Çizerliğe Verilen Değeri Değiştirmek İsterdim
"Çizgin çok güzel, GSF okumayı hiç düşündün mü?" Üç yaşından bu yana çizgilere tutkulu bir çocuğun hikâyesi, öğretmeninin sarf ettiği bu cümleyle başlıyor.
Rıza Türker, sevdiği şeyi yaparak para kazanma hayaliyle adım attığı bu yolda, bugün başka çocukların okudukları kitapları görselleştirerek hayal dünyalarını besliyor.
Elif Tütüncü
Tasarıma ve sanata olan tutkunuz nasıl başladı? İlk eseriniz hangisiydi?
Hemen her çocuk gibi motor becerilerimin gelişmeye başladığı yaşlarda, bir yerlere iz bırakan her şeyle etrafı karalayarak başladı hikâyem. Sonrasında ise gazetelerdeki bant çizgi romanlar, tek kanallı dönemde yayınlanan anime ve çizgi filmler ile hayal dünyasına doğrudan transfer oldum. İlk eserimi tam olarak hatırlayamasam da bir gün evde, bir gömlek kartonuna yapılmış trenli bir çizim bulmuştum. Babam köşesine tarih atmış ve saklamıştı. Çizdiğimde 3 yaşımdaymışım.
Herkesin hayatında veya kariyerinde kırılma noktaları vardır. Sizi bugüne taşıyan kırılma noktanız ne oldu?
Çizgi, her zaman için tutkum, sevdam ve vazgeçilmezim olmuştu ama hiçbir zaman meslek olarak düşünmedim. Daha somut şeylerle uğraşmak istiyordum; eğitimimi de o şekilde yönlendiriyordum hatta. Sonra bir gün, dershanedeki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenim, "Benim yeğenim Bizim City animasyon ekibinde. Senin de çizgin çok güzel, GSF okumayı hiç düşündün mü?" dedi ve orada zehirlenmiş oldum. Sevdiğim şeyi yaparak para kazanma hayali beni hemen sarıp sarmaladı. Birkaç denemenin ardından Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girdim. Grafik bölümünü bitirip Marmara Üniversitesi'nde, Sinema-TV yüksek lisansı yaptım. Uzun süre grafik tasarım yaptım, sonrasında her yer tasarımcı (!) dolmaya başlayınca çocuk kitapları çizerliğine yöneldim. Bir süre sonra da kişiye özel çizimler yapmaya başladım. Şartlar ve olaylar beni en son NFT üreticiliğine getirdi. Uykusuz Dergi'sinden çıkan Fırat ve Funnelheads NFT serilerinde baş çizer olarak görev aldım.
Geri dönüp baktığınızda, yaptığınız veya yapmadığınız bir şeyler için pişmanlık yaşadınız mı?
Mesleki anlamda pişmanlıklarım ya da keşkelerim yok. Yani özel sektörde yediğim(iz) bir takım "kazıklar" var ama bende bir keşkeye dönüşmediler. Ders oldular sadece.
Kendinize has bir üslubunuz olmasına rağmen bazı eserlerinizde farklı stillerde de çalıştığınızı görüyoruz. Siz tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Hem çizgi roman hem karikatür hem de manga seven biri olarak; gördüklerimi taklit etmek ve "Yapabiliyor muyum?" sorusuna cevap aramak geçmişimde ve gelişme sürecimde oldukça büyük yere sahip. Bu nedenle insanların "Bunu Rıza çizmiş!" dediği işlerim tam da bu üç kaynaktan besleniyor. Gel gelelim zaman zaman bu üç kaynaktan sadece birinden ilham aldığım ya da ikisini kombinlediğim işler de üretmeyi seviyorum. Yeni şeyler denemekten pek çekinmiyorum. Biraz bukalemun gibiyim çizgi konusunda ama kendimle başbaşa kaldığımda ürettiklerim bana ait bir tarzda.
Tasarımlarınızda en çok dikkat ettiğiniz, önemsediğiniz unsurlar neler?
Buna vereceğim ilk cevap, "içime sinmesi" olacaktır. Saatlerimi harcayıp beğenmediğim için gözünün yaşına bakmadan sildiğim, kimsenin bilmediği, görmediği çok fazla çizimim oldu ve muhtemelen olmaya da devam edecek. Bir de çizimlerimin içine yerleştirdiğim duyguları karşı tarafa geçirebilmek önemli. Bu, bazen sorunlar yaratabiliyor. Daha önce deneyimlediğim bir üzüntüyü, çok neşeli bir anımda çizebiliyorum. Bu, ezberden araba çizmek gibi bir şey. Gel gelelim karşı taraf beni o an çok üzgün sanabiliyor. Eh, bu da bir başarı sayılır sanırım.
Gelmiş geçmiş tüm sanat eserlerini göz önünde bulunduracak olursanız, “keşke ben yapsaydım” dediğiniz bir eser var mı?
Beni içine çeken, farklı sanat dallarına ait oldukça fazla eser var ve sahip olduğum yetenek, pek çoğunun eskizini atmaya bile yetmez. Gustave Dore'nin Dante's Inferno eseri için yaptığı çizimlerden tutun da Francesco Queirolo'nun Release from Deception isimli heykeline kadar birçok esere tutkunum. Bu nedenle biraz kararsız kalsam da "Ben yapmak isterdim" dediğim eser, Mucha'ya ait The Four Seasons olabilir.
Şu an hayatta olan veya olmayan bir sanatçı ile iletişim kurabilme imkânınız olsaydı bu kişi kim olurdu ve ona ne sorardınız isterdiniz?
Fırsatım olsa Kim Jung Gi'ye, uzaylı olup olmadığını sorar veya Mike Mignola'dan, basit çizgiler ve lekesellikten yararlanarak etkileyici işler çıkarma konusunda tüyolar alırdım. Bir çizer olmasa da çizgi roman dünyasını şekillendiren isimlerden Stan Lee ile öte tarafta irtibat kurup ara ara benimle motivasyon konuşması yapmasını isterdim. Kentaro Miura'nın ruhu ile sohbet edip devam edebilseydi Berserk'i nasıl tamamlayacağını öğrenirdim. Bir de tabii ki Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmek isterdim ama ağlamaktan konuşabilir miydim, emin değilim.
Mesleğiniz ile ilgili insanların sahip olduğu bir algıyı değiştirebilecek olsaydınız bu ne olurdu?
Ülkemizde çizerlik, iki dakikalık bir iş olarak algılanıyor ve çizerliğe hobi gibi yaklaşılıyor. Bu nedenle de ürettiklerimizin maddi karşılığı hep fazla bulunuyor. Hemen her şeye gereğinden fazla ücret ödemeye alışkın milletimiz, bir çizimin karşılığı talep edildiğinde niyeyse hemen fiyat kırmaya, afedersiniz ama çingeneleşmeye başlayabiliyor. Koca koca şirketler, firmalar, ajanslar bile bu şekilde yaklaşıyor. Sanırım bu yüzden "çizerliğe verilen değeri" doğru yönde değiştirmek isterdim.
Freelance sanatçılar, ajanslar ve markalarla yaptıkları işlerde, özellikle sürecin işleyişindeki bazı profesyonel olmayan noktalardan sitem ediyor. Ajanslarla ve markalarla yaptığınız işlerde karşılaştığınız ve sizi en çok şaşırtan benzer bir amatörlük veya talep neydi? Buradan bizim de okuyucularımız olan marka ve ajans çalışanlarına neler söylemek istersiniz? :)
"Sen bu işi bu fiyata yap, sonra daha çok iş gelir bizden" diyen herkes yalan söylüyordur arkadaşlar. "Yalnız, işin yarına kadar bitmesi gerekiyor" denilen çoğu iş için de süre aslında bir hafta falandır. Hem kendi yaşadıklarımı hem de arkadaşlarımın yaşadıklarını baz alarak "Kulağa Küpe" diye bir story zinciri oluşturmuştum yıllar evvel. Merak eden dostlarımız Instagram'da, rizaciziyor isimli hesabımdan görebilir. Bunu yaptıktan sonra gerçekten yüzlerce kişi benzer olayları yaşadığına dair mesaj gönderdi. "Sen kafayı yemişsin, tedavi olman gerek" diye mesaj atan tek kişi ise bir ajans sahibiydi.
Her ne kadar şu sıralar gündemdeki domine edici etkisini yitirmiş olsa da NFT’ler sanat camiasının hâlâ trend konularından biri. NFT’lerle ilgili sanatçıların sadece ticari motivasyonla eser üretmesi ve sanatın özünü yitirmesine yönelik eleştiriler de mevcut. Siz bir sanatçı olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önceki cevabımda belirttiğim gibi; uzun süre uzak durmayı başarsam da şartlar beni çeşitli NFT projelerinde yer almak durumunda bıraktı. Bu noktada hevesli arkadaşlarla paylaşmam gereken şey şu: Eğer bir koleksiyon üretiyorsanız, sürecin bir hâyli sancılı olacağını ve bir ekibe sahip olmadan altından kalkmanın, istenen yere gelmenin oldukça zor olduğunu bilmeniz gerekiyor. Bunun dışında bireysel projeler konusunda bir şey demiyorum. Evet, bu piyasadan nemalanmak isteyen amatör arkadaşlar, marketin maalesef çok çok kötü çizimlere sahip işlerle dolmasına neden oldu ama kimseyi kolay yoldan para kazanmak istiyor diye eleştiremem. Ülkenin ekonomik durumu bir yana tasarım ve çizimle uğraşanlar zaten yıllardır emeğinin tam karşılığını alamadan kıt kanaat geçinmeye çalışıyor.
Son olarak, geldiğiniz noktada istediğiniz pek çok şeyi başarmışsınızdır elbet ama hâlâ gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı?
Kalan hayatımı garantiye alabilecek kadar kazandıktan sonra "ticari çizerliği" bırakmak ve sonrasında bildiklerimi gençlerle paylaşabileceğim ufak bir mekân açıp yeni nesli eğitmek... Bir de sevdiğim çizgi roman serileri için uluslararası varyant kapaklar üretmek.
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok