#8: Tamamen Tesadüf // Pieter Claeys

Ahmet Terzioğlu
Ahmet Terzioğlu
  Şub.22, 2021, 10:51
Sıradanlıktan kaçmanın bir yolu var mı? Elbette var: Dolaşmak. Turlamak. Gezmek. Koşmak. Kaçmak. Navigasyonsuz alıp başını gitmek… Tesadüflere kucak açmak.

Sıradanlıktan kaçmanın bir yolu var mı? Elbette var: Dolaşmak. Turlamak. Gezmek. Koşmak. Kaçmak. Navigasyonsuz alıp başını gitmek… Tesadüflere kucak açmak.

Peki nereye kaçacağız, nasıl kurtulacağız, neyle korunacağız, nerden kapanıyor o kahrolası navigasyon? 

Sorumuzun yanıtı Ursula Leguin’in bir metninde, ona sıkça sorulan bir başka soruda aslında… Soru şu: Fikirlerinizi nereden buluyorsunuz? Soruluşu itibarıyla bile fikirlerin “akış” yönüne dair yanlış bakış açısına sahip bireylerden geldiği belli oluyor. 

“Yazar ya da yazar adaylarının bana çok sık sorduğu bir soru var: Fikirlerinizi nereden buluyorsunuz? Bu soruya Harlan Ellison’ın yıllar önce verdiği harika bir yanıt var. Ellison kendisine bu soru sorulunca postayla Shenectady’deki evine sipariş verdiğini söylüyormuş ve sorusuna postayla sipariş/o zamanın online siparişi yanıtını alanların büyük kısmı nereye sipariş vermeleri gerektiğini soruyormuş. Sadece sonuçlarla ilgilenen, fikirleri bir şekilde bulup ünlü olmak isteyen, yazmanın sırrına erişip her şeyi tek seferde bir formülle çözmek isteyen insanlar Ellison’ın sipariş verdiğini iddia ettiği şirketin adresini öğrenmek istiyorlar.” 

Sorunun başlangıcında nereden buluyorsun, yani bir yolculuk umuduyla başlayan merak avcılığı, bir noktadan sonra postayla ya da günümüz için online sipariş yanıtını aldığında soruyu soran için her şey daha heyecanlı bir hâl alıyor. Fikirlerin kendisine geleceğine dair inanç bu durumun temel kaynağı. Esin perisi motifiyle de anlatılan bu durum, fikirlerin yolculuğunun bize doğru olduğuna dair bir batıl inanca dayanıyor. 

Oysa fikirler posta/online sipariş ya da esin perisi yoluyla… Hiç fark etmez. Size doğru gelmezler. Onları gidip kendiniz bulmalı ve hatta çok daha doğru bir deyişle; onlara denk gelmeli ya da karşılaşmalısınız.

Karşılaşmalar için dolaşmanız, zamanınızın çoğunu geçirdiğiniz fiziksel ya da düşünsel alanları terk etmeniz, alıp başınızı gitmeniz gerekiyor. İşte o alanlarda ve anlarda zaman ve mekân bir araya gelir; “tesadüf” size yardım etmeye daha isteklidir. 

Walter Benjamin’in Flaneur terimiyle literatüre soktuğu kent gezgini, bu tesadüfleri yaşayan, yaratan erken dönem bir yaratıcıdır. Benjamin flaneur’ü şöyle tanımlar: “Flâneur bir kent gezginidir. Kalabalıkları sürükleyen şeylerle ilgilenmez; derdi bambaşkadır rastgele işittiği bir laf sayesinde akla hayale gelmeyecek bir kişiliği hayat onun önüne seriverir. Tıpkı karşılaştığı safiyane bir bakışın, ressamı nicedir düşlediği bir ifadeye uyandırması veya herkese sıradan gelen bir sesin müzisyene ne zamandır aramakta olduğu armoniyi buldurması gibi. En derin düşüncelere dalmış bir filozofa bile, dışardan bir tahrik yararlı olur; fırtınaların denizi dalgalandırması gibi düşünceleri de sallanır durur...” 

Dedektif hassasiyetiyle sokaklarda gezen bu canlı birçok insana göre karşılaşmalara, denk gelmelere, güzel rastlantılara, tatlı tesadüflere daha açıktır. Az önce okuduğum satırlardan geçen “rastgele işitilen bir laf, bir sahne, bir kişi”, bizim dünyamızdan örneklerle çoğaltacak olursak bir içgörü, bir durum, bir sorun, bir tansiyon ya da bir veri bizi en derin düşüncelerden kaçıran bir tesadüf olarak karşımızda belirir. Fırtınadaki denizin dalgalanması gibi düşüncelerimiz sallanır durur. Bu sallantı güzel fikirlerin dipten su yüzüne çıkmasını sağlar.

Karşılaşmanın randevuya, bilinçli bir etkinliğe dönüşebilmesi için elbette biraz tecrübe gerekir. 

Lokal’ın kurucu ortağı ve yaratıcı yönetmeni Ali Göral’ın “Tesadüfle İş birliği” diyerek tanımladığı o sürece adım atanlar, yaşadıkları sallantılarda ortaya çıkan dip tortuları, denk gelişleri anlamlı birer hikâye haline getirebilirler. Bu sallantılarda bazen bir veri, bir içgörü, bir hikâye, bir detay karşınıza çıkar ve rotanız bambaşka bir yönde bile olsa yepyeni bir rota çizer. Tesadüf eseri yaşanan karşılaşma, yeterince hazırlıklıysanız bir iş birliğine dönüşür. 

Tesadüfle karşılaşmak ve dolaşmak gerekir dedik… Bugün bu dolaşmaların çoğu internette gerçekleşiyor. Flaneur yerini Cyberflaneur’e bıraktı. İnternetin keşfetme, enteresan, daha önce bulunmadık yerlere gitme doğasına dair mesajlar çok eskiden beri browser’ların/tarayıcıların isimlerinde saklı. İlk iki majör browser/tarayıcı Internet Explorer ve Netscape Navigator… Explorer kâşife, navigatör ise gezgine bu yüzden göz kırpıyordu.

Hem teknoloji hem post COVID dönemi flaneur’ü cyberflaneur olarak deneyimlemeye bizi mecbur ediyor. Cyberflaneur’ün kendi özüyle ilgili dikkat etmesi gereken şey temelde şu: Sosyal medyanın bizi algoritmalarla kendi balonumuza hapsetmesi yapılan sörfü gerçek bir keşif olmaktan çıkarıyor. Farklı, tesadüfi olanı ortadan kaldırıyor. Bu yüzden başkalarının feed’leri ve kendi feed’imize hapsolmak yerine eski tarz araştırmacı surf yapmaya devam etmek lazım. Yoksa tesadüfi karşılaşma ve keşifler, dolayısıyla artan karşılaşmalarda ne yapacağını bilen bireyin yaratacağı “iş birlikleri” de ortadan kalkar. 

Tıpkı kuşbakışı bir araziyi dolanan biriyle, o arazide kendi ayakları üstünden topografyayı deneyimleyerek yolculuğunu yapan birinin deneyiminin aynı olmaması gibi. Bu tanımlama yine flaneur tanımlamasını yaratan Benjamin’den. “Yolu yürüyerek deneyimleyen kişi yolun neye hükmettiğini deneyimler. Kuşbakışı ise bu deneyimi sunmaz. Daha kolay, daha denenmiş, daha bilinen bir yerde, bir haritada bizi dolandırır. Haritalar bir anlamda evcilleştirilmiş topografyalardır. Keşif, gezginlik böylesi kontrollü alanlarda olası değildir. Bu alanlar ve yolculuklar tesadüflere kapalıdır. 

Bir Cyberflanuer olarak İnternette yaptığınız gündelik surf’ler ve gündüz düşleri görme seansları bu işe yarar aslında. Feedly gibi tool’lar kullanarak kendi surf rotanızı oluşturursunuz. Gündelik takip rutinleriyle “dolanmalarınızın” koordinatlarını belirlersiniz… Zamanla bir rutin oluşur. Tekrara düşmeler baş gösterir. Diğer platformlar algoritmaları nedeniyle sizi bir balon içerisinde dolanmaya iter.  

Rutini aşmak, balonlardan çıkmak gerekir, yeni tamamen tesadüfi karşılaşmaların ve buradan doğacak iş birliklerinin yolunu açar. Rutinden nasıl kaçılır? Birilerinin gündemine nasıl mecbur kalınmaz? 

İlk olarak Letterist International'ın bir üyesi olan Guy Debord tarafından “Theory of the Dérive" (1956)'da öne sürülen bir stratejidir. Debord, dérive'ı "kentsel toplumun koşullarına bağlı bir deneysel davranış modu: çeşitli ortamlardan hızlı geçiş tekniği" olarak tanımlar. Bu, katılımcıların günlük hayatlarını bıraktıkları, genellikle kentsel bir manzara boyunca plansız bir yolculuktur. İlişkiler ve "arazinin çekiciliği ve orada buldukları karşılaşmalar tarafından çizilmelerine izin verin.” (Bu deneyimi günümüzde fiziksel olarak yaşamanızı sağlayan bir uygulama da var. Uygulama random olarak bulunduğunuz lokasyonda kırmızı bir arabayı takip et gibi “tesadüfi” görevler vererek sizi dérive’lere davet ediyor.) 

