Asaletin yıldız hali: Mercedes
Hiç düşündünüz mü, Türkiye’nin en değerli lüks markası hangisi?
Akla ilk gelen moda markalarından biri olabilir mi? Örneğin Beymen ya da Vakko?
Veya gerçek lüks mücevherdir sözünün uzantısı olarak Gilan’a ne dersiniz? Ya da bambaşka bir bakış açısıyla Boğaz’ı dünyaya tanıtmış milli gururumuz Çırağan Sarayı için Türkiye’nin en değerli lüks markası diyebilir miyiz?
İşim gereği yıllardır ulusal ve global lüks markalarla iç içe yaşıyorum. Ancak benim bile bu soruya verecek net bir yanıtım yok. Çünkü biz henüz “Türk lüksü” diye bir kavram geliştirebilmiş ve bunu değerlemeyi başarabilmiş değiliz.
Global lüks endeksi
Oysa dünyanın diğer taraflarında durum böyle değil. Kıtalararası arenada marka ve değer kesişiminin ölçümü net. Sıralama yer yer değişse de yeryüzünün en değerli lüks markaları uzun süredir aynı: 1. Louis Vuitton 2. Hermes 3. BMW 4. Mercedes Benz 5. Chanel 6. Gucci 7. Rolex 8. Cartier 9. Tiffany 10. Burberry
Gördüğünüz gibi listenin yarısından fazlasına moda devleri hâkim. Ancak bugünün konusu bunlardan biri değil. Bu ay satırlarım dört tekerlek üzerinde gidiyor. Üstelik mecazi anlamda söylenmiş bir söz değil bu. Şu an okuduğunuz satırları 2015 model S kasa bir Mercedes’in arka koltuğunda yazıyorum.
Mercedes’in doğuşu...
Lüks bir otomobil markasının öyküsünü anlatmak uzun süredir aklımdaydı doğrusu. Hangi marka uygun olur diye düşünürken Uludağ Sözlük’e Aralık ayında girilmiş bir mesaj kararımı vermemi sağladı: “Asaletin yıldız halidir o. İstanbul trafiğini bile sevdirecek kadar bir güzelliğe sahiptir. Onunla geçirdiğim zamanların nasıl aktığını bile anlamıyorum. Sevgilim.”
Son yıllarda özellikle İstanbul’da ciddi bir BMW ve Audi enflasyonu olsa da, çeyrek asırdır Türk insanı için lüks otomobil demek Mercedes demek. Özellikle gelişen metropollerde Mercedes adı, aşkla söylenen bir sözcük adeta.
Mercedes-Benz, bugün dünyanın en büyük üç lüks otomobil üreticisinden biri. 1926 yılında piyasa çıkan isim, Daimler ve Karl Benz ortaklığından oluşuyor. Ancak markanın kökleri daha da eski.
“Mercedes” isminin ortaya çıkışı ise farklı ve özel bir hikâye. Anlatılanlara göre 1897 yılında Fransa'nın Nice kentinde yaşayan Avusturyalı tüccar ve Nice Başkonsolosu Emil Jellinek, Daimler fabrikasını ziyaret ederek bir otomobil satın alır. Uluslararası finans dünyası ve aristokrasisi ile iyi ilişkiler içinde olan Jellinek, Daimler otomobili ile Fransız Rivierası’nda büyük ilgi toplar.
Jellinek iki yıl sonra 23 beygir gücündeki bir başka Daimler ile Nice'te bir yarışa katılır ve birinci olur. Araç büyük kızı Mercedes’in adını taşımaktadır. Konsolos bu başarıdan sonra Daimler fabrikasından 36 araç daha sipariş eder. Ancak bir şartı vardır: Otomobillerin hepsine Mercedes ismi verilecektir.
Tanınmış müşterisinin şöhretinden yararlanan Daimler, 1901 yılından itibaren ürettiği araçlara "Mercedes" demeye karar verir. Mercedes İspanyolca’da Merkür gezegeninin adıdır. Ayrıca lütuf ve zarafet anlamına da gelir. 1902 tarihinde Mercedes marka adı olarak tescil edilir; böylece yepyeni bir otomobil doğar.
İsim yıldızla taçlanıyor!
Şirketin kurucusu Karl Benz, Deutz'daki motor fabrikasındaki görevinin ilk yıllarında Köln manzaralı evinin tepesine bir yıldız amblemi koymuş, eşine yazdığı mektuplarda bu yıldızın günün birinde başarıyı ve gücü temsil edeceğini ve fabrikasının üzerinde parlayacağını söylemiştir.
Üç köşeli yıldız, Daimler motorlu araçların kara, su ve havadaki ihtişamını simgeler. Şekil herkes tarafından beğenilir ve 1909 yılında patentlenir. 1916 yılında yıldızın etrafı, içinde dört küçük yıldızın ve Mercedes isminin yer aldığı bir daire ile çevrilir. 26'da Daimler-Benz birleşmesi ile Benz’in defne yaprakları yıldızın etrafını sarar.
Dünyanın en tanınmış yıldızı
1998 yılında Chrysler ile birleşen 2007’de ise ortağın çıkışı ile tek başına kalan Daimler AG, bugün yılda 100 milyar Euro’nun üzerinde satış yapan küresel bir dev. Mercedes belki de dünyanın en çok tanınan otomobil markası. Şirketin amblemi ise yeryüzünün en çok bilinen figürlerinden biri.
