinlikleri dönemi yaşandı.
Peki, Türkiye’nin çağdaş sanattaki büyüklüğü nedir?
Güreli’nin verdiği rakamlara göre, Türkiye’de sanat ekonomisi 2014 yılında zirveye çıktı. Bütün bu ilgiye rağmen pazar büyüklüğü 3 yıl öncenin rakamlarına ulaşamadı.
Sanat pazarındaki envanterlerin çoğu menkul kıymet durumunda olduğu ve pek çoğunun yurtdışı alımlardan oluştuğu için doğru verilere ulaşmak mümkün değil.
Yine de sanat pazarının üçte biri müzayedelerde yaşanıyor. Buradan yola çıkarak Türkiye, sanat pazarının 250 milyon dolar olduğu söylenebilir. CI’ye sanat sever ilgisi 100 bin kişiyi aşıyor. 75 milyon küresel sanatsever oranına göre az olsa da Türkiye sanatsever sayısının 100 bin olduğu söylenebilir.
Contamporary Istanbul 12 yıl önce ilk başladığında bu rakam 24 bin civarındaydı.
Yaşanan son krizlere rağmen bu alandaki gelişme çok olumlu görünüyor. Panayıra dönmeyecek şekilde bu ilgiyi yönetmek gerekiyor.
2008 Amerika ekonomik krizinden sonra, “En İyi Global Markalar” listesini incelemiştim. Listedeki lüks markaların krizle etkileşimini günümüze uyarlamak gerekiyor.
Lüks marka deyince François-Henri Pinault akla gelir. Yani ünlü film aktrisi Salma Hayek ile evlenen ve Gucci, Puma ve Yves Saint Laurent markalarının sahibi Pinault, lüksün krizle ölmeyeceğine inananlardandır. Markalarında değer kazanan da var, azalan da var. Alman Puma, İtalyan Gucci ve Fransız Yves Saint Laurent ile lüksün yeni kralı olan Pinault, Amerikan Hayek’le global bir görüntü çizse de krizin etkisi farklı oluyor. Lüks markaları o dönemde yüzde 5–6 civarında değer kaybetmişti.
Maalesef, Türkiye sanat pazarı hem ölçümlemediği hem de gerçek müşterileri bilinemediği için kriz etkisinin sonuçlarına dair net rakamlara ulaşamıyoruz.
Türkiye’de sanat ekonomisinin seyrini belirleyen birkaç önemli etki noktası vardır: Müzayede salonlarının varlığı, Rahmi Koç, İnan Kıraç gibi kişisel müzeler ve Akbank, Borusan gibi kurumsal sanat etkinlikleri, ayrıca Demet ve Cengiz Çetindoğan, Murat Ülker, Nezih Barut gibi koleksiyonerlerin şeffaf sanat eseri adımlarıdır.
Sanat Ekonomisi açısından, son 10 yıl içinde en önemli hareket, Murat Ülker’in Mavi Senfoni tablosunu, 2009 yılında düzenlenen bir müzayedede, 2,2 milyon TL’ye satın almasıdır. Burhan Doğançay’ın bu eseri, Türkiye’de, yaşayan bir ressamın en yüksek fiyata satılan eseri unvanını elde etmişti.
Bu ve benzeri öncülerle sanat hakettiği toplumsal değere ulaşacaktır.
Sanata dair etkinlikler mutlaka artmalı ve sanata yönelen yerli ve yabancı kaynakları bu Türkiye’ye çekebilmeliyiz. En azından 2 milyar dolarlık bir sanat pazarının oluşması mümkündür
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok