Beni dünyaya açacak ajans istiyorum

Bu nesil çok iyi bilmez, onlardan iki kuşak öncesinde insanlar için Türkiye'nin dışı bir hayaldi. Bırakın ticareti, ortak iş yapmayı, cebinde yabancı ülkenin parasıyla yakalanan insanlar soruşturulurdu. Yurtdışını görmüş olanlara yarı tanrıyla uzaylı arasında bir bakış açısıyla yaklaşılırdı. Yabancı ülke malı olarak çok pahalı radyo ve televizyonlar, bir de bazı otomobil markaları vardı. Ki o otomobiller de İkinci Dünya Savaşı zamanından kalma sonradan dolmuşa dönüşmüş efsane araçlardı. O yıllardaki Türk filmlerine bakın... Hani şu fakir kız zengin oğlanların buluşamadığı, mutlaka en az bir kişinin önce kör olup sonra gözlerinin açıldığı, genç kızların yoldan çıkarılmak için gazozlarına onları yeşil radyoaktif bir sıvıya dönüştüren ilaçların atıldığı filmler. Oradaki zenginler mutlaka filmin bir yerinde uçağa binerler ve yurtdışına, çoğunlukla Fransa'ya giderlerdi. Zengin olduğunu kanıtlayacak başka bir şey yoktu çünkü. 70'lerin insanları yabancı memleketleri Almanya'ya çalışmaya gitmiş, belki İstanbul'u bile görmemiş "alamancıların" bizlere getirdikleri sakız kâğıtlarından, süpermarket broşürlerinden, oyuncak kutularından ve onların şehirleri anlatmasından tanıdı. O zamanki nesil için yurtdışında iş yapmak demek, bir akrabasının onu Almanya'da yanına aldırması ve orada kahvehane açması anlamına geliyordu. Sonra tombul yanaklı bir cumhurbaşkanımız oldu. Çağ atlıyoruz diyerek yurtdışından her tür malın Türkiye'ye gelmesini sağladı. Biz oralara gidemiyorduk ama oralar bir şekilde bize doğru geliyordu. En azından dünyayla entegre olmaya başlamıştık ufaktan da olsa. Gümrüklerimizi yabancılara açtık ama onlardan bunun karşılığını görmedik. Öyle ya da böyle bugünlere, artık yurtdışıyla herkesin çalışmasının Türk filmi konusu olmadığı 2000'lere geldik. Bugün dış ticaret açığı adındaki şirin kavramla boğuşuyoruz. Çünkü yurtdışından almamız gereken, olmazsa olmaz şeyler var ama oralara bir şey satamıyoruz. Aldığımız sattığımızdan az olunca bunun adını dış ticaret açığı koyuyoruz doğal olarak. Herkes bir şekilde acaba başka ülkelerden buraya para getirebilir miyim diye bakıyor ve bakmak da zorunda. Elimizde fabrikamız var, bilgi birikimimiz var, yabancı dil bilen elemanımız var, yabancı ülkelere açılacak sermayemiz var. Bunları yapacak dev bir enerjimiz ve derin bir de zaruretimiz var. Bunu yapmazsak olmayacak ve bildiğiniz batacağız. Ama elimizde ne yok biliyor musunuz? Yurt dışına bizi götürecek ve orada kendimizi anlatmamızı sağlayacak iletişim ağımız. Bugün Türkiye'de adının yanında yabancı bir isim olan onlarca PR firması var. Hemen herkes afilli bir ajans ağıyla iş yapıyor. Yapıyor yapmasına da ben bir türlü ajansların kendi ağlarını buradaki şirketlerin yurtdışı temsiliyeti için kullandıklarını görmedim. Etrafımdaki bütün firmalar, ben dâhil çevresindeki herkese yurtdışındaki gazetelere, internet sitelerine, televizyonlara nasıl çıkacağını soruyor bana. Çünkü ürünlerini orada satmak, buradaki gibi iletişim yapmak istiyorlar. Onu bir kenara bırakın... Gelişen dünyanın getirdiği bilişimin bize sağladığı şartlar sayesinde Türk girişimcileri yabancı benzerleriyle boy ölçüşür, hatta çoğu zaman sopa atar konuma geldiler. Üretimde iyiler ama kendilerini yabancı pazara anlatmak için onlarla aynı şartlarda oyuna giremiyorlar. Çünkü onlara sunulan tek imkân Facebook ve Google gibi platformlarda reklam vermek. Bir A4 sayfalık basın bültenini servis etmenin yolunu kim kaybetmiş ki onlar bulsun... Mevcut reklam ağlarına ve sitelerine konan reklamlara verdikleri paralar, 360 derece iletişim için hayli hayli yeterli. Hatta işe verimlilik açısından baktığımızda tıklama pazarı, yazılı ya da videolu basında çıkan haberlerden çok daha düşük performanslı. Öyle olmasa Türkiye'de de hiçbir firma iletişim yapmaz, basın bülteni çıkmak yerine Google'a ilan verirdi değil mi? Ama hepimiz biliyoruz ki kazın ayağı öyle değil. En azından tek başına yeterli değil ve birbirlerini tamamlamaları gerekiyor. İhtiyacımız çok basit ve net. Birilerinin çıkarak iletişim anlamında bizlere doğru ürün ve servisleri hazırlaması gerekiyor:
  • Öyle bir PR ajansı olmalı ki bizim iletişimimizi Almanca, İngilizce ve hatta Arapça olarak globalleştirilebilir hale getirmeli. Bizim zihin yapımızı buna hazırlamalı.
  • Maliyetleri ölçeklenebilir hale getirmeli. Yani biz X milyonluk uygulama indirmek için Y dolar veriyorsak bu şirket bize iletişimsel olarak X + 1 uygulamayı Y - 1 dolara indirmenin yollarını vaat edebilmeli. Bunun için sanal dünya reklamları konusunda çalışma yapmış olması ve teknolojileri incelemesi şart.
  • Bu ajansların tek bir ülke ya da bölgede değil, uluslararası arenada basına ulaşabilmesi veya ulaşan ağlarla entegre olması gerekiyor.
  • Ajansların yabancı kolej bitirmiş anşante monşerlerden değil, Anadolu KOBİ’leriyle konuşabilen yağız kız ve delikanlılardan oluşması gerekiyor.
Ajansların aynı Türkiye'de olduğu gibi anahtar teslim, bültenini yayımlayan, takibini yapan, raporlamasını eksiksiz yerine getiren bir yapıda karşımıza çıkması tartışmaya açık değil. Şu anda bu yeterlilikleri yerine getirebilen bir ajans yok. Olsa da ben bilmiyorum. Eğer var ve bu kadar şirket ellerindeki çil çil paralarla bunun yolunu bana soruyorlarsa kusura bakmasınlar o ajanslar çok başarısız ve kendi söküklerini dikemiyorlar. Türkiye'de iletişim piyasası piyasaya yeni giren aktörler tarafından bu kadar daraltılmış, karlılık böylesine düşmüş, iç basının birçok konuya olan duyarlılığı bu derece örselenmiş haldeyken ajansların kendine böylesi yeni açılımlar aramaması asıl sorun. Eğer bir yerde piyasa daralıyorsa yapılacak en akıllıca iş o piyasada daha düşük fiyat vermek değil, ürün ve hizmetlerini çeşitlendirerek yeni açılımlar aramaktır. Bu sayede ayakta kalabilirsiniz bugünün dünyasında. Hem şunu da merak etmiyor değilim: Sizin isminizin yanındaki o yabancı ortak isimleri ne işe yarıyor? Hava atmanıza mı? Yurtdışında oluşturulmuş, Türkiye'de hiçbir iye yaramayacak, Türk müşteri ve gazetelerine uymayacak dokümanlar paylaşılmasına mı? Şirketin isminin daha zor telaffuz edilmesine mi?
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER