Anasayfa Gündem Yalnız Kalmak İstiyoruz ama Yalnız Hissetmek İstemiyoruz
Gündem

Yalnız Kalmak İstiyoruz ama Yalnız Hissetmek İstemiyoruz

Paylaş
Paylaş

Elif Tütüncü

Türkiye’nin Keyif Haritası araştırması, toplumsal ruh hâlimizin ‘birlikte yalnızlık’ paradoksunu gözler önüne seriyor.

Keyfin tarifini araştırmakla kalmayıp yaşatmayı da görev bilen Yemeksepeti, “Türkiye’nin Keyif Haritası”nı açıklamak için bir grup basın mensubunu İzmir’de iki günlük bir basın gezisine davet etti. Tabii bu gezi otelde sunum, arada birkaç soru-cevap gibi kuru kuruya bir davet değil, bizzat araştırma sonuçlarını pekiştiren küçük bir canlandırma gibiydi.

Güne kahveyle başladık, tıpkı katılımcıların bahsettiği gibi. Ardından rota, doğanın içindeki bir konsept restorana doğru devam etti. Restoranın yetiştirdiği taptaze sebzeler ve otlarla yemekler hazırlandı, sonrasında otele döndüğümüzde ise Yemeksepeti uygulamasından kahve sipariş verildi. Akşam, atıştırmalıklar ve çaylar eşliğinde topluca film izlenirken, bazı meslektaşlar “ben odama geçiyorum” diyerek bireysel alanına çekildi. Ertesi sabah yoga yapıldı. Kahvaltı, kalabalık masalarda hep birlikte yenirken, yine birkaç kişi sessizce telefonuna gömüldü. Birlikte ama özgür, kalabalık ama bireysel… Yani tam da raporun özetini, bizzat bizlere yaşatarak verdiler.

İzmir gezisinde tanıklık ettiklerimizle birebir örtüşen bu araştırma, Türkiye’nin ruh hâline, keyif alışkanlıklarına ve duygusal kaçış noktalarına dair oldukça samimi veriler sunuyor.

Yemeksepeti’nin FutureBright Group ile gerçekleştirdiği “Türkiye’nin Keyif Haritası” araştırması, modern bireyselliğimizin oldukça kolektif yaşandığını gösteriyor. Yani hem özgür olmak istiyoruz hem de kalabalığın içinde kaybolmadan birbirimize tutunmak.

FutureBright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula

Araştırmanın detaylarını Yemeksepeti CEO’su Mert Baki ve FutureBright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula’dan dinledik. Sunum sırasında Abdula, Türkiye’nin ruh hâlini adeta bir ressamın titizliğiyle ve bir sosyoloğun derinliğiyle resmetti. Tekrar tekrar vurguladığı çarpıcı bir gözlem vardı:

“Kalabalıktan şikâyetçiyiz. Şehir kalabalığı keyfimizi kaçırıyor ama işin ironik tarafı şu ki; yalnızlığa da pek tahammülümüz yok.”

Mikro hazlara merhaba

Gelelim araştırmanın asıl can alıcı noktalarına… Katılımcıların %59’u “mutlu olmak” gibi büyük ve yorucu bir hedef yerine, “iyi hissetmek” gibi daha mütevazı ve ulaşılabilir bir duygu hâlini tercih ediyor. Artık mutluluk bir kariyer zirvesi, evlilik, çocuk, yazlık üçgeninde değil; akşam 19:00–22:00 arasında içilen bir çayda, sessizce izlenen bir dizide ya da birkaç tuşla kapımıza gelen dürümde saklı.

Araştırma bize diyor ki: Türk halkı büyük hayaller kurmakla uğraşmak yerine küçük keyiflerin peşinde. Ve bu hiç de kötü bir şey değil. Tam tersine, “minimum efor, maksimum konfor” formülüyle hayatta kalmanın yepyeni bir yolunu bulmuş gibiyiz. Uykusuzluk, trafik, uzun mesailer ve ekonomik sarsıntılar arasında bir fincan çayın bu kadar anlam yüklenmesi boşuna değil. Çünkü bazen gerçekten tek ihtiyacımız olan şey… bir yudum huzur.

Yalnız kalınca daralıyoruz, kalabalığa karışınca da boğuluyoruz

Tam anlamıyla sosyal ama bireysel, bireysel ama sosyal bir milletiz. Yalnızken hamburger söylüyoruz, arkadaşlarla toplanınca pizza… Tatlılar mı? Onlar tamamen haz odaklı; moralimiz bozuksa bir dilim, mutluysak iki dilim. Yani resmen ruh hâlimize göre yemek seçiyoruz. Sipariş vermek artık karın doyurmak değil; kendini şımartmanın, ödüllendirmenin, “bir şey yapmadan da iyi hissedebilirim” deme şekli. Nitekim katılımcıların %67’si sipariş sürecinden keyif aldığını, %56’sıysa bunu bilinçli bir keyif anı olarak gördüğünü söylüyor.

Ama işin en güzel tarafı şu çelişkide saklı: Özgür hissetmek hepimiz için en değerli duygu (%93 diyor araştırma). Fakat aynı zamanda arkadaşlarla oturulan sofralar, aileyle yenen yemekler, birlikte izlenen diziler hâlâ vazgeçilmezimiz. Tam anlamıyla birey olamıyoruz ama tamamen kolektif de değiliz. Sanki herkes kendi duygusal alanını çize çize ama yan masaya da göz kırpa kırpa yaşıyor. Bireyselleşirken “birlikte kalmayı” başarabilen ender toplumlarız belki de.

Kalabalıklar keyfimizi kaçırıyor. Hem yalnızız hem de hiç yalnız değiliz.

Meditasyon minderimiz: TV Kanepesi

Batı tarafı hâlâ “self-care” diyip mum yakıp meditasyona otururken, biz çay koyup televizyon karşısına geçiyoruz. Dünya wellness, yoga-mindfulness-detoks ekseninde dönerken, Türkiye çoktan kendi sağlıklı yaşam reçetesini yazmış: Çay, kahve, televizyon ve biraz da kanepe. “Türk usulü huzur protokolü” gibi.

Z kuşağı bile geçmişe özlemle yanıp tutuşuyor. %78’i çocukluğunun bugünden daha keyifli olduğunu söylüyor. Ve bu sadece nostalji değil; belki de o zamanların sade keyiflerinde daha çok “biz” vardı, daha az “koş yetiş, göster, paylaş” baskısı.

Kadınlar ve 25-44 yaş grubuysa keyif işini biraz daha rafine yaşıyor: kişisel bakım, doğada yürüyüş, yeni yerler keşfetme, arkadaşlarla kahkahalı akşamlar… Ama dönüp dolaşıp en çok neyi seviyoruz biliyor musunuz? Ailece doğada olmak. Yani doğayla aramızdaki ilişki de gayet yerli: Instagram’a poz vermekten çok, piknik örtüsünü serip hep beraber çay demlemek üzerine kurulu.

Hazzı tatlılarda arıyoruz 

Tatlılar ülkemizde sadece damaklarımıza ve midelerimize değil, doğrudan ruhlarımıza hitap ediyor. Karnımız aç olmasa bile “bi’ tatlı yesem iyi gelir” diye düşünüyoruz. Araştırma da gösteriyor ki, tatlı tüketimi tamamen duygusal: canımız sıkılınca moral niyetine, başarıdan sonra ödül niyetine, bazen de hiçbir sebep yokken sadece “şımarmak” için. Kimi için huzur birkaç porsiyon künefe, kimi için ise yalnız yenen bir sufle. Ve evet, o sufleyle kendini baş başa bırakanların oranı hiç az değil.

“Keyfin Yerine Gelsin” gibi kısa ama güçlü bir sloganın ardında aslında koca bir davranış haritası yatıyor. Yemeksepeti’nin bu söylemi, yalnızca yaratıcı bir pazarlama hamlesi değil; kullanıcı içgörülerine sıkı sıkıya dayanan, duygusal bağ kurmayı hedefleyen bütüncül bir stratejinin ürünü. Araştırmadan da görebileceğiniz üzere, bu vaat sadece kulağa hoş gelen bir cümle değil, insanların hislerine yanıt veriyor.

Hızlı teslimat kategorisinde hem yerel hem global onlarca oyuncu var. Bu kadar rekabetçi ve kalabalık bir pazarda öne çıkmak; yalnızca siparişi hızlı ulaştırmakla değil, o siparişi anlamlı bir ana dönüştürmekle mümkün. Günün sonunda gelen bir dürümü küçük bir ödüle, yalnız bir akşamda paylaşılan pizzayı duygusal bir eşlikçiye çevirebilmek işin sırrı. Yemeksepeti de konumlandırmasının temelini buraya atıyor: yalnızca sipariş gibi somut bir ihtiyacı karşılamıyor, o ihtiyacın ardında yatan keyif gibi minik ama derin duyguyu da sahipleniyor.

Türkiye: İyi hissetmenin kolektif formülünü bulmuş ülke

Yemeksepeti’nin Keyif Haritası’nın da gösterdiği gibi; mutluluğun ve büyük başarıların değil, keyfin ve küçük kaçamakların peşindeyiz. Bu kaçamakları da kimi zaman kalabalıklar içerisinde sevdiklerimizle kimi zaman ise kendi başımıza yaşamayı tercih ediyoruz. Kendimize ait küçük anlarımız değerli ama hep birlikte nefes aldığımız yerlerde de kendimizi iyi hissediyoruz.

Hiçbir yerde gerçekten yalnız kalamıyoruz, belki de kalmak istemiyoruz. Esasen yalnız olmak değil, yalnız hissetmemek istiyoruz. Kalabalığın içinde kendine ait bir köşe yaratabilen, gürültünün içinde bile iç sesini duyabilen biri için hayat hâlâ gayet keyifli.

Tatlısı da var, huzuru da.

Paylaş

Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler
Gündem

İletişim Dünyasının Acı Kaybı: A. Selim Tuncer hayatını kaybetti

Genna Reklam’ın Kurucusu ve Başkanı A. Selim Tuncer, bir süredir tedavi gördüğü...

Gündem

Watsons Ödülleri Yöneticilerin Rap Performansıyla Renklendi

Watsons’ın 20. yılına denk gelen 11. Watsons Güzellik ve Kişisel Bakım Ödülleri,...

Gündem

1010.istanbul’un İş Modeli, Ecrou’ya Başarı Getirdi

1010.istanbul, Ecrou.com ile geleneksel ajans-marka ilişkisini aşarak “tek ekip” modelini hayata geçirdi....

Gündem

İDA Şeref Kürsüsü’nün Yeni İsmi: Işıl Arıdağ

İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA), sektörün duayen isimlerinden Işıl Arıdağ’ı Şeref Kürsüsü’ne...