Ar-Ge ve inovasyonda ne durumdayız?
Ar-Ge yatırımlarının dünya üzerindeki dağılımına baktığımızda; Amerika, Avrupa ve Japonya ekseninde tüm Ar-Ge yatırımlarının %85’nin yapıldığını görüyoruz.
Avrupa Birliği Ar-Ge yatırım skorbordu raporuna göre, Ar-Ge yatırımı yapan şirketlerin %35’i ABD şirketleri, %28’ü Avrupa Birliği şirketleri, %22’u Japon şirketleri ve %15’u ise diğer ülke şirketleridir. En çok Ar-Ge yatırımı yapan 18 şirket ABD’den, 15 şirket AB’den ve 13 şirket Japonya’dan gelmektedir.
Ar-Ge’nin en yoğun yapıldığı sektörler sırasıyla; ‘İlaç-biyoteknoloji’, ‘teknoloji, donanım ve ekipman’, ‘otomobil’, ‘yazılım ve bilgisayar hizmetleri’, ‘elektrik ve elektronik ekipmanları’ ve ‘kimya’ sektörleridir. İlaç, ICT ve otomobil, dünya çapında Ar-Ge yatırımlarının yarısından fazlasının oluşturmaktadır.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye’de Ar-Ge yatırımları hız kazanmaktadır. Türkiye Ar-Ge harcamaları 2015 yılında %17 artarak 20 milyar 615 milyon TL olarak gerçekleşmiştir (en güncel TUİK rakamları). Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı 2015 yılında %1,06’ya ulaşmıştır. Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının %50’si özel sektörde, %40’ı yüksek öğretim kurumlarında, %10’u ise kamu sektöründe gerçekleşmektedir. Ar-Ge harcamalarının finansmanına detaylı baktığımızda, Ar-Ge harcamalarının %50’si özel sektör tarafından finanse edilirken, %28 ile kamu, %18 yükseköğretim kurumları, %3 ile yurtiçi diğer kaynaklar ve %1 ise yurtdışı kaynaklar tarafından finanse edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 2023 yılına kadar yıllık %3 Ar-Ge harcamaları hedefi belirlemiştir. 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefi koyan Türkiye’nin, bu hedefe ulaşılabilmesi için Ar-Ge yatırımlarını artırması gerekecektir.
Son yıllarda Ar-Ge’ye ayrılan kaynakların artırıldığı görülmektedir. Bu artışa rağmen Ar-Ge harcamalarının GSYİH içerisindeki oranı (%1,06) henüz arzu edilen noktaya ulaşamamıştır. GSYARGEH/GSYİH oranının en yüksek olduğu ilk 15 ülkeye baktığımızda, ortalama Ar-Ge harcamalarının %3’lerde olduğunu görmekteyiz.
Dünyadaki gelişmiş ülkelerin Ar-Ge harcamaları dikkatlice incelendiğinde, bu harcamaların 2/3’ünün özel sektör tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Türkiye’nin Ar-Ge yoğunluğu oranının %3’e ulaşabilmesi için, özel sektörün Ar-Ge harcamalarını önemli bir miktarda artırması gerekecektir.
Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi raporunda özel sektörün etkinliğinin artırılması ve özel sektörün Ar-Ge harcamalarında lokomotif olması amacı belirtilmektedir.
Ülkemizde Ar-Ge’ye verilen önemin her geçen gün arttığı çok açık bir şekilde görülmektedir. Ar-Ge’nin sadece Devletin desteği ile yapılamayacağı, Özel Sektörün de gereken kaynakları ayırması gerektiği, özel sektörümüz tarafından anlaşılmış durumdadır.
Her geçen gün sayısı artan Özel Sektör Ar-Ge Merkezi sayısı, bugün 400’e ulaşmıştır. Bu sayının artışında, Ar-Ge Merkezi olmak için gerekli olan Ar-Ge personel sayısının 50’den önce 30’a daha sonra da 15’e düşürülmesinin önemli bir katkısı olduğu söylenebilir. Ülkemizde 125.000 Ar-Ge personeli istihdam edilmekte ve yaklaşık yıllık 20 milyar TL Ar-Ge harcaması yapılmaktadır.
Başbakanlığımızın son açıkladığı ekonomide dönüşüm programı 9 öncelikli planı kapsamaktadır, bunlardan ‘Öncelikli Teknoloji Alanlarında Ticarileştirme’ ve ‘Kamu Alımları Yoluyla Teknoloji Geliştirme ve Yerli Üretim’ başlıkları altında önemli hedefler ve planlar oluşturulmuştur.
Öncelikli Teknoloji Alanlarında Ticarileştirme’ planı ile Prototip geliştirme süreçlerini destekleniyor, Araştırma merkezleri özel sektöre açılıyor, Girişimcileri desteklemek için bir fon kuruluyor, Yenilikçi girişimciler için kredi garanti merkezleri kuruluyor, Enerji, sağlık, havacılık ve uzay başta olmak üzere kümelenme çalışmaları destekleniyor.
‘Kamu Alımları Yoluyla Teknoloji Geliştirme ve Yerli Üretim’ planı ile Kamu ihale kanununda değişiklik yapılıyor, Yerli tedarik modelleri geliştiriliyor, Yerli firmaların kamu ihalelerinden daha fazla pay almasını sağlanıyor, Yüksek teknoloji sektörlerinde uluslararası alanda markalaşma süreci destekleniyor, Kamu tedarik sistemi yoluyla Ar-Ge harcamalarının arttırılması sağlanıyor.
Bu planlar dahilinde öncelikli sektörlerdeki markalarımızın arttırılması hedeflenmektedir. İmalat sanayii üretim ve ihracatında öncelikli sektörlerin payı arttırılacak. Nitelikli araştırmacı yetiştirilecek ve özel sektörde istihdam edilecek. Araştırma merkezi, kuluçka, hızlandırıcı, teknoloji ve yenilik merkezleri artırılıp, yenilikçi girişimciliğin geliştirilmesine ve teknoloji transfer ara yüzlerinin artırılmasına imkân tanınması hedeflenmektedir.
İnovasyon, özellikle gelişmekte olan ekonomilerin büyümesi için önemli bir bileşendir. Avrupa inovasyon skorborduna baktığımızda; İsviçre, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Hollanda ve İsveç gibi ülkeler inovasyon liderleri olarak en üst sıralarda yer almaktadır.
Türkiye’nin İnovasyon performansı ise 2008-2014 arasında yavaş ama istikrarlı bir şekilde gelişirken, 2015 yılında ciddi bir artış gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin performansı, 2008’de %38 ve 2014’te %39 iken ve 2015’te %51’e çıkmış ve orta yenilikçi statüsüne dönüşmüştür.
1980’li yılarda Türkiye’nin gerisinde olan Güney Kore; Samsung, LG, Hyundai, Kia markaları ve yüksek teknolojiye dayalı ihracatı sayesinde ekonomisini büyütmeyi başardı. Bugün Kore ihracatının yüzde 30’unu yüksek teknoloji ürünlerinden sağlıyor. Türkiye’nin ihracatı içinde ileri teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 4 civarındadır. 2016 yılında 104 milyon ton ihracat yapan Türkiye’nin ihracatının kg fiyatı 1,37 Dolar’dır. 2023 yılı ihracat hedefine ulaşmak için ihracatımızın kg fiyatını 3 Dolar’a çıkarmamız gerekecek.
Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtularak 500 milyar dolarlık ihracata ulaşması ancak yüksek katma değerli ürünler geliştirmekle mümkün olacaktır. Yüksek teknolojide söz sahibi olmak, uzun soluklu bir iş, ama başarılamayacak bir hedef değildir, tek yapmamız gereken buna uygun bir strateji ve ekosistemi oluşturmaktır.
Bugün, 8 milyon nüfusu ile İsrail’in bilim, teknoloji ve yenilikçi ürünlerdeki başarısı ortadadır. Intel, çok sayıda otomobil ve teknoloji şirketine, otonom sürüş teknolojileri sağlayan İsrailli Mobileye şirketini 15 Milyar dolara satın aldı.
Apple, yüz tanıma teknolojileri geliştiren diğer bir İsrailli RealFace şirketini satın aldı. 2 sene önce İsrail’de start up olarak kurulan Airobotics şirketi bugün 2 milyar dolar değere ulaştı. Son dönemde kurulan şirketler arasında 1 milyar dolar değere sahip 100 şirketten 45’i İsrail’den çıktı. Bunlar tesadüf olamaz, İsrail’i detaylı incelemeli ve deneyimlerinden faydalanmalıyız.
Ülkemizin 2023 hedeflerine baktığımızda son derece önemli ve büyük hedefler belirlendiğini görüyoruz; 2 trilyon dolar milli gelir, 25 bin dolar kişi başı milli gelir, 500 milyar dolar ihracat ve yüzde 5 işsizlik. Bu hedeflere ulaşmak üzere stratejiler ve planlar yapılmaktadır.
Cumhuriyetimizin 10. Kalkınma Planı, 2014-2018 ekonomide dönüşüm programı; teknoloji, enerji, sağlık, tarım ve ulaşım olmak üzere 5 ana alanda hedefler içermektedir. Ekonomide dönüşüm programı ile Türkiye’de yerli ürün üreten ve Ar-Ge yapan Şirketlere çok önemli destekler sunuluyor.
Buradan ülkemizin inovasyona dayalı bir ekonomik kalkınma modeline geçiş sürecinde olduğunu görüyoruz. Bu süreçte; Ar-Ge faaliyetleri, teknoloji geliştirme ve ürün geliştirme süreçlerinin çok iyi planlanması ve takip edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu süreçlere katkı yapacağını düşündüğüm bazı görüşleri aktarmak istiyorum.
Öncelikle önümüzdeki 10 yıl için yüksek teknoloji stratejisi oluşturulmalıdır. Bu strateji doğrultusunda önümüzdeki 3, 5 ve 10 yıllık Ar-Ge planları oluşturulmalıdır. Bu stratejinin hayata geçirilmesi ve yönetilmesi için TÜBİTAK ile ortak çalışma yapacak Başbakanlığa bağlı bir koordinasyon kurulu kurulabilir.
Üniversite-endüstri iş birlikleri ve proje çağrı konuları Yüksek Teknoloji stratejisini desteklemelidir. Proje çağrıları için 3 farklı araştırma grubunda çağrılar yapılabilir. Temel bilimler, uygulamalı bilimler ve teknoloji geliştirmekapsamında farklı boyutlarda, farklı misyonlarla projeler fonlanabilir.
Dünya’da bu 3 proje grubu için fonlama dağılımı ortalama %60 teknoloji geliştirme, %25 uygulamalı bilimler, %15’de temel bilimler şeklindedir. Benzer bir dağılım ülkemizde de uygulanabilir.
Temel bilimler grubu bünyesindeki çalışmalar üniversite ve araştırma enstitüleri tarafından gerçekleştirilir. Bu grupta yüksek teknoloji stratejisi ile uyumlu ama daha üst düzeyde konular tanımlanabilir.
Bu grupta proje çıktıları için bir ürün veya prototip beklenmez. Yeni bilgi birikimlerinin oluşması ve uygulamalı bilimler ve teknoloji geliştirme için temel oluşturması beklenir. Proje çıktıları makale, bildiri, doktora ve yüksek lisans tezleridir.
Uygulamalı bilimler grubunda, araştırma enstitüleri ile şirketler yer alır. Bu grupta temel bilimlerde edinilen bilgi birikimlerinin gerçek hayat problemleri için uyarlanması ve o problemler için çözümler getirilmesi beklenir. Bu proje grubunda çıktılar, makale ve bildirilerle birlikte, endüstriyel değer taşıyan patentler şeklindedir.
Teknoloji geliştirme grubunda, temel bilimler ve uygulamalı bilimler ile elde edilen birikimleri ürün veya sürece dönüştürecek projeler yer alır. Bu proje grubunda proje çıktıları ürün, ürün prototipleri şeklindedir. Geliştirme süreçleri ile ürünleştirme süreçlerinin de bu projelerde uygulanması beklenir. Bu proje grupları için seçilen projelerin bütünleyici olması, verimlilik ve Yüksek Teknoloji Stratejisinin gerçekleşebilmesi için çok önemlidir.
Proje seçim kriterlerinde projeyi gerçekleştirecek şirketin yetkinliği ile proje amaç ve çıktılarının yüksek teknoloji stratejisi ile uyumluluğu, proje çıktılarının Türkiye’deki bilgi birikimine katkısı, dışa bağımlılığın azaltılması (ithalatın azaltılması, yerli üretime katkısı), ihraç edilebilme potansiyeli ve ürünleşme potansiyeli ölçülmelidir.
Projelerin takip edilmesi aşamasında şu anki sistemler, verimliliği artıracak şekilde değil daha çok kötüye kullanımı engelleyecek şekilde optimize edildiği görülmektedir. Bu da Ar-Ge yapacak kuruluşların değerli kaynaklarının önemli bir kısmını bu sistem içinde bürokratik ve prosedürel işler için harcadıkları görülmektedir.
Proje takibi için proje sahipleri ile belirlenen kilometre taşlarında ilerleme raporları incelenebilir ve devam kararı alınabilir. Proje ödemeleri de başta bir miktar olacak şekilde her kilometre taşında projenin başarısına göre kademeli olarak yapılabilir.
Özellikle teknoloji geliştirme projelerinde ödemeler için proje süresine ek olarak proje sonrası ürünleştirme ve satışa destek amaçlı ek bir fon da verilebilir.
TUBİTAK, teknopark yönetimleri, organize sanayi bölgesi yönetimleri ve ilgili şirketler bir plan dahilinde düzenli bir araya gelerek Ar-Ge projelerinin ürüne dönüştürülmesi için ortak çalışma yapmalıdırlar. Bu sayede geliştirilen prototiplerin gerçek hayatta ürün ve süreçlere dönüştürülmesi hızlandırılabilir.
Üniversiteler ile araştırma odaklı, Kobiler ile de geliştirme odaklı projeler yapmalıyız. Yeni mezun olmuş doktora öğrenci sayısı ülkelerin inovasyon endeksinde önemli bir bileşendir. Doktoralı Ar-Ge çalışan sayısını artırmamız gerekiyor. Bunu sağlamak üzere Doktora öğrencilerine burs verilmeli ve onların farklı bir yerde çalışmak zorunda kalmaları engellenmelidir. üniversite öğretim üyelerinin ders yükünün azaltılarak, maksimum sayıda araştırma ve proje yapmaları sağlanmalıdır.
Eğitim çok önemli, okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar olan tüm eğitiminin kalitesini artırmalıyız. Eğitim sistemimizi; düşünen, araştıran, sorgulayan, risk alan, yeni şeyler denemeye ve inovasyona açık olan, başarısız olmaktan korkmayan, yaratıcı ve girişimci bireyler yetiştirecek şekilde yeniden planlamalıyız. Dünyanın en kaliteli eğitim sistemini inşa etmeli ve muhafaza etmeliyiz. Üniversitelerimizin kalitesini artırmalı,
Dünyanın en iyi üniversiteleri arasına sokmalıyız. Her yıl yapılan uluslararası endekste ilk 500’e giren üniversitelerimizle övünmeyi bırakmalı, bu üniversitelerimizin ilk 100’e ilk 50’ye girmelerini sağlayacak altyapıları ve ortamları oluşturmalıyız. Üniversitelerimiz bilim ve teknolojide Dünyanın en iyi üniversiteleri ile rekabet edecek konuma gelmelerini sağlamalıyız.
Yüksek öğretim sistemimizi gözden geçirerek mümkünse ikinci öğretiminden vazgeçilmeliyiz. Öğretim üyesi eksik, laboratuvarları yetersiz ve ülkemizin ihtiyaçları çerçevesinde ihtiyaç duyulmayan bölümleri acilen kapatılmalı, buralara alınacak öğrencileri endüstrinin ihtiyaçları doğrultusunda ara iş gücü yetiştiren ön lisans programlarına yönlendirilmelidir.
Ürün odaklı bakış açısını tüm Ar-Ge şirketlerinde yerleştirmeliyiz. Büyük Kurumsal Şirketler belirli periyotlarda ihtiyaçlarını Ar-Ge şirketleri ile paylaşmalıdır. Kurumsal Şirketler, yurtdışından aldıkları ürünlerin Türkiye’de yapılabilmesi için Ar-Ge şirketlerine gereksinimlerini anlatmalı, yakın ilişkide bulunmalı ve onları cesaretlendirmelidirler.
Deneyimli Ar-Ge şirketlerine ülkemizde üretilmeyen bir ürünü üretmek üzere direk iş verilebilir. Bu şirketlere proje karşılığı Ar-Ge fonu sağlamak yerine, ihtiyaç duyulan bir ürünü yapma karşılığında bir bütçe tahsisi sağlanmalıdır.
Savunma Sanayi Müsteşarlığının, 4G (LTE) projesini; Aselsan, Argela ve Netaş’a vermesi gibi örneklerin çoğaltılması, Türkiye’de teknoloji üretmeye katkı sağlayacak önemli kilometre taşları olacaktır.
Girişim sermayesi ile fikri olan gençlere yatırım yapmalıyız. Amerika’da devletten şirketlere pek bir Ar-Ge teşviki yapılmaz, şirketler Ar-Ge fikirleri için yatırımcı bulurlar.
Bu suretle yatırımcı, şirkete sermaye sağlar ve ortak olur. Türkiye’de son dönemde sıklıkla duymaya başladığımız melek yatırımcıların sayısı artmalıdır. Para’dan para kazanma dönemi bitmiştir, parayı bankada tutmak yerine, gelecek vaat eden bir fikre, bir projeye yatırmak daha karlı bir yatırım olacaktır.
Bireylerin yanı sıra kurumsal şirketlerin de melek yatırımcı olarak projelere ve start up şirketlere destek olmasına ihtiyacımız var. Projelere sadece sermaye koymakla kalmamalı, iş fikrinin ya da projenin ürüne dönüşmesi evresinde her türlü manevi desteği ve koçluğu da sağlamalıyız.
Türkiye ekonomisi teknoloji geliştirerek büyüyebilir. Teknoloji geliştirme bölgeleri ve Ar-Ge merkezi sayımızı daha da artırmalıyız. 1980’li yıllarda Bacasız fabrika kavramı ile Ege ve Akdeniz bölgemizde başlatılan turizm hamlesi sayesinde bugün turizm ‘den yaklaşık 30 Milyar dolar gelir elde eder hale geldik.
Benzer şekilde bacasız fabrika olarak göreceğimiz Teknokentler, ArGe ve inovasyon merkezlerimizi çoğaltmalı, içlerini Ar-Ge yapan, ürün ve teknoloji geliştiren gençler ile doldurmalıyız.
Üniversite- Endüsrtri İş birlikleri çok önemli, daha da önem verilmeli, iş birlikleri ortak ürün geliştirecek şekilde güçlendirilmelidir.
Hükümetimiz, yerli ürün yapılması ile ilgili her türlü Ar-Ge faaliyetini destekliyor, arka arkaya yeni teşvikler açıklıyor ve ihtiyaç duyulan sermayeyi sağlıyor. Ülkemizi kalkındıracak, yenilikçi yüksek teknoloji ürünlerini geliştirmek üzere; kamu, üniversite, endüstri ve bireyler olarak hep birlikte iş birliği içinde olmalı, daha çok ve daha disiplinli çalışmalıyız. Hedefimiz her sektörde dünya çapında marka olacak yeni şirketler inşa etmek olmalı.
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok