Coca-Cola’nın o zamanki pazarlama stratejisi, rakibinden etkilenmişti. Orijinal Coca-Cola’nın formülünün muadiline göre daha az tatlı olması, şirket yöneticileri tarafından dezavantaj olarak algılanmaktaydı. Hâl böyle olunca, 110 senelik koca marka, özünü bozmak zorunda kalacak, toplumun sadece bir kesimine hitap eder hâle gelecekti. Herkes nefret etmişti bu değişimden. Peki Amerikan siyasi dünyası bu devasa kurumsal hatadan ne öğrenebilir?
“Mantığa yatmayan Mantık”
Siyasi kampanya yürütenler seçmenlerin yaşına, sosyal durumuna vb. kavramlara çok fazla takılırlar. Tıpkı pazarlamacıların kullanıcı kategorilerine takılması gibi. Dolayısıyla her ikisi de büyük resmi göremiyor. Human-Centric Marketing (İnsan Merkezli Pazarlama Yaklaşımı) adını verdiğimiz pazarlama stratejisi, 1985’te Coca-Cola’nın kampanyası için çok kullanışlı olabilirdi. Günümüzde böyle bir yaklaşıma sahip olmamız bize birçok konuda, özellikle de siyaset konularında sayısız fırsat sağlayabilir. Bu yöntem, müşteriye daha bütünsel bir yerden baktığı için onun yaşam tarzını anlamaktan öteye gidip artık onun davranışlarını etkileyebiliyor. Coke, IKEA, Danone, P&G gibi büyük markalar, bu derin tüketici anlayışı ve marka katılımını kavramış görünüyor. İnsan Merkezli Pazarlama Yaklaşımı, hem yeni hem de tanınmış markalar için katlanmış büyümeyi teşvik edebilir. Artık insanların yaşına, nerede oturduğuna bakmadan doğrudan insanların nasıl bir hayat yaşadığına bakmamız gerek. İnsanların bir şeyi duygusal sebeplerden aldığını veya yine bu tür sebeplerden birine oy verdiğini biliyoruz. Fakat bu duygusal kararlarını destekleyecek rasyonel sebepler aradığının da farkındayız. Bunun adına “mantığa yatmayan mantık” adını verdik. Yeni kola eski koladan daha lezzetliydi ama dediğim gibi; beni gerçeklerle yormayın. İnsanlar, istemedikleri kadar fazla değişime maruz kaldıkları zaman kendilerini duygusal bir statükonun içinde bulmak ister.
Sadece ABD değil, bütün dünya, siyasal anlamda bu tür nostaljik bir arayışın içinde. Trump’ın çok sevdiği Make America Great Again (Amerika’yı Yeniden Mükemmel Yapalım) sloganı, Amerikan halkını belki de hiç olmadıkları, ancak hayallerindeki o ideal Amerika’ya geri götürüyor. Böylece halk da, Amerika’yı o eski muhteşem (!) hâline getirmek için risk almaya hazır hâle geliyor. Brexit’e de bakabiliriz. Boris Johnson da tıpkı muadili Trump gibi, mevcut statükoya karşı olduğunu, değişimin öncüsü olduğunu iddia edip başa geldi. Buna rağmen her ikisinin de bu kadar çok değişime ayak uydurup -çıkması muhtemel- karışıklıkları önleyebilmelerini kestiremeyiz.
ABD parti ilişkileri, nüfus ve bazı anahtar noktalar
)?$/gm,"$1")],{type:"text/javascript"}))}catch(e){d="data:text/javascript;base64,"+btoa(t.replace(/^(?:)?$/gm,"$1"))}return d}