Tıpkı kariyerinin başlangıcını serbest düşüş, rotasız, özgür bir surf seansı gibi tanımlayan Belçikalı kreatif Pieter Claeys gibi… 

Röportajımızın ilk sorusu “Her şey nasıl başladı?”ya “Tamamen tesadüf” olarak yanıt veren Claeys, kariyerinin Leo Burnett’te art direktörlük stajı yapan bir arkadaşının “couple yazarı olsa işe alınma şansının daha fazla olacağını” düşünmesiyle başlıyor. Sonrasında o da staja başlıyor ve arkadaşının yanında couple olarak ve kariyeri de böylece, tamamen tesadüf bir düşüncenin iş birliği yapılmış bir tesadüfe dönüşmesiyle başlıyor. Ufak birkaç rap yapma denemesi dışında reklamcılıktan önce hiç de yaratıcı bir insan olmadığını ekliyor Claeys. 

Pieter’a göre mükemmel bir fikir ile iyi bir fikir arasındaki fark, mükemmel fikrin unutulmaz bir etki bırakması, hiç beklenmedik anda, anlık bir karşılaşmayla ortaya çıkması ve kendisini fark etmek için çok da fazla çabaya sebep olmaması. 

Tüm olasılıklara açık bir yaratıcı olarak “tecrübeyle” kısıtlı bir yaklaşımla çalışmayan Pieter, gut feeling!’e önem veriyor, kararlarını sezgilerin şekillendirdiğini söylüyor ve en en en en en önemlisi kendi çalışma biçimini “içindeki çocuğun oynamasına izin vermek” olarak tanımlıyor. 

Esin kaynaklarım için bir reklamcı ve ajans söyleyecek olursam: Anselmo Ramos en önemli esin kaynaklarımdan biri, kendisi zaten bütün reklam sektörü için çok çok önemli bir yol gösterici. Ajanslara geldiğimizde ise gerçekten de Virtue Copenhagen çalışmak isteyeceğim bir ajans.   

Ve Pieter’a sorduk: “En iyi işin ya da işlerin hangisi?” Her zaman bir sonraki işin en iyi olması gerektiğini vurgulayan Pieter, bu yüzden de o en iyi işin henüz gelmediğini söyledi. Ancak şu ana kadarki kampanya ve projeleri arasından ikisini bizim için seçti. Bu işlerden ilki Blindmeters, diğeri ise VOO için gerçekleştirdikleri Video Call Art.

 


OVK için hayata geçiriken (Parents of Road Victims) Blindmeters bir ‘don’t text and drive’ kampanyası. Bu kampanya ile çok ama çok gurur duyduğunu söyleyen Pieter, bu brief’e yepyeni bir bakış açısı ve perspektifle birçok yaratıcının emek verdiğini ve sonucun muhteşem bir dijital craft ile olağanüstü güçlü bir hikâyenin bir websitede bir araya geldiği, Belçika’da ve dünyada oldukça ses getiren bir projenin ortaya çıktığını vurguladı. 3 kısa liste, 1 gümüş ve 2 bronz alan bu iş, özellikle dijital craft/yaratıcı veri kullanımı ve tasarım anlamında inanılmaz derecede derinlikli bir hikâye anlatımı sunuyor. 

Dijital ve veriye dayalı bir deneyimden bir outdoor kampanyasına geçiyoruz. 

VOO için yapılan Video Call Art kampanyası… Bu projede donup kalan video call görüntülerinin ekran görüntülerini birer sanat eserine dönüştüren Pieter, yavaş internetin ortaya çıkardığı ve COVID deneyimimiz sırasında hepimizin aşina olduğu o yavaş internet deneyimini yine Blindmeters’te olduğu gibi taze bir deneyimle karşımıza çıkarıyor. Fikrin olması gerektiği gibi bir video call’da doğduğunu vurgulayan Pieter, “herkesin scroll yapıp durduğu bir dünyada 3 saniyelik bir manevrayla mesaj vermek büyük önem taşıyor. Print bence yenilikçi bir gözle ele alındığında bunu yapabilir. Print benim için yeni viral, bu iş de onun önemli bir örneği” diyor.




 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER