 6-7 Aralık tarihlerinde marka stratejisti Peter Fisk’in sunumuyla gerçekleştirilen Pazarlama Zirvesi’nin dünyaca ünlü konuşmacıları arasında; tüketici- nin zihnini okuyan, yeryüzünün en etkili pazarlama dâhisi Martin Lindstrom; iş modellerini yeniden tasarlayan finansal deha Mark Zaleski; Bitcoin’i yaratarak dijital paranın geleceğini yazan teknoloji danışmanı Peter Vessenes gibi isimler yer aldı. Zirvede ayrıca; dijitalin ve müzik dünyasının genç lideri Spotify Türkiye Ülke Direktörü Ergül Çivi, yerel üreticiden tüm dünyaya sürdürülebilir tüketimi hede eyen perakende lideri Metro Toptancı Market Türkiye Genel Müdürü Kubilay Özerkan, beyaz eşya ve perakende sektörünün başarılı ismi Vestel Satış Pazarlama Genel Müdürü Ergun Güler, CNN TÜRK Ekonomi Editörü Cem Seymen, GfK Global Marka Stratejisi ve Takibi Direktörü Dr. Oliver Hupp, Lindstrom Company’den Marka Danışmanı Oliver Britz gibi önemli isimler katlı değer yaratmanın sırlarını açıkladı. Pazarlama Zirvesi’nin üç dev ismi köşe yazarımız Martin Linstrom, Peter Fisk ve Mark Ritson ile hem pazarlamaya dair hem de 2016 yılına dair çok keyifi röportajlar gerçekleştirdik.
6-7 Aralık tarihlerinde marka stratejisti Peter Fisk’in sunumuyla gerçekleştirilen Pazarlama Zirvesi’nin dünyaca ünlü konuşmacıları arasında; tüketici- nin zihnini okuyan, yeryüzünün en etkili pazarlama dâhisi Martin Lindstrom; iş modellerini yeniden tasarlayan finansal deha Mark Zaleski; Bitcoin’i yaratarak dijital paranın geleceğini yazan teknoloji danışmanı Peter Vessenes gibi isimler yer aldı. Zirvede ayrıca; dijitalin ve müzik dünyasının genç lideri Spotify Türkiye Ülke Direktörü Ergül Çivi, yerel üreticiden tüm dünyaya sürdürülebilir tüketimi hede eyen perakende lideri Metro Toptancı Market Türkiye Genel Müdürü Kubilay Özerkan, beyaz eşya ve perakende sektörünün başarılı ismi Vestel Satış Pazarlama Genel Müdürü Ergun Güler, CNN TÜRK Ekonomi Editörü Cem Seymen, GfK Global Marka Stratejisi ve Takibi Direktörü Dr. Oliver Hupp, Lindstrom Company’den Marka Danışmanı Oliver Britz gibi önemli isimler katlı değer yaratmanın sırlarını açıkladı. Pazarlama Zirvesi’nin üç dev ismi köşe yazarımız Martin Linstrom, Peter Fisk ve Mark Ritson ile hem pazarlamaya dair hem de 2016 yılına dair çok keyifi röportajlar gerçekleştirdik. Pazarlama Zirvesi’nin önemli konukla- rından biri de köşe yazarımız Martin Linstrom’du. Türkiye’nin küresel marka çıkartmak için çok büyük bir potansiyeli oldu- ğunu belirten yazarımız Lindstrom, “İsveç’in nüfusu 8 milyon ve en iyi 100 marka listesine giren en az 5 markası var. Siz Türkiye’de 80 milyon kişisiniz ve çok daha fazla küresel marka çıkartabilecek güçtesiniz. Türkiye’den çıkan daha fazla global marka görmek isteriz” diye konuştu. Türkiye’nin yaratıcı kaynak başarısına değinen Lindstrom, “Harika reklamlarınız var, hatta sizin yaratıcı kaynaklarınızı başka ülkeler de kullanıyor. Ama önünüzde bir Çin Seddi var gibi. Daha fazla kendinize güvenmeniz gerekiyor, potansiyeliniz yüksek” dedi.
Pazarlama Zirvesi’nin önemli konukla- rından biri de köşe yazarımız Martin Linstrom’du. Türkiye’nin küresel marka çıkartmak için çok büyük bir potansiyeli oldu- ğunu belirten yazarımız Lindstrom, “İsveç’in nüfusu 8 milyon ve en iyi 100 marka listesine giren en az 5 markası var. Siz Türkiye’de 80 milyon kişisiniz ve çok daha fazla küresel marka çıkartabilecek güçtesiniz. Türkiye’den çıkan daha fazla global marka görmek isteriz” diye konuştu. Türkiye’nin yaratıcı kaynak başarısına değinen Lindstrom, “Harika reklamlarınız var, hatta sizin yaratıcı kaynaklarınızı başka ülkeler de kullanıyor. Ama önünüzde bir Çin Seddi var gibi. Daha fazla kendinize güvenmeniz gerekiyor, potansiyeliniz yüksek” dedi. Ama aslında gerçek şu: biz insanız ve pek de mantıklı değiliz. Mantıkla hareket etmiyoruz. Yani etrafınızdaki insanları bir listeden bakıp seçemezsiniz. İnsanları tablolaştıramazsınız. Mesela bir excel tablosundan seçtiğiniz sevgiliniz olmamıştır. Büyük veriye o kadar daldık ki, asıl ayrıntıyı insanı unuttuk. İnsanları unuttuğumuz bir gerçek. Küçük veriler tamamen insanların hayatlarıyla ilgili önemsiz gibi görünen gözlemleri elde etmekle ilgili. Bu veriler, aslında kim olduğumuza dair bir hikaye anlatır. Hipotez oluşturabileceğinizi bildiğiniz zaman büyük verileri de kullanabilirsiniz. Küçük verilerle ilgili en temel görüş, dünyaya şunları söylemektir: “Uyanın! Gerçek dünyaya girin, tüketicilerin evlerine girin. Küçük veriler aramaya başlayın. Daha sonra büyük veriler ile ilgilenirsiniz. Ama gerçek olmayı unuttunuz.”
Ama aslında gerçek şu: biz insanız ve pek de mantıklı değiliz. Mantıkla hareket etmiyoruz. Yani etrafınızdaki insanları bir listeden bakıp seçemezsiniz. İnsanları tablolaştıramazsınız. Mesela bir excel tablosundan seçtiğiniz sevgiliniz olmamıştır. Büyük veriye o kadar daldık ki, asıl ayrıntıyı insanı unuttuk. İnsanları unuttuğumuz bir gerçek. Küçük veriler tamamen insanların hayatlarıyla ilgili önemsiz gibi görünen gözlemleri elde etmekle ilgili. Bu veriler, aslında kim olduğumuza dair bir hikaye anlatır. Hipotez oluşturabileceğinizi bildiğiniz zaman büyük verileri de kullanabilirsiniz. Küçük verilerle ilgili en temel görüş, dünyaya şunları söylemektir: “Uyanın! Gerçek dünyaya girin, tüketicilerin evlerine girin. Küçük veriler aramaya başlayın. Daha sonra büyük veriler ile ilgilenirsiniz. Ama gerçek olmayı unuttunuz.” Yani teorik olarak sizin on kat fazlasına sahip olmanız gerekir. Bence yurt dışına açıldığı- nızda nedense kendinize inanmıyorsunuz. Bu gerçekten utanç verici, çünkü şunu açıkça söylemem gerekir; ben gerçekten çoğu marka ve ürününüzü oldukça kaliteli buluyorum. Bunu nezaketen söylemiyorum. Bence artık pazarlama ekiplerinizin uyanıp, yurt dışına çıkmalarının -ülkeden taşınsınlar demiyorum bakın, yurt dışına çıksınlar diyorum- ve markanızı ihraç etmek için fırsatları değerlendirmelerinin zamanı geldi. Aynı zamanda markanızın dili tamamen İngilizce olmalı. Türkçe dilinde faaliyet gösteremezsiniz. Lego gibi, Lego bir Danimarka markası ancak yurt dışında Danca faaliyette bulunmuyor ya da mesela Nestle, Nestle de işlerini Almanca yürütmüyor. Bence sizde “Hayır, sadece Türkçe kullanarak da işlerimizi yürütebiliriz.” diye inanma yatkınlığı söz konusu, ancak bu artık işe yaramıyor. Sanırım size verebileceğim en önemli tavsiye şu: sınırlarınızı aşın, Türkiye dışındaki mekanizmayı kavrayın, ondan sonra yol haritası oluşturmaya başlayın; şu anda ihtiyacınız olan bu.Bugüne kadar herhangi bir Türk markasıyla çalıştınız mı?Hayır, henüz çalışmadım. Turkcell birkaç yıl önce benimle iletişime geçti ama birlikte çalışmadık. Ancak sunumlarımda Turkcell’den çok örnek verdim.2016 yılını geride bırakıyoruz. 2016’nın sizce en iyi markası hangisiydi?Hmm, Lego olmalı. Evet çünkü Lego bu yıl oldukça iyi işler yaptı. Yepyeni bir dizi ürün geliştirdi, hedef kitleyi yakalama konusunda inanılmaz bir performans sergiledi. Sizin de bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm zamanların en çok satan ikinci filmini yaptı. Bu nedenle, Lego oldukça iyiydi, muhtemelen 2016’nın bir numaralı markası olarak Lego’yu seçerdim. Apple demeyeceğim çünkü şu anda düşüşteler, Samsung da demeyeceğim çünkü onlar da şu anda kesinlikle düşüşte. Dünya çapında tanıdığımız markaların çoğu düşüşte.
Yani teorik olarak sizin on kat fazlasına sahip olmanız gerekir. Bence yurt dışına açıldığı- nızda nedense kendinize inanmıyorsunuz. Bu gerçekten utanç verici, çünkü şunu açıkça söylemem gerekir; ben gerçekten çoğu marka ve ürününüzü oldukça kaliteli buluyorum. Bunu nezaketen söylemiyorum. Bence artık pazarlama ekiplerinizin uyanıp, yurt dışına çıkmalarının -ülkeden taşınsınlar demiyorum bakın, yurt dışına çıksınlar diyorum- ve markanızı ihraç etmek için fırsatları değerlendirmelerinin zamanı geldi. Aynı zamanda markanızın dili tamamen İngilizce olmalı. Türkçe dilinde faaliyet gösteremezsiniz. Lego gibi, Lego bir Danimarka markası ancak yurt dışında Danca faaliyette bulunmuyor ya da mesela Nestle, Nestle de işlerini Almanca yürütmüyor. Bence sizde “Hayır, sadece Türkçe kullanarak da işlerimizi yürütebiliriz.” diye inanma yatkınlığı söz konusu, ancak bu artık işe yaramıyor. Sanırım size verebileceğim en önemli tavsiye şu: sınırlarınızı aşın, Türkiye dışındaki mekanizmayı kavrayın, ondan sonra yol haritası oluşturmaya başlayın; şu anda ihtiyacınız olan bu.Bugüne kadar herhangi bir Türk markasıyla çalıştınız mı?Hayır, henüz çalışmadım. Turkcell birkaç yıl önce benimle iletişime geçti ama birlikte çalışmadık. Ancak sunumlarımda Turkcell’den çok örnek verdim.2016 yılını geride bırakıyoruz. 2016’nın sizce en iyi markası hangisiydi?Hmm, Lego olmalı. Evet çünkü Lego bu yıl oldukça iyi işler yaptı. Yepyeni bir dizi ürün geliştirdi, hedef kitleyi yakalama konusunda inanılmaz bir performans sergiledi. Sizin de bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm zamanların en çok satan ikinci filmini yaptı. Bu nedenle, Lego oldukça iyiydi, muhtemelen 2016’nın bir numaralı markası olarak Lego’yu seçerdim. Apple demeyeceğim çünkü şu anda düşüşteler, Samsung da demeyeceğim çünkü onlar da şu anda kesinlikle düşüşte. Dünya çapında tanıdığımız markaların çoğu düşüşte.Yılın ismi ELON MUSK, yılın markası SNAPCHAT
 Öncelikle şunu sormak istiyorum: Türk markaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Genel olarak dünya çapında bulunduğumuz konum hakkında düşünceniz nedir? Örneğin, marka değeri listesinde oldukça kötü bir noktadayız, bu konuda ne düşünüyorsunuz?Çoğu Türk markasının bu kadar yerel olmasını ilginç buluyorum, çoğu Türk markası sadece Türkiye’ye yönelik olarak oluşturulmuş. Global marka olarak değil. Yani kendi ülkelerinde çok güçlüler ancak ihracatlarının yapılması, başka yerlere götürülmesi kolay değil; Arçelik bu durumun iyi bir örneği, yurt dışına açılabilmek için Beko adı altında ikinci bir marka kullanmaları gerekiyordu. İlginç olan şey şu: markalar tamamen müşteriyle bağlantı kurmakla ilişkilidir, Türk markalarının da müşterileriyle oldukça güçlü bir bağlantısı var ama yeni pazarlara girmek istediklerinde biraz dil, biraz da kültür farklılıklarından dolayı bunu daha zor buluyorlar. Yani bence bu ciddi bir zorluk, ama aynı zamanda bir fırsat. Sadece Türkiye pazarında değil, dünyada da büyümeye elverişli olabilecek şekilde markanızı nasıl geliştirebileceğinizi düşünmek bir fırsat.
Öncelikle şunu sormak istiyorum: Türk markaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Genel olarak dünya çapında bulunduğumuz konum hakkında düşünceniz nedir? Örneğin, marka değeri listesinde oldukça kötü bir noktadayız, bu konuda ne düşünüyorsunuz?Çoğu Türk markasının bu kadar yerel olmasını ilginç buluyorum, çoğu Türk markası sadece Türkiye’ye yönelik olarak oluşturulmuş. Global marka olarak değil. Yani kendi ülkelerinde çok güçlüler ancak ihracatlarının yapılması, başka yerlere götürülmesi kolay değil; Arçelik bu durumun iyi bir örneği, yurt dışına açılabilmek için Beko adı altında ikinci bir marka kullanmaları gerekiyordu. İlginç olan şey şu: markalar tamamen müşteriyle bağlantı kurmakla ilişkilidir, Türk markalarının da müşterileriyle oldukça güçlü bir bağlantısı var ama yeni pazarlara girmek istediklerinde biraz dil, biraz da kültür farklılıklarından dolayı bunu daha zor buluyorlar. Yani bence bu ciddi bir zorluk, ama aynı zamanda bir fırsat. Sadece Türkiye pazarında değil, dünyada da büyümeye elverişli olabilecek şekilde markanızı nasıl geliştirebileceğinizi düşünmek bir fırsat. 
 Ülker hakkında ne düşünüyorsunuz? Ülker English Biscuits’i ve Godiva’yı satın aldı. Büyüme elde etmek için global markaları satın almak etkili bir strateji mi?Ülker sizin markanız, daha sonra United Biscuits’i aldınız, daha sonra Godiva Chocolates ve DeMet’s’i de aldınız. Yani Ülker’in hamleleri, öncelikle portföy markaları nasıl alacağımızı, daha sonra bu markaları dünyanın farklı yerlerine nasıl ulaştıracağımızı gösteriyor. Ülker’in tek başına yeterli olmayacağı ortada, dünyanın diğer bölgelerine ulaşabilmek için başka markalara da ihtiyaçları var. Ayrıca unutmamamız gerekir, konu sadece ürünler değil, konu markalar. Markalar ürünlerden ayrıdır. Yani McVitie’s, Godiva gibi markaları dünyanın başka bölgelerine nasıl ulaştırabileceğinize kafa yormakla alakalı. Godiva dünyanın farklı yerlerine ulaştırabilme açısından çok iyi bir marka. Bu açıdan iyi bir marka olmasının sebebi yalnızca ürünleri değil, aynı zamanda Godiva kahve dükkanları ve kafeleriyle bunun bir hizmet olması; yani bu, lüks bir lezzet olduğu anlamına geliyor. Godiva dünyanın farklı yerlerine ulaştırılması açısından harika bir marka, dolayısıyla ben de Ülker’in, farklı markaları bir araya getirecek, bu markaları farklı müşterilere ve dünyanın farklı bölgelerine ulaştıracak oldukça iyi bir stratejisinin olduğunu düşünüyorum.
Ülker hakkında ne düşünüyorsunuz? Ülker English Biscuits’i ve Godiva’yı satın aldı. Büyüme elde etmek için global markaları satın almak etkili bir strateji mi?Ülker sizin markanız, daha sonra United Biscuits’i aldınız, daha sonra Godiva Chocolates ve DeMet’s’i de aldınız. Yani Ülker’in hamleleri, öncelikle portföy markaları nasıl alacağımızı, daha sonra bu markaları dünyanın farklı yerlerine nasıl ulaştıracağımızı gösteriyor. Ülker’in tek başına yeterli olmayacağı ortada, dünyanın diğer bölgelerine ulaşabilmek için başka markalara da ihtiyaçları var. Ayrıca unutmamamız gerekir, konu sadece ürünler değil, konu markalar. Markalar ürünlerden ayrıdır. Yani McVitie’s, Godiva gibi markaları dünyanın başka bölgelerine nasıl ulaştırabileceğinize kafa yormakla alakalı. Godiva dünyanın farklı yerlerine ulaştırabilme açısından çok iyi bir marka. Bu açıdan iyi bir marka olmasının sebebi yalnızca ürünleri değil, aynı zamanda Godiva kahve dükkanları ve kafeleriyle bunun bir hizmet olması; yani bu, lüks bir lezzet olduğu anlamına geliyor. Godiva dünyanın farklı yerlerine ulaştırılması açısından harika bir marka, dolayısıyla ben de Ülker’in, farklı markaları bir araya getirecek, bu markaları farklı müşterilere ve dünyanın farklı bölgelerine ulaştıracak oldukça iyi bir stratejisinin olduğunu düşünüyorum. Sizden bir marka seçmenizi istesem, yılın markası hangi marka olurdu?Snapchat. Çünkü Snapchat katlanarak büyüdü. Yeni nesli diğer bütün sosyal medya unsurlarından çok daha derinden yakaladı. Sadece yazışmanın yeterli olmadığını, insanların görsel olarak çalıştığını fark etti. Google Glass akıllı gözlük geliştirmeye çalışmakla üç yıl harcarken, Snapchat buna sadece üç ayını ayırdı. Snapchat Spectacles, Google Glass’ı resmen solladı. Çok kısa bir süre.Peki ya yılın CEO’su?Elon Musk, çünkü fikri mülkiyetini vermenin kazanmak için daha başarılı bir yol olduğunun farkında. Tesla’yla fikri mülkiyetinin, patentlerinin çoğunu diğer şirketlere verdi. Neden peki? Çünkü diğer bütün elektrikli arabaların onun şarj sistemini kullanmasını istiyor. Hyperloop’u geliştirecek teknolojinin büyük bir kısmını paylaştı. Hyperloop’u biliyorsunuz, değil mi?
Sizden bir marka seçmenizi istesem, yılın markası hangi marka olurdu?Snapchat. Çünkü Snapchat katlanarak büyüdü. Yeni nesli diğer bütün sosyal medya unsurlarından çok daha derinden yakaladı. Sadece yazışmanın yeterli olmadığını, insanların görsel olarak çalıştığını fark etti. Google Glass akıllı gözlük geliştirmeye çalışmakla üç yıl harcarken, Snapchat buna sadece üç ayını ayırdı. Snapchat Spectacles, Google Glass’ı resmen solladı. Çok kısa bir süre.Peki ya yılın CEO’su?Elon Musk, çünkü fikri mülkiyetini vermenin kazanmak için daha başarılı bir yol olduğunun farkında. Tesla’yla fikri mülkiyetinin, patentlerinin çoğunu diğer şirketlere verdi. Neden peki? Çünkü diğer bütün elektrikli arabaların onun şarj sistemini kullanmasını istiyor. Hyperloop’u geliştirecek teknolojinin büyük bir kısmını paylaştı. Hyperloop’u biliyorsunuz, değil mi?Marka değer araştırmaları saçmalık
 Bugünkü konuşmanızın ana fikrinden, başlıklarından bize ve okuyucularımıza bahseder misiniz?Ana fikir üstel büyümeydi, bu konuyu konuştuk. Üstel büyüme önemli bir şey, özellikle Türkiye’de. Üstel büyüme elde etmek için şirket içinde pek çok şeyi büyütmemiz gerektiğini düşünürseniz, bu büyük bir hata olur. Aslında durum bunun tam tersi; bize, kendi içimizde en iyi büyümeyi sağlayan unsurlara baktığınızda, bunun genellikle “bazı şeyleri azaltmak” olduğunu görürsünüz. Daha az hede eme, daha az karışıklık, daha az ürün, daha az marka… Konuşmamda üzerinde durduğum nokta aslında buydu. Konuşmamda vurguladığım nokta şu: “Şirketi büyütelim ama bunu, şirkette bazı şeyleri azaltarak yapalım.”
Bugünkü konuşmanızın ana fikrinden, başlıklarından bize ve okuyucularımıza bahseder misiniz?Ana fikir üstel büyümeydi, bu konuyu konuştuk. Üstel büyüme önemli bir şey, özellikle Türkiye’de. Üstel büyüme elde etmek için şirket içinde pek çok şeyi büyütmemiz gerektiğini düşünürseniz, bu büyük bir hata olur. Aslında durum bunun tam tersi; bize, kendi içimizde en iyi büyümeyi sağlayan unsurlara baktığınızda, bunun genellikle “bazı şeyleri azaltmak” olduğunu görürsünüz. Daha az hede eme, daha az karışıklık, daha az ürün, daha az marka… Konuşmamda üzerinde durduğum nokta aslında buydu. Konuşmamda vurguladığım nokta şu: “Şirketi büyütelim ama bunu, şirkette bazı şeyleri azaltarak yapalım.” Sizin profesör olduğunuzu da biliyoruz. Akademik alanla iletişim sektörü arasındaki farktan ve akademik alandaki eksikliklerden bize biraz bahseder misiniz?Güzel soru. Markalama alanında eğitimsiz uzmanlarımızın olması şu anda sektör için ciddi bir problem. Ayrıca bu uzmanlarımız tanınan İnternet ünlüleri. Gary Vaynerchuk, Garyvee’yi tanıyor musunuz?Şarap işiyle uğraşan mı?Evet o, bu şarap işiyle uğraşan Gary, sosyal medya fenomeni ve markalaştırma alanında dünya çapında en ünlü kişi oldu. Bu alanda oldukça iyi, çok da zeki, hem de pazarlama alanında hiçbir eğitimi yok. Ancak böyle in- sanlardaki problem, pazarlamanın sadece iletişimden ibaret olduğunu söyleyip durmaları. Aslında pazarlama ve markalaştırmanın sadece %10’u iletişim, bir de diğer unsurlardan oluşan %90’lık bir kısım var: strateji, dağıtım, fiyatlandırma, ürün vs. Pratik dünyanın büyük problemi ise insanların dijital pazarlamaya olan aşkı. Ancak pazarlamanın geri kalan kısmını kaçırıyorlar. Akademik alanda ise asıl problem, akademisyenlerin pazarlama dünyasında olup bitenlerden tamamen habersiz olması. Bana göre her ikisi de ciddi problemler, çünkü profesörlerin sektör konusunda hiçbir fikri yok. Siz de fark etmişsinizdir, çoğu pazarlama profesörüyle ilgili problem, bu insanların büyük bir kısmının hiç pazarlama yapmamış olması.
Sizin profesör olduğunuzu da biliyoruz. Akademik alanla iletişim sektörü arasındaki farktan ve akademik alandaki eksikliklerden bize biraz bahseder misiniz?Güzel soru. Markalama alanında eğitimsiz uzmanlarımızın olması şu anda sektör için ciddi bir problem. Ayrıca bu uzmanlarımız tanınan İnternet ünlüleri. Gary Vaynerchuk, Garyvee’yi tanıyor musunuz?Şarap işiyle uğraşan mı?Evet o, bu şarap işiyle uğraşan Gary, sosyal medya fenomeni ve markalaştırma alanında dünya çapında en ünlü kişi oldu. Bu alanda oldukça iyi, çok da zeki, hem de pazarlama alanında hiçbir eğitimi yok. Ancak böyle in- sanlardaki problem, pazarlamanın sadece iletişimden ibaret olduğunu söyleyip durmaları. Aslında pazarlama ve markalaştırmanın sadece %10’u iletişim, bir de diğer unsurlardan oluşan %90’lık bir kısım var: strateji, dağıtım, fiyatlandırma, ürün vs. Pratik dünyanın büyük problemi ise insanların dijital pazarlamaya olan aşkı. Ancak pazarlamanın geri kalan kısmını kaçırıyorlar. Akademik alanda ise asıl problem, akademisyenlerin pazarlama dünyasında olup bitenlerden tamamen habersiz olması. Bana göre her ikisi de ciddi problemler, çünkü profesörlerin sektör konusunda hiçbir fikri yok. Siz de fark etmişsinizdir, çoğu pazarlama profesörüyle ilgili problem, bu insanların büyük bir kısmının hiç pazarlama yapmamış olması. Evet!Saçmalık değil mi? Cümlelerimi alıntılarsanız mutlu olurum. İyi bir üniversiteye gidecekseniz ya da gidiyorsanız, bilmiyorum, mesela bir cerrahi profesöründen cerrahi eğitim aldığınızda, bu adam veya kadın 20 yıldır cerrahlık yapıyordur ve üniversitede profesörlük yaparken bir yandan cerrahlık yapmaya da devam ediyordur. Gidip Amerika’da pazarlama alanında MBA yaparsanız, her 10 programdan 9’unda, hayatında bir gün bile pazarlama yapmamış birinden eğitim alırsınız. Bu çok kötü bir şey. Yani elimizde olanlar: pazarlamayı iletişime indirgeyerek yüzeysel yaklaşan dijital pazarlama uzmanları ve sektörde olup bitenler konusunda en ufak bir fikre sahip olmayan pazarlama akademisi. Yerinde bir pazarlama terimi kullanmak gerekirse, işte bu yüzden patlıyoruz.
Evet!Saçmalık değil mi? Cümlelerimi alıntılarsanız mutlu olurum. İyi bir üniversiteye gidecekseniz ya da gidiyorsanız, bilmiyorum, mesela bir cerrahi profesöründen cerrahi eğitim aldığınızda, bu adam veya kadın 20 yıldır cerrahlık yapıyordur ve üniversitede profesörlük yaparken bir yandan cerrahlık yapmaya da devam ediyordur. Gidip Amerika’da pazarlama alanında MBA yaparsanız, her 10 programdan 9’unda, hayatında bir gün bile pazarlama yapmamış birinden eğitim alırsınız. Bu çok kötü bir şey. Yani elimizde olanlar: pazarlamayı iletişime indirgeyerek yüzeysel yaklaşan dijital pazarlama uzmanları ve sektörde olup bitenler konusunda en ufak bir fikre sahip olmayan pazarlama akademisi. Yerinde bir pazarlama terimi kullanmak gerekirse, işte bu yüzden patlıyoruz. Avustralya’da TV reklamcılığına yapılan son on yıllık grafiği size gösterebilirim, tam olarak böyle, dümdüz. Ama bunu Avustralyalı pa- zarlamacılara göstersem bunun neden böyle olduğuna dair bana saçma sebepler sunarlar. İşte bu gerçek ötesi. Evet. Ya da ben onlara sosyal medyanın böyle dümdüz bir grafiği olduğunu gösteren veriler sunsam, “hayır öyle değil, böyle” derler. Örneğin Avustralya’da ortalama bir Avustralyalı sosyal medya üzerinden bir markayı takip eder. Yalnızca bir marka. Bu arada, burada da aynı şey geçerli. Ama bu veri paylaşılmaz. Bence araştırmadan gittikçe daha fazla kaçınılıyor, bu büyük bir problem, çünkü biz işimize araştırmayla başlamazsak pazarlamada hiçbir şey yapamayız.2016’nın son günlerindeyiz. Bir sıralama yapacak olsanız, gönlünüzden geçen en iyi markaları nasıl sıralardınız?Benim gönlümden! Güzel soru. Benim şahsi marka değerlememi mi soruyorsunuz? Ee, evet, sıralayayım. Yani şimdi size, bana göre en iyi 5 markayı söyleyeceğim. Bir numara Porsche. Çok yakın zamanda yeni bir Porsche aldım. Porsche’mle çok mutluyum. Porsche bana hitap ettiği için bir numara o olurdu. İki numara Dom Perignon olurdu çünkü hala çok iyi bir seri. Çok fazla içemiyorum. Çok pahalı, ama içebildiğim zamanlarda gerçekten çok keyif alıyorum. Üç numara bir Avustralya markası olan RM Williams olurdu. Bunlar çok ünlü botlar, Avustralya’da çok az marka kaliteli kanguru botları üretiyor. Çok iyi bir marka, RM Williams iyi bir marka. Dört numara Hennessy olurdu çünkü Hennessy’i seviyorum. İyi bir marka. Beş numara… Hadi bir marka daha… Apple demek istemiyorum çünkü Apple’ı pek sevmiyorum. Sevdiğim bir marka daha, sevdiğim marka, evet, Contus. Buraya 28 saat Contus’la uçtum ve çok iyi buldum, 5 numa- raya Contus’u seçmek istiyorum. Benim en iyi 5 markam bunlar işte. Ama bu sunulan marka değer listelerine dikkat ediyorsunuz, değil mi? Onlar saçmalık.Neden saçmalık?Tamamen saçmalık. Interbrand’in, BrandZ’in ve Brand Finance’in başkanlarıyla konuştum. Bu konuyu geçen yıl tartıştık biz. Ben değerleme tablolarının saçma olduğunu, çünkü araştırmaya değil, saçmalıklara dayalı tablolar olduklarını öne sürdüm. Varyasyonlara bakın, değerlemelerdeki farklara bakın, mesela Apple, üç değerleme şirketine bakın, Apple’ın değeri için yazdıklarına bakın. Evet. Interbrand ve Brand Finance arasındaki fark 100 milyar dolardan fazla. Saçmalık. Öyle değil mi? Bazı farklar olmalı tabi ama 100 milyar dolar?! Çok fazla. İşte bu yüzden saçma olduğunu düşünüyorum.
Avustralya’da TV reklamcılığına yapılan son on yıllık grafiği size gösterebilirim, tam olarak böyle, dümdüz. Ama bunu Avustralyalı pa- zarlamacılara göstersem bunun neden böyle olduğuna dair bana saçma sebepler sunarlar. İşte bu gerçek ötesi. Evet. Ya da ben onlara sosyal medyanın böyle dümdüz bir grafiği olduğunu gösteren veriler sunsam, “hayır öyle değil, böyle” derler. Örneğin Avustralya’da ortalama bir Avustralyalı sosyal medya üzerinden bir markayı takip eder. Yalnızca bir marka. Bu arada, burada da aynı şey geçerli. Ama bu veri paylaşılmaz. Bence araştırmadan gittikçe daha fazla kaçınılıyor, bu büyük bir problem, çünkü biz işimize araştırmayla başlamazsak pazarlamada hiçbir şey yapamayız.2016’nın son günlerindeyiz. Bir sıralama yapacak olsanız, gönlünüzden geçen en iyi markaları nasıl sıralardınız?Benim gönlümden! Güzel soru. Benim şahsi marka değerlememi mi soruyorsunuz? Ee, evet, sıralayayım. Yani şimdi size, bana göre en iyi 5 markayı söyleyeceğim. Bir numara Porsche. Çok yakın zamanda yeni bir Porsche aldım. Porsche’mle çok mutluyum. Porsche bana hitap ettiği için bir numara o olurdu. İki numara Dom Perignon olurdu çünkü hala çok iyi bir seri. Çok fazla içemiyorum. Çok pahalı, ama içebildiğim zamanlarda gerçekten çok keyif alıyorum. Üç numara bir Avustralya markası olan RM Williams olurdu. Bunlar çok ünlü botlar, Avustralya’da çok az marka kaliteli kanguru botları üretiyor. Çok iyi bir marka, RM Williams iyi bir marka. Dört numara Hennessy olurdu çünkü Hennessy’i seviyorum. İyi bir marka. Beş numara… Hadi bir marka daha… Apple demek istemiyorum çünkü Apple’ı pek sevmiyorum. Sevdiğim bir marka daha, sevdiğim marka, evet, Contus. Buraya 28 saat Contus’la uçtum ve çok iyi buldum, 5 numa- raya Contus’u seçmek istiyorum. Benim en iyi 5 markam bunlar işte. Ama bu sunulan marka değer listelerine dikkat ediyorsunuz, değil mi? Onlar saçmalık.Neden saçmalık?Tamamen saçmalık. Interbrand’in, BrandZ’in ve Brand Finance’in başkanlarıyla konuştum. Bu konuyu geçen yıl tartıştık biz. Ben değerleme tablolarının saçma olduğunu, çünkü araştırmaya değil, saçmalıklara dayalı tablolar olduklarını öne sürdüm. Varyasyonlara bakın, değerlemelerdeki farklara bakın, mesela Apple, üç değerleme şirketine bakın, Apple’ın değeri için yazdıklarına bakın. Evet. Interbrand ve Brand Finance arasındaki fark 100 milyar dolardan fazla. Saçmalık. Öyle değil mi? Bazı farklar olmalı tabi ama 100 milyar dolar?! Çok fazla. İşte bu yüzden saçma olduğunu düşünüyorum.LC Waikiki’den yeni ayakkabı mağaza zinciri: LCW Steps
LC Waikiki, Türkiye ve yurt dışında LCW Steps markası ile ayakkabı mağazacılığına...
Mango’dan Second Chances kampanyası
Mango, Second Chances projesi kapsamında mağazalarında toplanan giysilerin geri dönüştürülmüş elyaflarından yapılan...
COVID-19 döneminde müşteri sadakati nasıl artırılır?
Tüm dünyada günlük hayatı ve alışkanlıkları değiştiren COVID-19 salgını, markalar özelinde de...
Başakşehir FK’dan ücretsiz sertifika programı
İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü, yenilikçi futbol yönetimi anlayışıyla futbolun gelecekteki liderlerini ve...
 


 
                             
                                




 