Marka ayrıca alfa-numerik isimlendirmenin de öncüsü konumunda. Harfiyle tanıdığımız her Mercedes modeli, aslında bir mesaja sahip. “C” Coupe ya da Cabriolet, “D” dizel motor, “E” Einspritzen yani benzin enjeksiyon, “G” Geländewagen yani arazi aracı gibi...
Türkiye ve Mercedes
Elimde net bir veri yok; ancak kişisel düşünceme göre Mercedes biz Türkler’in en beğendiği lüks otomobil markası. Markanın imajı belli bir dönem kıroluğa varan görgüsüzlükle eşleşse de, Mercedes özellikle son 10 yıldaki inovasyon atağı ile bu sorunu geride bırakmış gözüküyor.
A ve B gibi genç jenerasyonu hedefleyen yeni nesil modeller Mercedes’i metropolitan, aktif ve modern bir noktaya taşıyor. Mc Laren ortaklığı ile gelen F1 başarıları markanın sportif çizgisini pekiştiriyor. İstanbul Fashion Week gibi sponsorluk çalışmaları ise Mercedes’i “Trend belirleyici (trendsetter)” olarak algılatıyor. Farklı örnekleriyle karşılaştığımız dijital pazarlama ve sosyal medya uygulamaları ise marka adını yeni platformlara taşıyor.
Türkiye yükselen genç nüfusu ile Daimler AG için dünyanın en önemli pazarlarından biri konumunda. Markanın bunun bilincinde olduğu açık.
Kişisel deneyim
Lüksün her ne kadar belli nicel kriterleri olsa da, gerçekte lüksü belirleyen nitel özellikler. Bir başka deyişle hayatı algılama şekliniz.
18 yaşında ehliyetimi yeni aldığımda gerçek bir otomobil tutkunuydum. Gözüm ve aklım, babamın kendine yaş günü hediyesi olarak aldığı BMW’de idi. Hatta o dönem özellikle de arkadaş grubum ile dışarıya çıkarken adamcağızı sıkça taciz ediyor, her fırsatta arabasını ödünç alıyordum. Üstelik annem ile paylaştığım bir başka aracım varken...
Babam “genç adam işte, heves ediyor” diye düşünürken takıntımda ikinci sahneyi oyuna koydum. Kafayı o dönemin en popüler spor aracı olan Mercedes CLK’ya takmıştım. Elbette takmak yeterli değildi. İsteğimi sistematik bir duygu sömürüsüne dönüştürmem lazımdı.
Sık sık galerileri ziyaret ettim. Ettiğimi babama belli ettim. Evin farklı köşelerine aracın kataloglarını yerleştirdim. Uzunca süre bir babayı en mutlu edecek şey, evladının hayalini gerçekleştirmektir oyununu oynadım.
2000 yılında, henüz 20 yirmi yaşındayken ailemin yüz küsur bin markına mal olarak rüya otomobilime kavuştum. O dönem ben de tıpkı Uludağ Sözlük’te yazan arkadaş gibiydim. Mercedes’ime bindiğim anda her şeyi unuturdum. Trafikte beklemek bile büyük bir zevkti benim için.
Aradan geçen 14 yıl hem beni, hem de lükse bakış açımı değiştirmiş olsa gerek. Bugün benim için en büyük lüks, ofis ve evimin beş dakikalık yürüyüş mesafesinde olması... Dört yıldır bu konfora sahip şanslı kişilerden biriyim. Asla araba kullanmıyorum. Aynı yakadaki ufak tıkanmalara bile tahammül edemiyor, ajansın şoförü ile gittiğim toplantıların dönüşünde kendimi metroya atıyorum. Yine de lüks denilen meretin muazzam bir algı değiştirme gücü olduğunu itiraf etmem gerek.
Yazımı kaleme almadan önce İstanbul’un en büyük Mercedes bayilerinden birini ziyaret ettim. Yan yana konulmuş ve özenle parlatılmış Mercedes’leri bir bir inceledim. Bazılarında sürücü koltuğuna oturup direksiyona dokundum. Araçların yeni kokusunu içime çektim. Hatta Galata’nın dar ara sokaklarında kullanılması imkânsız olan bir tanesinde kendimi kredi hesabı yaparken buldum.
Ardından bir başkası ile deneme sürüşüne çıktım. Yazının taslağını arka koltuğa kurulmuşken oluşturdum. Hatta o sırada “çok pahalı ama bu konfora değer” diyerek kendimi avuttuğumu, beraberinde trafikteki meraklı bakışlardan hoşlandığımı fark ettim.
Lüks, ürünün kendisini değil imajını tükettiğiniz tek tüketim şeklidir. Bunu bilmeniz için bir Mercedes sahibi olmanıza gerek yok. Birkaç lüks makalesi okumanız yeterli.
Ancak bu markanın neden dünyanın en değerli dördüncü lüks ismi olduğunu, onca yıldır imajını nasıl koruduğunu ve geliştirdiğini gerçekten kavrayabilmek için en yakın Mercedes yetkili satıcısına giderek bir test sürüşüne çıkmanızı tavsiye ederim.
Hayat bazen harcamaya değer.
Anasayfa'ya Dön
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok