HABERE GİRİŞ

Elif Tütüncü

Ar-Ge ve innovasyon günümüzde markaların rekabetinin vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi. Etkin Ar-Ge teşvikleri ile sanayisi desteklenen ülkeler Dünya Rekabet Sıralamasında en üst seviyelerde yer alıyor. Ardı ardına açılan teknoparklar ve Ar-Ge laboratuvarları kurumların bu konuya verdiği önemi gözler önüne seriyor. Ancak Ar-Ge’de yeterli seviyeye geldik mi? Markalar hem kendilerine hem ülke pazarlamasına güç katacak bu alan için ne gibi çalışmalar yapıyor? Eksiklerimiz ve yapılması gerekenler neler? Ekim sayımızda markalar arasında farklı bir rekabet unsuru olan ve hız kesmeyen Ar-Ge yarışını ve hangi noktada olduğumuzu inceleyeceğiz.

Da Vinci’nin çalışmalarını hepimiz hatırla­rız. ‘’Karanlıktan ilk uyanan adam’’ lakabıyla anılan Da Vinci, yaşadığı çağın çok ötesinde bir vizyona sahip, kanıtlanmamış fikirlerle değil, deneylerle tekrar tekrar sınanarak elde edilen bilgiye inanırdı. Araştırmaya bir hayli düşkün olan Da Vinci, bilinen her şeyin içini açıp araştırarak çalışırdı. Onun çalışmaları­nın günümüz Ar-Ge’sinin ilkel anlamda ilk temellerini attığını ifade edebiliriz. Yalnız­ca araştırmalarıyla değil, araştırmalarının sonucunda elde ettiği bulguları geliştirerek icat ettiği makinelerle de inovasyon alanında çalışmalar yapmıştır. Örnek vermek gerekirse başlangıçta yalnızca insan kasıyla çalışan uçan bir makine tasarlayan Leonardo, bu yaklaşımını pilotun bacak kasıyla harekete geçen ve mekanik sistemle çalışan bir uçak tasarımıyla değiştirmiştir. Leonardo bu tasarı­mıyla kuşların uçuşunu, özellikle kanat yapı­larını yakından incelemiş ve uçma kavramıyla ilgili bir şeyler öğrenmeye çalışmıştır.

İnsanoğlu tarihinin ilk yıllarından itibaren keşfettiği, icat ettiği şeylerin üzerine ihtiyacı doğrultusunda eklemeler yaparak yeni bir biçime dönüştürmüştür aslında. Ateşin icat edilip kibrite ve çakmağa dönüştürülmesi, tekerleğin icat edilip ardından bisiklete, motorsiklete, arabaya dönüştürülmesi ve artık günümüzde uçan arabaların üzerine çalışmalar sürdürülmesi gibi.

Günümüzde Ar-Ge’nin geldiği nokta her ne kadar bu ilk örneklerinden çok daha ileride olsa da temel olarak Ar-Ge’nin man­tığında pek bir değişikliğin olmadığını gö­rüyoruz. Yalnızca günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle şartlar ve imkanlar, araştırma­lardan daha kısa sürede daha hızlı sonuçlar alınmasını sağlıyor. Ar-Ge çalışmalarını sistematik bir şekilde uygulayan ve birikim­lerini sürekli yenilikçi çözümlere odaklayan ülkelerde refah seviyesi artış göstermiştir. Çünkü araştırma ve geliştirme ile doğrudan kalite ve verimlilik artar. Bu sayede katma değer oluşturan ürünler için bilginin ve de­neysel çalışmaların önemi artar. Bu ilerleme­yi bir kültür haline getiren toplumlar doğal bir sonuç olarak, hayat kalitelerini sürekli yükseltme eğiliminde olurlar.

 

Ar-Ge’de Doğu-Batı yarışı

Dünya genelinde Ar-Ge ve inovasyon faali­yetlerinde, özellikle Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinin gelişimi dikkat çekiyor. 2012 itibarıyla milli gelir büyüklüğünün 8 trilyon USD’yi aştığı tahmin edilen Çin ekonomisi dünyada ABD ekonomisinin ardından ikinci sırada yer alıyor. Çin’in top­lam Ar-Ge harcaması 2009 yılı itibarıyla 154 milyar USD, araştırmacı sayısı ise bir milyon kişinin üzerinde. 30-40 yıl önce Türkiye ile benzer bir ekonomik yapıya sahip olduğu ifade edilen ve sıklıkla karşılaştırma yapılan Güney Kore de bu alandaki faaliyetleri ile ön plana çıkıyor.

Amerika’da Ar-Ge konusunda etkin bir yayın olan R&D Magazine ve Batelle şirketinin 2014 yılında yayınlanan raporuna göre, Ar-Ge’ye yapılan yatırımları ülkesel olarak baz aldığımızda Amerika her zamanki gibi birinci sırada yer alıyor. Amerika’yı ise Asya’nın gelişen gücü olan Çin ikinci sıradan takip ediyor. Çin’i Japonya, Almanya, Güney Kore gibi ülkeler takip ettiği listede Türkiye ise 20. sırada yer alıyor. 2013 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeye çalışan Türkiye’nin bu amacını gerçekleşti­remediğini görüyoruz. Ancak iyi tarafından bakacak olursak ülkemiz sıralamada önceki yıllara göre artış gösteriyor. 2008 yılına ait değerlendirmede 25. sırada, 2012 yılında 21. sıradaydı. Türkiye’nin sıralamada ilk 10 arasına girebilmek için Kanada, Avusturalya, Tayvan, İtalya, İspanya, Hollanda, İsrail gibi ülkelerin önüne geçmesi gerekiyor. Bu da ne yazık ki yakın bir dönemde gerçekleşebile­cek gibi görünmüyor.

Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan şirketler arasında ise otomotiv sektörü göze çarpıyor. Turkishtime’ın 2015 yılında yayınladığı Ar-Ge 250 listesinde yer alan, Türkiye’nin en büyük 10 otomotiv şirketinin toplam Ar-Ge harcaması yaklaşık 1,5 milyar TL olmuştu. Bu 10 şirketin yaptığı Ar-Ge harcaması, Ar-Ge 250 şirketlerinin toplam harcamasının yüzde 40’ını oluşturuyor. Bunun yanında otomotiv yan sanayi şirketlerinin de listede ağırlık kazandığı görülüyor. Otomotiv sektörünü Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Savunma ve Dayanıklı Tüketim Malları gibi diğer sektör­ler takip ediyor.

Türkiye’de Ar-Ge ne durumda?

Son on dört yıllık dönemde Türkiye eko­nomisi makroekonomik istikrarın tesisi bakımından güçlü bir performans sergi­lemiştir. Bu dönemde, Ar-Ge alanında da

önemli gelişmeler kaydedilmesine karşılık Türkiye, Ar-Ge harcamaları ve rekabetçilik açısından halen dünyada üst sıralarda yer alamamaktadır. Nitekim, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Küresel Rekabet Gücü Endek­si, Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi ve Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi gibi önemli küresel endekslerde Türkiye’nin arzu edilen konumdan oldukça uzak olduğu görülmektedir. Türkiye, Küresel Rekabet Gücü Endeksi’nde 43. (144 ülke arasında), İş Yapma Kolaylığı’nda 71. (175 ülke arasında), İnsani Gelişme Endeksi’nde ise 90. sırada (187 ülke arasında) bulunmaktadır.

Türkiye Ar-Ge harcamaları 2015 yılında %17 artarak 20 milyar 615 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı 2015 yılında %1,06’ya ulaşmıştır. Türkiye Cumhu­riyeti Hükümeti 2023 yılına kadar yıllık %3 Ar-Ge harcamaları hedefi belirlemiştir. 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefi koyan Türkiye’nin, bu hedefe ulaşılabilmesi için Ar-Ge yatırımlarını artır­ması gerekecektir. Son yıllarda Ar-Ge’ye ayrı­lan kaynakların artırıldığı görülmektedir. Bu artışa rağmen Ar-Ge harcamalarının GSYİH içerisindeki oranı (%1,06) henüz arzu edilen noktaya ulaşamamıştır. GSYARGEH/GSYİH oranının en yüksek olduğu ilk 15 ülkeye baktığımızda, ortalama Ar-Ge harcamaları­nın %3’lerde olduğunu görmekteyiz.

Patent sayısında gerideyiz!

Ar-Ge’nin önem taşıyan unsurlarından bir diğeri de inovasyondur. İnovasyon, araştırmalar sonucunda ulaşılan fikrin veya icadın ürüne veya hizmete dönüşmesi sonucu piyasada karşılık bulacak bir değerin yaratılmasıdır. Basit bir biçimde ifade etmek gerekirse de varolan fikrin veya ürünün üze­rine eklemeler yapılarak ortaya yeni ürün veya fikir çıkarılması diyebiliriz.

Yenilikçilik ve ticari getiri açısından önem taşıyan göstergelerin başında patent sayıları gelmektedir. Patent sayısında da önde gelen ülkelerden olan Çin’de ağırlık 2000’li yılların başında yurtdışı yerleşikler lehine iken son yıllarda yurtiçi yerleşikler lehine gelişmiştir. Güney Kore’de de patent sayısı nispeten yüksek olup yurtiçi yerleşiklerin payı %65-70 civarında seyretmektedir. Rusya’da verilen patent sayısı 30 bin adedin üzerindedir. Rusya’da da yurtiçi yerleşiklerin payı %70 ile yüksektir.

Hindistan ile Brezilya’da yurtdışı yerleşiklerin payı oldukça yüksek olup %80 civarındadır. Türkiye’de ise verilen patent sayısı diğer ülkelere kıyasla daha düşüktür. Türkiye’de araştırmacı sayısı ve bilimsel makale sayısında önemli bir artış kaydedil­mesine karşılık benzer bir gelişmenin patent sayısına yansımadığı gözlenmektedir. Türkiye’de verilerin patentlerin dağılımında dalgalı bir görünüm hakim olup geçmişte yurtdışı yerleşiklerin payı yüksek iken son yıllarda yurtiçi yerleşiklerin payı artmıştır.

BRICK ülkeleri ile Türkiye’ye ilişken temel göstergeler incelendiğinde; milli gelirin ge­lişimi, brüt Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı, tam zaman eşdeğer araştırmacı sayısı, bilim ve mühendislik alanlarındaki uluslara­rası yayın adedi ve verilen patent sayısı açı­sından Çin ile Güney Kore’nin ön plana çıktığı görülmektedir. Türkiye’nin ise, bu alanlarda son on yılda kaydettiği ilerlemeye rağmen halen birçok alanda diğer ülkelerin gerisinde kaldığı izlenmektedir. Özellikle verilen patent sayısında karşılaştırma konusu olan diğer ülkelere kıyasla zayıf bir tablo çizmektedir.

Türkiye OECD ülkeleri ile karşılaştırıldı­ğında ise, 1999-2009 döneminde Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranının OECD ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda yüksel­diği görülmektedir. İsrail, Finlandiya ve İsveç bu alanda ilk sıralarda yer alan ülkelerdir. Bu oran İsrail’de %4,28, Finlandiya’da %3,96, İsveç’te %3,62 ile oldukça yüksek bir sevi­yede gerçekleşmiştir. Güney Kore, Japonya, Danimarka ve İsviçre’de %3’luk seviyenin üzerindeki ülkeler olarak sıralanmaktadır.

Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı OECD ülkelerinde ortalama bazda %2,33, AB-27 ül­kelerinde ise %1,9 düzeyindedir. Türkiye’nin ise, 2009 yılı itibarıyla %0,85 ile gerek AB-27 ülkelerine gerekse OECD ülkelerine kıyasla oldukça düşük bir düzeyde Ar-Ge yoğunlu­ğuna sahip olduğu görülmektedir. Polon­ya, Yunanistan, Slovakya, Şili ve Meksika Türkiye’den daha düşük Ar-Ge yoğunluğuna sahip olan ülkelerdir.

Türkiye’de Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (2011–2016), Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) tarafından 2010 yılı Aralık ayında kabul edilmiştir. Stratejiye göre; bilim, teknoloji ve yenilik (BTY) alanındaki insan kaynaklarının geliştirilmesini, araştırma sonuçlarının ticari ürün ve hizmete dönüşü­münün teşvik edilmesini, çok ortaklı ve çok disiplinli Ar-Ge ve yenilik işbirliği kültürü­nün yaygınlaştırılmasını, KOBİ’lerin yenilik sisteminde daha güçlü aktörler olmalarının teşvik edilmesini ve Ar-Ge altyapılarının ve uluslararası BTY işbirliğinin etkinleştirilme­sini hedeflenmektedir.

2011–2016 Stratejik Çerçevesi kapsamında otomotiv, makine ve üretim teknolojileri, bilgi ve iletişim tek­nolojileri, enerji, su, gıda, güvenlik ve uzay sektörleri odak alanları olarak belirlenmiştir. Ülkemizde 2023 yılında milli gelirin 2 trilyon USD olması hedeflenirken, Ar-Ge harcamala­rının 60 milyar USD’ye ve milli gelire oranının %3‘e çıkarılması amaçlanmaktadır.

 

Ar-Ge’yi markalaştıran markalar

2016 verilerine göre dünya genelinde Ar-Ge’ye en çok harcama yapan ilk 10 şirket Volkswagen, Samsung, Amazon, Alphabet, Intel Co, Microsoft, Roche, Novartis, Johnson & Johnson ve Toyota. Yine dünya genelinde inovasyona en çok yatırım yapan ilk 10 şir­kete baktığımızda ise farklı bir tablo ile karşı­laşıyoruz. Teknoloji devlerinin başını çektiği listedeki ilk 10 şirket Apple, Alphabet, 3M, Tesla Motors, Amazon, Samsung, Facebook, Microsoft, General Electric, IBM. Ülkemize gelindiğiyse Turkishtime’ın 2015 yılında yap­tığı araştırmaya göre Türkiye’de Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan ilk 10 şirket Aselsan, Tofaş, Ford, Tusaş, Arçelik, Vestel, Mercedes-Benz Türk, Netaş, Türk Telekom ve Novartis.

TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin 2015 yılında Ar-Ge harcaması yaklaşık 7,6 milyar dolar oldu. Bu rakam, şirketler sıralamasında 13,6 milyar euro’luk Ar-Ge bütçesiyle birinci olan Volkswagen’in bile çok gerisinde. Ancak ülkenin Ar-Ge karnesi kötü olmasına rağmen Koç grubunun iki kuruluşu Tofaş ve Ford Otomotiv dünyada Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan 2 bin 500 şirket arasında yer alarak, global ligde Türkiye’nin adını duyuruyor.

Ar-Ge’nin geleceği ne

yönde olacak ve yapılması

gerekenler neler?

Geçtiğimiz ay 6-7 Eylül tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde Mimar ve Mü­hendisler Grubu’nun öncülüğünde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı desteğiyle Ar-Ge ve İnovasyon Zirvesi’nin ikincisi düzenlendi. Etkinlikteki oturumlarda sektörün mevcut durumu­nun yanı sıra geleceğine dair öngörüler de paylaşıldı. Açılışında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, İstanbul Valisi Vasip Şahin ve Türkiye’nin Ar-Ge ve inovasyonunda öncü kurum ve kuruluşlarının yetkililerinin katıldığı etkinlikte Ar-Ge’nin geleceğine dair yerli yeniliğin, yeniliğin ticarileştirilmesinin, yenilik tabanlı yerel kalkınmanın önündeki engellerin giderilmesi konularına vurgu yapıldı. Söz konusu engelleri aşmak için merkezi ve yerel yönetimlerle beraber, özel sektörün de katkılarıyla çözüm önerileri ve alternatif modellerin kamuoyuyla paylaşıl­dığı zirve, ülke olarak ürettiğimiz yeniliklerin ileri teknolojiye sahip katma değeri yüksek ürünlerin uluslararası pazarlarda da tercih edilebilir olması açısından, global pazar­lardaki yerlerinin arttırılması için yapılması gerekenler anlatıldı. Türkiye’nin bölgede ve dünyada etkinliğinin sürdürülebilmesi ve daha da güçlenmesi için inovasyonun olmazsa olmaz olduğu mesajı öne çıktı.

Dergimiz yazarlarından, Ar-Ge konu­sunda uzman Cebrail Taşkın da Türkiye’de özellikle son dönemde devlet desteğinin önemli ölçüde arttığını düşünüyor. Hü­kümetin, yerli ürün yapılması ile ilgili her türlü Ar-Ge faaliyetini desteklediğini, arka arkaya yeni teşvikler açıkladığını ve ihtiyaç duyulan sermayeyi sağladığını belirtiyor. Taşkın’a göre Ar-Ge destekleri yeterli, ancak asıl problemimiz koordinasyon sorunu. Devletin verdiği Ar-Ge teşvikleri dağınık yapıda, birbirini tamamlayan yapıda değil. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (San-Tez Projeleri, Teknogirişim Sermayesi Desteği), TÜBİTAK (TEYDEB Projeleri, Girişimcilik Aşamalı Destek Programı, Öncelikli Alanlar Ar-Ge Programı), KOSGEB (Ar-Ge, Inovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Progra­mı), Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Ulaştırma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve diğer Bakanlıklarının oluşturduğu fonlar ile Ar-Ge Projeleri destekleniyor.

Ar-Ge ve İnovasyon çalışmaları tek elden yürütülmeli ve Kamu Ar-Ge teşvikleri toparlanmalı ve hedef teknolojilere odaklanılmalı. Desteklenecek Ar-Ge Projelerinin belirlendiği komisyonlar­da, özel sektör uzmanları da aktif olarak yer almalı. TÜBİTAK, endüstrinin ihtiyaç duydu­ğu alanlarda, endüstri için araştırma yapan bir yapıda çalışmalıdır. Yine Taşkın’a göre Türkiye’deki Ar-Ge Projeleri, devlet tarafın­dan verimliliği artıracak şekilde değil daha çok kötüye kullanımı engelleyecek şekilde takip ediliyor. Bu yüzden projeler, verimliliği artıracak şekilde takip edilmelidir.

Amerika’da devletten şirketlere pek bir Ar-Ge teşviki yapılmaz, şirketler Ar-Ge fikirleri için yatırımcı bulurlar. Bu suretle ya­tırımcı, şirkete sermaye sağlar ve ortak olur. Türkiye’de son dönemde sıklıkla duymaya başladığımız melek yatırımcıların sayısının artması gerekiyor. Para’dan para kazanma dönemi bitmiştir, parayı bankada tutmak ye­rine, gelecek vaat eden bir fikre, bir projeye yatırmak daha karlı bir yatırım olacaktır. Bireylerin yansıra kurumsal şirketlerin de melek yatırımcı olarak projelere ve start up şirketlere destek olmasına ihtiyacımız var. Projelere sadece sermaye koymakla kalmamalı, iş fikrinin ya da projenin ürüne dönüşmesi evresinde her türlü manevi desteği ve koçluğu da sağlamalıyız.

Türkiye’den Silikon Vadisi çıkar mı?


Ar-Ge alanındaki yatırımların çoğalması ve merkez açan firmaların sayısının artması ümit verici ancak hala iyileştirmeye açık, giderilmesi gereken problemler var…

Bugünün ağır rekabet koşullarında ayakta kalabilmek ve büyüyebilmek için şirketlerin ürünlerini, hizmetlerini, iş yapış yöntemlerini, yapılanmalarını ve sosyal sorumluluk anlayışlarını sürekli olarak değiştirmeleri, farklılaştırmaları ve yenilemeleri gerekiyor. Bu gerçeğin farkına varan şirketler Ar-Ge’ye olan yatırımlarını her geçen yıl artırıyor ve bu alandaki faaliyetlerine özen gösteriyor. Özellikle son 10 yıldır Türkiye’deki Ar-Ge yatırımları da markaların bu konuya önem verdiğini kanıtlar nitelikte. Devlet de hem ülke kalkınması adına hem de ekonomik açıdan bu alandaki faaliyetleri teşvik yatırımları ve yasalarla destekliyor.

Elbette Amerika’nın o meşhur, sistematik Silikon Vadisi yapılanmasından çok uzağız, ancak bu alanda yapılan çalışmalar iyi durumda olduğumuzu gösteriyor. Hem bu alanda neler yaptıklarını, ilerleyen dönem için neler hedeflediklerini, hem de Türkiye’de Ar Ge’nin ne durumda olduğunu Ar-Ge’ye yaptıkları yatırımlarla öne çıkan markalara sorduk. Sabancı Holding markalarından Brisa’nın Teknoloji Direktörü Bahadır Olkun, Abdi İbrahim’in Ar-Ge Direktörü Zdravka Knezevic, Hayat Kimya’nın Ar-Ge’den Sorumlu Başkan Yardımcısı Fikret Koç, Turkcell Müşteri Deneyimi ve Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Serkan Öztürk ve Ece Holding CEO’su Bülent Onur merak ettiklerimizi bizler için yanıtladılar.

Bahadır Olkun Brisa Teknoloji Direktörü

Şirketinizin öncelikle dünyada ve ayrıca Türkiye’deki Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Ar-Ge yatırımlarınızın Türkiye’deki pasta payı ne kadar?

 Bridgestone, Lassa, Dayton, Firestone ve Kinesis marka lastikleri pazara sunuyoruz. Dünyanın en büyük lastik üretim tesislerinden biri olan İzmit fabrikamızda gerçekleştirdiğimiz üretime ek olarak, 300 milyon USD yatırımla Aksaray’da kurulumu devam eden ikinci fabrikamızı da 2018 yılın-da devreye almaya hazırlanıyoruz. Ar-Ge çalışmalarımıza son 3 yılda yaklaşık 50 milyon TL yatırım yaptık. Bu doğrultuda 2015 yılı BIST verilerine göre Türkiye’nin Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan ilk 10 şirketi arasında yer alıyoruz. Merkezimizin çalışmalarıyla her iki fabrikamızda da yeni ürünleri ve üretim teknolojilerini ülkemize kazandıracak, teknolojiyi bu topraklarda yeşerteceğiz.

Hangi uzmanlık alanlarında projeler geliştiriliyor? Bu projeler bağlamında kaç patent sahibisiniz? Ya da uzun vadedeki proje/patent planlarınız ne?

Lastik, yaklaşık 80 farklı hammad­de ve 20 farklı karışımdan oluşan, dünyanın en zor kompozit ürünlerinden bir tanesi. Bu doğrultuda 30 yıldır teknoloji ve ürün geliştirme alanına yatırım yapıyoruz.

Belgelendirilen Ar-Ge Merkezimizle birlik­te yerli ürün tasarım, geliştirme ve yenilikçi üretim teknikleri alanlarında kabiliyetle­rimizi artırırken, yerli tedarikçi geliştirme konusunda yapacağımız çalışmalarla da Türk sanayisinin gelişimine katkı sunmayı hedefliyoruz.

Ar-Ge alanında; uluslararası rekabet gücümüzü artıracak ve ihracatımıza ivme kazandıracak yenilikçi süreç ve geliştirme teknolojileri, yeni ürünleri pazarın ihtiyaç duyduğu şekilde daha kısa sürede devreye alınması, yeni nesil teknolojilerle dünya standartlarında ürün geliştirme, yeni ham madde teknolojilerini ve kaynaklarını kısa sürede üretimimize kazandırma, %94 olan yerli üretimimizi artırma konularına odakla­nıyoruz. Her yıl en az 30 yerli proje geliştir­meyi hedefliyoruz.

Ar-Ge merkezlerinizin Türkiye’deki lokas­yonları ve uzun vadedeki hedefleri neler?

Ar-Ge Merkezimiz, İzmit’teki fabri­ka sahamız içerisinde yer alıyor. Bu merkez, dünyanın dört bir yanına yüksek perfor­mans, emniyet ve konfor sunan, yenilikçi lastikler üretme hedefiyle faaliyetlerine baş­ladı. Merkezimiz aynı zamanda 2018 yılında faaliyete geçecek olan Aksaray Organize Sanayi Bölgesi’ndeki ikinci fabrikamıza da hizmet verecek.

Ar-Ge yatırımlarımız kapsamında bugüne kadar 90 adede yakın ürün ailesi geliştirdik ve bu yolda yeni ürün çalışmalarına devam ediyoruz Türk mühendislerinin çalışmalarıy­la Çin’e özel lastik geliştirdik. Temmuz ayın­da, 2014 yılından beri ithal ederek pazara sunduğumuz Dayton marka lastikleri İzmit Fabrikamızda üretmeye başladık. Bridges­tone’un yeni nesil, tüm binek araçlara uygun olarak geliştirilen ve yolda patlasa dahi 80 kilometre gidebilen lastiklerini de 2018 yılında yerli üretmeye başlayacağız.

Üniversiteler ile olan iş birlikleriniz ne durumda?

 Belgelendirilen Ar-Ge Merkezimizin faaliyetlerinin hızlanmasıyla birlikte, üniversi­telerle gerçekleştireceğimiz ortak çalışmalar­la sanayi-üniversite iş birliğini güçlendirmeyi hedefliyoruz. Aynı zamanda Teknoloji Direk­törlüğü çatısı altında, üniversite öğrencilerine teknik bilgilerini güçlendirme ve işi öğrenme fırsatı sunduğumuz staj programı düzenliyo­ruz. Bu projelerimizi de önümüzdeki dönem­de çeşitlendirmeyi hedefliyoruz.

Ar-Ge yatırımlarınızın iletişim ve PR çalış­malarını nasıl yapıyorsunuz? Bu konuda reklam, iletişim vb çalışmalarınız var mı?

Belgelendirilen Ar-Ge Merkezimi­zin basın toplantısını 10 Ağustos 2017 tari­hinde, kurucu ortaklarımız Sabancı Holding ve Bridgestone yönetiminin de katılımıyla gerçekleştirdik. Medyanın ilgisini toplayan bu açılışın ardından hem geleneksel medya hem de sosyal medyada iletişimimizi sür­dürülebilir kılmaya odaklanıyoruz. Özellikle üniversite öğrencileri nezdinde Brisa’nın Ar-Ge konusundaki çalışmalarının bilinirliği­ni artırmak amacıyla dijital projeler üzerinde çalışıyoruz.

Türkiye’deki Ar-Ge potansiyelini artırmak ve gençlerin bu konudaki ilgisini kazan­mak için ne öneriyorsunuz?

 Kurumların ve şirketlerin Türki­ye’nin özellikle teknoloji alanındaki dışa bağımlılığını azaltmak üzere Ar-Ge ve ino­vasyona gereken önemi vermesi gerekiyor. Yapılan yatırımlar sayesinde ülkenin dene­yim ve bilgi birikimi artarken yeni iş fırsatları da doğuyor. Böylece çok daha rekabetçi ve katma değerli ürün ve hizmetler geliştirili­yor. Burada elbette kamu ve üniversitelerle olan yakın iş birliği de önem taşıyor. Bu sayede çok daha fazla gencin bu alanda yeteneklerini kullanma fırsatı yakalayacakla­rına inanıyorum.

 

Zdravka Knezevic Abdi İbrahim Ar-Ge Direktörü

Şirketinizin öncelikle dünyada ve ayrıca Türkiye’deki Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Ar-Ge yatırımlarınızın Türkiye’deki pasta payı ne kadar?

 Ar-Ge stratejimiz kapsamında yeni ürün geliştirme yoluyla organik büyüme sağlamayı hedefliyoruz. Yeni ürün portföyümüzde eşdeğer ilaç ürünleri önemli bir paya sahip olmakla birlikte yeni terapötik ajanlar, yeni ilaç taşıyıcı sistemler, yeni sabit doz kombinasyonları, bilinen moleküllerin yeni endikasyonlarının tanımlanması, reçetesiz ürünler, besin desteği, tıbbi cihaz alanlarında da çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

İnovatif ürün araştırmalarımızı, Ar-Ge merkezimiz bünyesinde ve ayrıca yurtiçi ve yurtdışı araştırıcı ağımız ile işbirlikleri çerçe-vesinde yürütüyoruz. İstanbul Esenyurt’ta kurulan Ar-Ge merkezimiz, projeler ve spesifik çalışmalar kapsamında ortaya çıkan teknoloji ihtiyaçları doğrultusunda, hem Türkiye hem de yurtdışındaki (ABD, Avrupa, Hindistan vb.) bilimsel akademik ve sanayi kuruluşları ile işbirlikleri yapıyor. Hedefimiz, Türkiye’de biyobenzer alanın-da endüstri lideri olmak ve küresel arenada yeni molekül keşfine katkı sağlamaktır. TÜİK 2015 verilerine göre Abdi İbrahim’in ilaç sektörü Ar-Ge harcamalarındaki payı %14 seviyesinde.

 

Hangi uzmanlık alanlarında projeler geliştiriliyor? Bu projeler bağlamında kaç patent sahibisiniz? Ya da uzun vadedeki proje/patent planlarınız ne?

 Türk ilaç sektörünün ilk akre­dite ilaç Ar-Ge Merkezi’nde 140 çalışanımız ile projelerimizi yürütüyoruz. Abdi İbrahim Ar-Ge olarak farmasötik geliştirme, analitik geliştirme, ön-formülasyon araştırmaları, klinik araştırmalar (ağırlıklı olarak Biyoyara­lanım/ Biyoeşdeğerlik Çalışmaları), patent çalışmaları, geliştirme ve ruhsat dosyası ya­zımı, proje yönetimi, işbirliklerinin yönetimi ve standartlar ile proseslerde (QbD- Quality by Design uygulaması) sürekli iyileştirme alanlarında faaliyet gösteriyoruz. Proje faa­liyetlerinin büyüklüğüne bağlı olarak Ar-Ge yatırımlarımız da artıyor.

Biyoteknoloji alanı ve yenilikçi projeler için yeni yatırımlar yapıyor, harici işbirlikleri yürütüyoruz. Ege Üniversitesi grubu ile yara iyileşmesinde kullanılmak üzere geliştirilen yeni bir üründe klinik çalışma safhasına gelindi. Bunun yanında yeni molekül çalış­maları konusunda da yurt dışından start-up şirketler ile de işbirliği içindeyiz.

2008 yılında Ar-Ge Merkezimizin kurulma­sından bu yana, 100’e yakın patent başvuru­su gerçekleştirildi. Ar-Ge’de geliştirilen ino­vatif ürünlerin korunma altına alınması için yapılan patentleme çalışmalarında senede 9 ya da 10 yeni patent başvurusu hedefliyoruz. Ar-Ge yatırımı sonuca ulaşılan katma değeri yüksek inovatif ürünlerimiz için yürüttüğü­müz patent çalışmaları ile pazar önceliği ve rekabet avantajı kazanmayı amaçlıyoruz.

Ar-Ge merkezlerinizin Türkiye’deki lokas­yonları ve uzun vadedeki hedefleri neler?

İstanbul Esenyurt’ta bulunan Ar-Ge Merkezimizde uzun vadede küresel ilaç pazarı için, ulusal-uluslararası endüstri­yel ortaklarla rekabet öncesi işbirliği mode­liyle yenilikçi patentli ilaç ürünü araştırma - geliştirme çalışmaları hedefliyoruz.

Biyoteknoloji alanında yeni molekül keşfi, şirketimiz için stratejik öneme sahip. Küresel ve ulusal Ar-Ge bağlantılarımız aracılığıyla değerlendirilebilir ve yeterli risk yönetimine sahip Ar-Ge hedefli projeleri araştırmaya devam ediyoruz.

Üniversiteler ile olan iş birlikleriniz ne durumda?

Ege Üniversitesi ile işbirliğimiz kapsamında ABD ve Avrupa’da patentli olan ve yara iyileşmesi için kullanılan yeni bir ürün üzerinde çalışıyoruz.

Üniversite - Teknopark işbirliğimiz olarak Hacettepe Üniversitesi Teknopark bünye­sindeki Elixir Araştırma Kuruluşundan da bahsetmek isterim. Bu kurumla yeni Ar-Ge projeleri konusunda değerlendirmeler ya­pıyoruz. Üniversitedeki araştırma gruplarıy­la uzun vadeli yeni molekül keşfine yönelik çalışmaları inceliyor ve yeni üniversite-sa­nayi Ar-Ge projeleri için fırsatları değerlen­diriyoruz.

Türkiye’deki Ar-Ge kültürünü ve Ar-Ge teşviklerinin mevcut durumunu nasıl de­ğerlendiriyorsunuz? Destek var elbet ama sizce yeterli mi?

 Türkiye’de Ar-Ge kültürü sürekli gelişme ve büyüme içerisinde. Hükümet, hazırladığı yasa ve yönetmeliklerle bu büyümeye destek oluyor. Aynı zamanda sanayi ile üniversiteler arasında Ar-Ge ala­nında daha fazla ortak çalışma yapılmasını destekliyor.

Bu alanda daha da güçlenmek için odak­lanmak, kaynak yaratılması, projelerin doğru yönetimi ve yeterli finansman sağlanması gerekiyor. Doğru bir şekilde yürütülen Ar-Ge çalışmaları ile inovasyon anlamında istenen sonuçlar ve sektör için katma değerli çö­zümler üretilebilir.

Ayrıca Türk kökenli deneyimli bilim insan­larının ülkeye geri dönmelerini sağlayacak şartlar yaratılarak, farmasötik Ar-Ge sürecin­deki pratik tecrübelerini yeni molekül keşfi çalışmaları alanında uygulamaları oldukça önem taşıyor.

Ar-Ge yatırımlarınızın iletişim ve PR çalış­malarını nasıl yapıyorsunuz? Bu konuda reklam, iletişim vb çalışmalarınız var mı?

 Tamamladığımız projelerimiz için bilimsel tanıtım çalışmaları, patent, ma­kale, kongrelere katılım, atölye çalışmaları, poster sunumu gibi çalışmalar yürütüyoruz. Tüm bu aktivitelerimiz, Ar-Ge çalışmaları­mızın bilimsel kalitesinin yanı sıra komp­leksite seviyesini de ortaya çıkarıyor. Bunun akabinde, gizlilik ilkesine uygun olarak, verilerin doğru zamanda açıklanmasının ve iş stratejisini doğru şekilde desteklemenin öneminin bilincindeyiz.

Türkiye’deki Ar-Ge potansiyelini artırmak ve gençlerin bu konudaki ilgisini kazan­mak için ne öneriyorsunuz?

Türkiye’de ilaç Ar-Ge çalışmala­rının nitelik ve nicelik olarak artması için iyi yetişmiş gençlerin Ar-Ge’ye katılımı önem taşıyor. Ar-Ge’nin ileri düzeyde geliştirilmesi için Ar-Ge çalışmalarında sabırlı olmalı ve organize adımlar atmalıyız.

Üniversite-sa­nayi işbirliklerinin yanı sıra endüstriyel uygulama, araştırma ve geliştirme kapasi­tesi artırılmalı. Yüksek nitelikli genç bilim insanlarının yetiştirilmesi amacıyla endüstri Ar-Ge ilgi odaklı üniversite lisans ve lisan­süstü program çalışmaları yapılmalı, teşvik mekanizmaları, yüksek teknoloji alanlarında doğrudan, nakit olarak ve kapsayıcı biçimde çalıştırılmalı ve biyoteknoloji alanında yetiş­miş personel ihtiyacını karşılamaya yönelik çalışmalar yapılmalıdır. 

Fikret Koç Hayat Kimya Ar-Ge’den Sorumlu Başkan Yardımcısı

Şirketinizin öncelikle dünyada ve ayrıca Türkiye’deki Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Ar-Ge yatırımlarınızın Türkiye’deki pasta payı ne kadar?

 Dış iştirakler ve yurt dışı pazara sunulan ürünlerimiz için tüm Ar-Ge faaliyet-lerimizi yürüttüğümüz Ar-Ge merkezimizi 2012 yılında faaliyete aldık ve 4 yıl içinde Ar-Ge faaliyetlerine 100 milyon TL’ye yakın yatırım yaptık.

Yenilik faaliyetlerinin yanı sıra “Tersine beyin göçü” sağlama çalışmalarıyla da yurt­dışındaki deneyimli Türk araştırmacı-mü­hendislerin dikkatini çeken Ar-Ge Merke­zimizde, çalışanların yüzde 40’ı doktora ve yüksek lisans mezunu araştırmacılardan oluşuyor.

Ar-Ge ekibimiz hızlı tüketim ürünleri sektöründe bulunan deterjan, temizlik ka­ğıdı ve hijyen ürünlerimizle ilgili teknolojik uzmanlık alanlarında ürünün tümü ile ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütü­yor. Ar-Ge merkezimiz içerisinde tüketiciyi anlamaya yönelik ilk tüketici odak (focus) grup alanları ve Türkiye’de ilk koku testi odaları yer alıyor. Teknik gruplarımızı des­tekleyici olarak tüketici eğilimleri araştırma grubu, patent grubu ve proje ofisi birimleri de ekibimizde yer alıyor.

Yeşil bina konsepti ile inşa edilen Ar-Ge merkezimiz tek yerleşke içinde 5.500 metrekarelik alana sahip olmakla birlikte, çalışanlarımızın sosyalleşebileceği özel alan­lara da sahip. Araştırmacılarımıza çalışma­larında gerekli tüm altyapıyı sunarken, aynı zamanda rahat ve mutlu bir çalışma ortamı da sunuyoruz.

Yenilik üssü AR-GE Merkezin, Türkiye’de sektörünün en yüksek öğrenimli personeli, işbirlikleri, projeleri, yatırımı gibi kriterlerce değerlendirilerek, başarısını (2015’te) T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafın­dan sektörünün “En İyi Ar-Ge Merkezi” ödülü ile tescillediğini belirtmekten de gurur duyuyorum.

Hangi uzmanlık alanlarında projeler geliştiriliyor? Bu projeler bağlamında kaç patent sahibisiniz? Ya da uzun vadedeki proje/patent planlarınız ne?

Ürün gruplarımız ve organik kimya, polimer teknolojileri, biyoteknoloji, endüst­riyel prosesler gibi ilgili teknik/teknolojik uzmanlık alanlarında Ar-Ge faaliyetleri yürü­tüyoruz.

Fikri Sınai mülkiyet haklarına büyük önem veriyoruz. 2013’ten bu yana Hijyen, Kağıt ve Deterjan kategorileri için toplamda 45’i aşkın uluslararası paten başvurusunda bulunarak kendi sektörümüzde Türkiye’de görülmemiş bir ilke imza attık. Patent başvu­ru süreçleri uzun olduğundan dolayı şuana kadar bir adet patentimiz tescil edilebildi. Uzun vadede proje portföyümüz içindeki temel araştırma projelerimizin oranlarını artırmayı planlıyoruz.

Ar-Ge merkezlerinizin Türkiye’deki lokas­yonları ve uzun vadedeki hedefleri neler?

Kocaeli’nde bulunan Ar-Ge merke­zimiz, kurulduğu günden bu yana “Global Ar-Ge Merkezi” misyonu ile çalışmalarını sürdürüyor. Ar-Ge Merkezimizin hem alt yapısını güçlendirecek ekipmanlara hem de Ar-Ge çalışmalarımıza her sene çift basa­maklı milyon TL seviyesinde yatırıma devam ediyoruz. Hayat Kimya, gittiği her ülkede, bir yanda ileri teknolojilere sahip global markalarla, diğer yanda pazarı içeriden tanıyan yerel ekonomik markalarla rekabet ediyor.

Tüketiciye kaliteyi erişilebilir fiyatlarla sunarak her iki alanda güçlü rekabet ediyor ve pazarın ilk 2 markası haline geliyoruz. Bu stratejiyle gittiğimiz pazarlardaki gücümüzü sürdürmek için, Ar-Ge çalışmalarımızı yüksek kaliteli ürünlerimizin daha uygun maliyet­lerle üretmemizi sağlayacak verimlilik odaklı yürütüyoruz. Örneğin, analiz ve pilot üretim altyapısını güçlendirmek öncelikli konula­rımız arasında yer alıyor. Uzun vadede fikri sınai mülkiyet hakları ve bilgi yönetimini yine merkezden yapacağımız iştirakler bünyesin­de kurulacak uydu Ar-Ge birimleri ile daha etkili bir strateji izlemeyi hedefliyoruz.

Üniversiteler ile olan iş birlikleriniz ne durumda?

Açık inovasyon yaklaşımı ile dışa dö­nük bir strateji izleyen Ar-Ge merkezimizde, yurt içi ve yurt dışında alanında lider birçok üniversite, araştırma merkezi ve şirketle ortak çalışmalar yürütüyoruz. Orta ve uzun vadede ekonomik değer sağlayacak temel araştırma projelerine de portföyümüzde yer veriyoruz. Üniversitelerimizde yetişmiş teknik bilginin sanayiye aktarılması nokta­sında ODTÜ gibi, Gaziantep Üniversitesi gibi birçok üniversiteyle işbirliği içerisindeyiz. Mevcut durumda aktif olarak 7 üniversite ile ortak çalışmalar gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’deki Ar-Ge kültürünü ve Ar-Ge teşviklerinin mevcut durumunu nasıl de­ğerlendiriyorsunuz? Destek var elbet ama sizce yeterli mi?

Türkiye’de ürün ve üretim süreçleri açısından Ar-Ge çalışmalarının öneminin daha çok anlaşıldığını, bu nedenle de Ar-Ge’ye verilen öncelik ve desteklerin art­tırıldığını görmek ümit verici. Türk markala­rının geleceğe yön vermesi ve yenilikçilikle anılması için, bugünden Ar-Ge çalışmalarına yatırım yapmaya devam etmeli ve özellikle de temel araştırma projelerine ağırlık ve­rilmesini arttırmalıyız. Aynı şekilde, akade­mik alandaki gelişmelerin uygulamalara yansımasını arttırmak için nitelikli akademik çalışmaların sanayiye aktarımını sağlayacak işbirliğini geliştirmemiz fayda sağlayacaktır.

Ar-Ge yatırımlarınızın iletişim ve PR çalış­malarını nasıl yapıyorsunuz? Bu konuda reklam, iletişim vb çalışmalarınız var mı?

Ar-Ge yatırımlarımızın iletişim çalışmalarını hem sektörel, akademik ca­mialarda sürdürdüğümüz sağlıklı işbirliği ilişkileriyle hem de PR ile devam ettiri­yoruz. Örneğin 2015’teki Ar-Ge Merkezi açılışımızı ulusal basında duyurmuştuk.

Bunun yanı sıra, Ar-Ge ve sanayi sektörün­de bu konudaki gelişmeleri takip etmek için etkili yerel ve uluslararası fuarlar, se­miner ve kongreleri yakından takip ediyor, konuşmacılarla çalışmalarımızı aktarıyor ve sektör gelişmelerini izleme fırsatı buluyo­ruz. Söz gelişi 2016 yılında yaygınlaştırma faaliyetleri kapsamında 21 adet bilimsel yayın/makale/sunum ile adımızı duyurduk. Bunun yanı sıra, etkin kitle iletişim kanal­larında da yer alarak Ar-Ge Merkezimizin ve buradaki faaliyetlerimizin iletişimini gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’deki Ar-Ge potansiyelini artırmak ve gençlerin bu konudaki ilgisini kazan­mak için ne öneriyorsunuz?

Ar-Ge temelde üç farklı uygulamayı bünyesinde barındırır. Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım düşünülmeden, kuramsal veya deneysel çalışmalarla olgu­ların ve gözlemlenebilir durumların altında yatana ilişkin yeni bilgi edinmek amacıyla “Temel Araştırma”. Özgün bilgi üretmeye yönelik olarak “Uygulamalı Araştırma”. Araştırma ve/veya pratik deneyimden edi­nilmiş ve halen var olan bilginin üzerinde yükselen, ancak yeni materyaller, ürünler, devreler üretmeye; yeni süreçler, sistemler hizmetler oluşturmaya veya halen üretilmiş veya oluşturulmuş olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik sistemli çalışmala­rı kapsayan “Deneysel Geliştirme”. Tüm bunların temelinde ise “Neden?” sorusu­nun sorulması yatıyor.

Çeşitli eğitim ve programlarla insanları bu merak duygu­suna çekmek elbette mümkün. Bilhassa çocuklarımıza küçük yaşta neden sorusunu sormayı öğretmemiz hem onların zihinsel gelişimi için, hem de ülkemizin gelecekteki Ar-Ge potansiyelini artırmak için önemli bir rol oynuyor.

Serkan Öztürk Turkcell Müşteri Deneyimi ve Bilgi Teknolojileri G.M.Y.

 Şirketinizin öncelikle dünyada ve ayrıca Türkiye’deki Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Ar-Ge yatırımlarınızın Türkiye’deki pasta payı ne kadar?

Bu nedenle Turkcell Tek­noloji bünyesinde geliştirilen çalışmalar finans, lojistik, imalat ve hizmet sektörleri ile de yakınlık gösteriyor. Son dönemde özellikle mobil ödeme, SIM kart güvenliği ve mobil hücresel ağlarda güvenlik gibi ko­nularda yeni iş potansiyeli yaratacak proje­ler geliştirmeye başladığımızı söyleyebiliriz. Bugünün ağır rekabet koşullarında ayakta kalabilmek ve büyüyebilmek için firmaların ürünlerini, hizmetlerini, iş yapış yöntemle­rini, yapılanmalarını ve sosyal sorumluluk anlayışlarını sürekli olarak değiştirmeleri, farklılaştırmaları ve yenilemeleri gerekiyor.

Telekomünikasyon sektörü küresel bilişim trendleri doğrultusunda artık sadece ses ve data haberleşmesi konusuna odaklan­mıyor. Özellikle önümüzdeki dönemde hayata geçecek 5G teknolojisi ile Internet of Things, Büyük Veri gibi teknolojilerin hayata geçmesinde kilit rol oynuyor. Aynı zamanda Enerji, Dijital Çalışma Alanları, Akıllı Şehirler gibi birçok konunun teme­linde yer alıyor. Turkcell Teknoloji, network ve ICT alanlarında yaptığı çalışmalar ile tüm sektörlere inovatif çözümler sunuyor ve Türkiye’nin dijital dönüşümüne katkı sağlıyor.

Türkiye’nin uluslararası bilişim sektörüne en önemli avantajlarından biri olan eğitimli, genç mühendis kadromuz bu inovasyon alanlarında kendini geliştirme ve projelerini hayata geçirme imkânını yakalıyor.

Hangi uzmanlık alanlarında projeler geliştiriliyor? Bu projeler bağlamında kaç patent sahibisiniz? Ya da uzun vadedeki proje/patent planlarınız ne?

Bugüne kadar gerçekleştirdiği 788 ulusal, 79 uluslararası patent başvuru­suyla Turkcell Teknoloji, Türkiye’nin tekno­lojide tüketen değil, üreten ülke olması için ulusal ve uluslararası alanlarda da Ar-Ge çalışmalarını sürdürüyor. Artık rekabeti yeni ürün ve servislerden çok patentler belirle­meye başladı. 2016 yılında Ar-Ge çalışmaları sonucunda üretilen ve yaklaşık 10 ulusal ve 10 uluslararası patent başvurusuna sahip olan Upcall uygulamamız, arama anında rehberde kayıtlı olmasa da arayanın ismini gösteren, konu ve resim ekleyerek eğlen­celi aramalar yapabileceğiniz, tek adımda grup arama başlatabileceğiniz, bilmediğiniz numaraları da bulup arama imkânı sunan arama deneyimini değiştiren yeni nesil arama uygulaması.

Bununla birlikte yine 2016 yılında geliştirdiğimiz yenilikçi tasarım araçları sunan, herhangi bir internet sitesinde yer alan görseller ve metinlerin yanı sıra akıllı telefon ve tabletlerde bulunan fotoğrafları da düzenlemeye olanak sağlayan, ulusal ve uluslararası patent başvuruları bulunan Cropy uygulaması ve yine patentli olan akıllı cihazlardan çok kolay ve hızlı faks gönderme imkânı sağlayan BiP Akıllı Faks Uygulaması gibi üretilen tüm çözümlerimiz, müşteri ihtiyaçlarından fazlasını sunan, yenilikçi deneyimler yaşatan ve bir operatör uygulamasından ziyade global pazarda konumlanan ürünlerdir.

Turkcell Teknoloji’nin tescillenen yaklaşık 200 patent belgesinin bulunduğu patent duvarımızı yakın bir zaman önce patent ve buluş sahibi mühendislerimizin katılımıyla açtık. ‘İnsan Merkezli Akıllı Toplum’ dönüşü­müne öncü katkı sağlamayı amaçlıyoruz.

Ar-Ge merkezlerinizin Türkiye’deki lokas­yonları ve uzun vadedeki hedefleri neler?

Tek bir alanda bulunan Ar-Ge merkezimizde 700’den fazla tam zamanlı çalışan araştırmacı mühendisimiz bulunu­yor. Her faaliyet döneminde yaklaşık 50 başlık altında yürütülen projelerimiz için mühendislerimiz 1,5 milyon saatten fazla çalışma gerçekleştiriyor. Turkcell Teknoloji Ar-Ge merkezimiz çalışmalarına ilk olarak TÜBİTAK MAM Teknoloji Serbest Bölgesi’nde başladı. Ardından Kartal’da hizmet veren merkezimiz, bugün Küçükyalı’daki 10 bin metrekarelik kapalı alana sahip yeni binasın­da çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.

Üniversiteler ile olan iş birlikleriniz ne durumda?

Turkcell Teknoloji Ar-Ge ve inovasyon süreçlerinde diğer kuruluşlarla yaptığı iş birliklerine büyük önem veriyor. Özellikle üniversitelerle olan ilişkilere ağırlık verilerek üniversitelerde yapılan temel ve uygulamalı düzeydeki araştırmaların Turkcell Teknoloji bünyesine aktarılması ve Türkiye için katma değeri yüksek ürün ve hizmetlere dönüştürülmesi yönünde çalış­malar yapılıyor.

Turkcell Teknoloji 2017 yılında üniversite­lerle yaptığı iş birliklerini zenginleştirmiş ve şu kategorilerde çeşitlendirmiştir;

• Turkcell Teknoloji kampüsünde Türkiye’nin araştırma ve girişimcilik konusunda lider Üniversiteleri ile yapılan “Yerinde Yüksek Lisans ve Doktora Programı”nın kapsamı genişletilmiş, çalışanlara yeni odaklar doğrultusunda uzmanlaşabilecekleri çeşitli programlar açıldı. Bu programlar kapsamında, akademisyenlerle birlik­te yapılacak akademik araştırmaların teşvik edilmesi ve araştırma sonuçlarının

Turkcell Teknoloji bünyesinde hayata geçirilmesi amaçlanıyor.

• Müşteri ekseninde yapılan çalışmalar kapsamında; müşteri bağlılığını ve hizmet kalitesini arttıracak, müşteri deneyimi­ni zenginleştirecek yenilikçi çözümler üzerine çeşitli üniversitelerle ortak AR-GE projeleri başlatıldı.

• Üniversitelerin teknoloji transfer ofisleriyle daha yakın çalışmalar gerçekleştirdi ve ortak araştırma konuları kapsamında, uluslararası ve ulusal proje etkinliği günle­rine birlikte katılım gerçekleştirilerek çok ortaklı AR-GE projelerine birlikte katılım sağlanıyor.

• Üniversiteler ile birlikte patentler, akade­mik ve teknik yayınlar ortaya çıkartılıyor.

• Çeşitli üniversitelerde, teknoloji transferini sağlayan eğitim ve konferanslar veriliyor.

Türkiye’deki Ar-Ge kültürünü ve Ar-Ge teşviklerinin mevcut durumunu nasıl de­ğerlendiriyorsunuz? Destek var elbet ama sizce yeterli mi?

Telekomünikasyon sektörü, eko­nominin büyümesinde, üretim ve verimlilik artışı sağlanmasında kritik rol oynuyor. Son yıllarda sektörde rekabet öncesi iş birliğinin gelişiminin sağlanması, yurt içinde daha fazla Ar-Ge ve inovasyona dayalı tasarım ve üretimin yapılması, üniversite ve sanayi iş birliklerinin desteklenmesi ve uluslararası teşviklerden yararlanmak üzere sağlanan destekler ülkemizin ve sektörün rekabet ko­şullarında daha güçlü büyümesini sağlıyor.

Türkiye bu anlamda geçmişten günümü­ze belirli bir yol kat etmiş olsa da hedefler her geçen gün büyümekte ve büyüyen bu hedeflere ulaşabilmek için kullanılan yöntemler değişiyor. Hedef büyüdükçe ve yöntem değiştikçe daha zorlu rakiplerle rekabet etmek durumunda kalacağız. Bu mücadelede “Dünkü rakiplerimiz kimlerdi, oradan buraya gelmeyi nasıl başardık ve bundan sonra gitmek istediğimiz yoldaki rakiplerimiz kimler olacak ve bunu nasıl başaracağız?” sorularını bilimsel ve uygulanabilir verilerle analiz et­memiz gerekiyor.

Telekomünikas­yon sektörü küresel bilişim trendleri doğrultusunda artık sadece ses ve data haberleşmesi konusuna odak­lanmıyor. Özel­likle önümüzdeki dönemde hayata geçecek 5G tekno­lojisi ile Internet of Things, Büyük Veri gibi teknolojilerin hayata geçmesinde kilit rol oynuyor. Aynı zamanda Enerji, Dijital Çalışma Alanları, Akıllı Şehirler gibi birçok konunun temelin­de yer alıyor. Turkcell Teknoloji, network ve ICT alanlarında yaptığı çalışmalar ile tüm sektörlere inovatif çözümler sunuyor ve Tür­kiye’nin dijital dönüşümüne katkı sağlıyor.

Ar-Ge yatırımlarınızın iletişim ve PR çalış­malarını nasıl yapıyorsunuz? Bu konuda reklam, iletişim vb çalışmalarınız var mı?

Özellikle Ar-Ge alanında yapılan etkinliklere şirket olarak katılım ve des­tek sağlıyoruz. Bu alanda Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen etkinliklerin yanı sıra son olarak geçtiğimiz günlerde Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından düzenle­nen Ar-Ge ve İnovasyon Sergi ve Fuarlarına katıldığımızı söyleyebiliriz.

Bu etkinliklerde Turkcell Teknoloji’nin geliştirdiği ürün servis ve altyapıları sergiliyoruz, diğer Ar-Ge Merkezleri, üniversiteler ve farklı iş ortakları ile bir araya gelerek yeni projeler üretme potansiyeli buluyoruz.

BiP, fizy, TV+, Dergilik, Lifebox, Upcall, Turkcell Akademi, T80 gibi geliştirdiğimiz patentli ürün ve servislerimizin tanıtımları için gazete, dergi, TV ve outdoorlar da ileti­şimler yapıyoruz. Ayrıca yine birçok gazete ve dergiye demeçler vererek yaptığımız Ar-Ge çalışmaları ve ürettiğimiz öncülük ettiğimiz teknolojilerden bahsediyoruz. Bunların dışında diğer Ar-Ge Merkezlerine örnek olabilmek adına uygulamalarımızla ilgili sunumlar yapıyoruz.

Türkiye’deki Ar-Ge potansiyelini artırmak ve gençlerin bu konudaki ilgisini kazan­mak için ne öneriyorsunuz?

Ar-Ge potansiyelinin arttırılması için birçok unsurun bir arada gerçekleşmesi gerekiyor. Bunların en önemlileri yetişmiş insan gücü, üniversitelerde nitelikli akade­mik çalışmalar ve finansal kaynaklara erişim olarak belirtilebilir. Bu unsurların bir arada, birbirleri ile sürekli iletişim içerisinde olması yüksek Ar-Ge potansiyelini doğuruyor.

Gençlerin özellikle uluslararası gelişmeleri yakından takip etmesi gerekiyor. Günümüz­de, dünyanın her yerindeki üniversiteleri, sa­nayideki Ar-Ge uygulamalarını takip etmek çok kolay. Üniversitelerde öğrenim gören gençlerin kitabi bilgilerin dışında, projeler oluşturması, bu projelerini hayata geçirmesi, üniversite içerisindeki akademik çalışmalar kadar, sanayi ile ilişkilerini geliştirmesi gerek­li. Girişimci gençlerin, mevcut olan uygula­maların tekrarı yerine katma değeri yüksek yenilikçi fikirlere odaklanması gerekir.

Bülent Onur Ece Holding CEO’su

Şirketinizin öncelikle dünyada ve ayrıca Türkiye’deki Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Ar-Ge yatırımlarınızın Türkiye’deki pasta payı ne kadar?

Ece Holding olarak 2015 yılında Çorum’daki Sanayi Bakanlığı onaylı tek Ar-Ge merkezini kurduk. Ece Holding Ar-Ge Merkezi, toplamda 1.800 m2 alana ku­rulu, yeni ürün geliştirme merkezinden ileri teknoloji seramik laboratuvarına, geleneksel seramik geliştirme laboratuvarından termal özellikler laboratuvarına ve seramik maki­neleri geliştirme laboratuvarına varıncaya kadar birçok alanda ileri teknoloji üreten bir yapıya sahip. Toplamda 40’a yakın Türk mühendis görev almakta.

Türkiye’de vitrifiye seramik üretimde ciddi bir bilgi birikimine sahibiz. Bu alanda anah­tar fabrika teslimi yapabilecek bir know-how ile çalışıyoruz. Ar-Ge’ye toplam bütçemizde %6 pay ayırıyoruz.

Hangi uzmanlık alanlarında projeler geliştiriliyor? Bu projeler bağlamında kaç patent sahibisiniz? Ya da uzun vadedeki proje/patent planlarınız ne?

AR-GE merkezimizde görev yapan Türk mühendislerimizin uzun süreli uğraşları sonucunda özel bir hammadde ve formüle sahip olan Bioksit Kiremiti ürettik ve bu ürünle Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiş olduk.

Bizim en popüler modelimiz İtalya’da tasarlanan ve İtalya’nın en prestijli yarışma­larından A’Design Award’da ödül kazanan SİENA tipi kiremidimiz. Tasarımından dolayı birçok üstünlüğe sahip olan bu kiremit gerek uzun ömür gerekse estetik açıdan olduğu kadar döşeme kolaylığı açısından da son derece avantajlı bir ürün.

Bu inovasyon ile birlikte Ar-Ge’nin gele­neksel sektörlerde dahi ne kadar önemli olduğunu ortaya koyduk. İnovasyonu sa­dece ileri teknoloji ürünlere dair bir kavram gibi görmenin doğru olmadığını, geleneksel birçok sektörde de inovasyon ile daha kali­teli ve dünya pazarlarında rekabet edecek ürünlere ulaşılabileceğimizi düşünüyoruz.

Türkiye’deki Ar-Ge kültürünü ve Ar-Ge teşviklerinin mevcut durumunu nasıl de­ğerlendiriyorsunuz? Destek var elbet ama sizce yeterli mi?

Milli rekabet gücümüzün artması için teknoloji ve modernizasyon yatırım­larının gerekli olduğu göz ardı edilemez. Özellikle kiremit ve tuğla sektörü geleneksel olarak adlandırılan sektörlerden birisi, böyle söylendiğinde sanki Ar-Ge bu sektörde çok da önemli değil gibi algılanabilir.

Ancak du­rum böyle değil. Ar-Ge çalışmalarıyla gerek üretim metotlarını gerekse ürün kalitele­rini artıran firmalar rekabette birkaç adım birden öne çıkabiliyorlar. Özellikle ürün kalitesinin artışı için yapılan Ar-Ge çalışmala­rının sonucunda ihracat performansınızı da artırma şansı elde ediyorsunuz.

Türkiye vitrifiye seramik alanında Avru­pa’nın en fazla üretim yapan ülkesi. Ülkemiz yakın gelecekte Avrupa’nın üretim merkezi olduğunu daha net ortaya koyacaktır.

Ar-Ge yatırımlarınızın iletişim ve PR çalış­malarını nasıl yapıyorsunuz? Bu konuda reklam, iletişim vb çalışmalarınız var mı?

Bu konuya özel bir reklam çalışması yapmıyoruz. Ancak iletişim çalışmalarımızda teknoloji alanındaki gücümüzü vurguluyo­ruz. Ar-Ge çalışmaları ile hayata geçirdiğimiz yeni ürünler, inovatif yaklaşımımız oluyor. Bu alanda katıldığımız yarışmalar ve aldı­ğımız ödülleri de iletişim çalışmalarımızda kullanıyoruz. Biz Ar-Ge ve teknoloji odaklı bir firmayız ve iletişimimizin temeli de bu kavrama dayanıyor.

 

Dr. Cebrail Taşkın Ar-Ge Uzmanı

Ar-Ge’de üniversite iş birliği önemli

İnovasyon merkezleri ile girişimci, fikir sahipleri, geliştirici ve melek yatırımcıları arasında sinerji oluşturmalı ve yeni ürünleri geliştirecek eko sistem oluşturulmalıdır.

Ar-Ge’de dünyaya göre ne durumdayız? Yurtdışına göre Türkiye’nin Ar-Ge’de özellikle güçlü olduğu alanlar neler?

1980’li yılarda Türkiye’nin gerisinde olan Güney Kore; Samsung, LG, Hyundai, Kia markaları ve yüksek teknolojiye dayalı ihracatı sayesinde ekonomisini büyütmeyi başardı. Bugün Kore ihracatının yüzde 30’unu yüksek teknoloji ürünlerinden sağlıyor. Türkiye’nin ihracatı içinde ileri teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 4 civarındadır.

2016 yılında 104 milyon ton ihracat yapan Türkiye’nin ihracatının Kg fiyatı 1,37 Dolar’dır. 2023 yılı ihracat hedefine ulaşmak için ihracatımızın Kg fiyatını 3 Dolar’a çıkarmamız gerekecek. Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtularak 500 milyar dolarlık ihracata ulaşması ancak yüksek katma değerli ürünler geliştirmekle mümkün olacaktır.

Yüksek teknolojide söz sahibi olmak, uzun soluklu bir iş, ama başarılamayacak bir hedef değildir, tek yapmamız gereken buna uygun bir strateji ve ekosiste-mi oluşturmaktır. Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASE-D)’ in yaptığı Türkiye ArGe ekosistemi anket çalışmasının sonuçlarına göre, kalifiye eleman, pazar potansiyeli, kurumsal ArGe destek mekanizmaları ve personel maliyeti Türkiye’nin güçlü olduğu alanlardır; Ulusal eğitim politikaları, sosyo-kültürel durum, bürokrasi, bilim ve teknoloji politikaları ise gelişmesi gereken alanlar olarak gösterilmiştir.

Peki bu sürece üniversitelerin katkısı yeterli mi?

Üniversitelerin katkısı istenen ve beklenen düzeyin altında, artan üniversite ve fakülte sayısı ve ikinci öğretim nitelikli bireylerin yetiştirilmesini engelliyor. Eğitim çok önemli, okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar olan tüm eğitiminin kalitesini artırmalıyız. Eğitim sistemimizi; düşünen, araştıran, sorgulayan, risk alan, yeni şeyler denemeye ve inovasyona açık olan, başarısız olmaktan korkmayan, yaratıcı ve girişimci bireyler yetiştirecek şekilde yeniden planlamalıyız.

Dünyanın en kaliteli eğitim sistemini inşa etmeli ve muhafaza etmeliyiz. Üniversitelerimizin kalitesini artırmalı, Dünyanın en iyi üniversiteleri arasına sokmalıyız. Her yıl yapılan uluslararası endekste ilk 500’e giren üniversitelerimizle övünmeyi bırakmalı, bu üniversitelerimizin ilk 100’e ilk 50’ye gir-melerini sağlayacak altyapıları ve ortamları oluşturmalıyız.

Üniversiteleriniz bilim ve teknolojide Dünyanın en iyi üniversiteleri ile rekabet edecek konuma gelmelerini sağla-malıyız. Yüksek öğretim sistemimizi gözden geçirerek mümkünse ikinci öğretiminden vazgeçmeliyiz. Öğretim üyesi eksik, laboratuvarları yetersiz ve ülkemizin ihtiyaçları çerçevesinde ihtiyaç duyulmayan bölümleri acilen kapatılmalı, buralara alınacak öğrencileri endüstrinin ihtiyaçları doğrultusunda ara işgücü yetiştiren ön lisans programlarına yönlendirilmelidir.

Üniversite öğretim üyelerinin ders yükünün azaltarak, maksi-mum sayıda araştırma projesi yapmalarını sağlamalıyız. Üniversitelerimizin kalitesini artırmalı, Dünyanın en iyi üniversiteleri arasına sokmalıyız.

Her yıl yapılan uluslararası endekste ilk 500’e giren üniversitelerimizle övünmeyi bırakmalı, bu üniversitelerimizin ilk 100’e ilk 50’ye girmelerini sağlayacak altyapıları ve ortamları oluşturmalıyız.

Özel sektörün Ar-Ge yatırımları hakkında neler söylersiniz?

Dünyadaki gelişmiş ülkelerin Ar-Ge harcamaları dikkatlice incelendiğinde, bu harcamaların 2/3’nün özel sektör tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Türkiye’nin Ar-Ge yoğunluğu oranının %3’e ulaşabilme-si için, özel sektörün Ar-Ge harcamalarını önemli bir miktarda artırması gerekecektir. Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi raporunda özel sektörün etkinliğinin artırılması ve özel sektörün Ar-Ge harcamalarında lokomotif olması amacı belirtilmektedir.

Hali hazırda Türkiye’deki toplam Ar-Ge harca-malarının %50’si devlet, %50 si özel sektör tarafından yapılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde Ar-Ge finansmanının 2/3’ü özel sektör, 1/3 devlet tarafından yapılmaktadır. 2023 hedeflerine ulaşabilmemiz için özel sektörün elini cebine daha fazla atması beklenmektedir.

Devletimizin taşın altına elini koyduğu kadar, özel sektörümüzün de koyması ve benzer fonlarla girişimcilere daha çok destek sağlaması yerinde olacaktır.

Türkiye’deki Ar-Ge potansiyelini artırmak ve gençlerin bu konudaki ilgisini kazan-mak için ne öneriyorsunuz?

 Teknokentler, ArGe ve inovasyon merkezle-rimizi çoğaltmalı, içlerini Ar-Ge yapan, ürün ve teknoloji geliştiren gençler ile doldur-malıyız. Üniversite- Endüsrtri İş birlikleri çok önemli, daha da önem verilmeli, iş birlikleri ortak ürün geliştirecek şekilde güçlendirilmelidir. Girişim sermayesi ile fikri olan gençlere yatırım yapmalıyız.

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok