Sinem Mercan
Ülkemizde sudan sonra en sık tüketilen içecek olan çay, hayatımızın her anında kendine yer buluyor. Güne başlarken, gün arasında ve günü noktalarken onunlayız. Sıcak yaz aylarında bile vazgeçemiyoruz ondan.
Biz millet olarak Türk çayına aşığız ancak diğer milletleri de aşık edebiliriz. Dünyada kimyasal ilaçlama yapılmayan tek çay olan Türk çayı, bu yönüyle dünyanın en sağlıklı ve en organik çayı olma özelliğini taşıyor. Üretimdeki bu ayrıcalığı sebebiyle Türk çayı, iyi bir tanıtımla bir dünya markası olabilecek potansiyele sahip. Biz de The Brand Age olarak bu sayımızda çay sektöründe markalaşmayı masaya yatırdık. Sektörün önemli temsilcileri sektördeki sorunları ve yapılması gerekenleri anlatırken, çay markaları ise markalaşmaya yönelik yaptıkları çalışmalar ve stratejilerine dair önemli bilgiler verdi.
Günün her saatinde zevkle içtiğimiz çay, işlenmiş bitki yapraklarının kaynatılması veya haşlanmasıyla elde ediliyor. Çay çalısına 1753 yılından beri bilimsel olarak ‘Camellia sinensis’ ismi veriliyor. Çay, çalının yapraklarının fermantasyonu, ısıtılması, kurutulması ve bazen diğer meyve veya bitkilerle karıştırılması sonucu hazırlanıyor. Çayın üç temel çeşidi bulunuyor: Siyah çay, yeşil çay ve beyaz çay… Bununla birlikte, yetiştiği bahçe, yaprak boyutu, işleme yöntemi, fermantasyon yöntemlerine göre de sınıflara ayrılıyor. “Bitki çayı” terimi meyve ve bitkilerin işlenmesi ile elde edilen içecekleri kapsıyor. Kuşburnu gibi bitki çaylarında gerçekte çay yaprakları bulunmaz. Bazı bitkilerin aromaları çaylara eklenerek meyve ve bitki aromalı çaylar elde ediliyor.
Çayın tarihi
Çay, dünyada ilk defa Çin ve Hindistan’da yetiştirilmiş, anavatanı ise Assam’dır (Hindistan’ın Çin’e bakan iç tarafları). Çay bitkisi, Milattan Önce (M.Ö) 2737 yılında, medikal amaçlarla kullanılmaya başlanmış. M.Ö. 2700 yıllarında Assam’dan Çin’e taşınan ve orada kültürü yapılmaya başlanan çay bitkisi, zamanla suyla karıştırılıp içeceğe dönüşmüş. Çayın nasıl içecek haline geldiği ise bir efsaneye dayandırılarak anlatılır. Efsaneye göre, Büyük Çin İmparatoru Shen Nung kaynamış su içmekteyken, bardağın içine ağaçtan birkaç yaprak düşer. Meraklı İmparator bunu tatmaya karar verir ve bu demlemenin hem lezzetli hem canlandırıcı olduğunun farkına varır.
Bir Hindistan efsanesi de çayın bulunuşunu Budist bir rahip olan Bodhidharma’ya yorar. Yedi yıllık uykusuzluk düşüncesine son verildiği zaman rahip son derece yorgundu. Ümitsizlik içindeyken yakınındaki ağaçtan birkaç yaprak çiğnedi ve birdenbire canlandı.
Çay bir içecek türü olarak böyle bulundu farz edelim. Peki, dünyaya yayılması nasıl oldu?
İlk olarak Kore, Japonya ve Vietnam’a doğru yolculuğa çıkan çayın, tüm dünyaya yayılması ortaçağda ticari münasebetlerin başlaması neticesinde gerçekleşir.
Avrupa ise çayla 1559 yılında tanışır. 1635 yılından sonra, Hollanda ve Fransa, Avrupa’da çay tüketimine öncülük ederler. İlk demlik örnekleri de Çin’den Avrupa’ya 1650’li yıllarda ulaşır.
İngiltere çaya Hindistan sayesinde kavuşur. 18.yüzyılda bugün dünyanın en büyük çay yetiştirilen bölgesi sayılan Assam ve Seylan Adası`nda çay bahçeleri oluşturan İngiltere, üretilen bu çayları Avrupa’ya hızlı olarak taşımak için de süratli yelkenliler yapar.
Amerika’yı ise çayla Felemenkli koloni valisi Peter Stuyvesant tanıştırır. New Amsterdam’a, şimdiki adıyla New York’a yerleşen Hollandalı koloniler, Amerika’nın ilk çay tiryakileridir.
Avrupa ve Amerika’da çay endüstrisinin girmesi 1800’lü yıllarda başlar. Thomas Lipton, ilk dükkânını 1871 yılında, İngiltere’nin Glasgow şehrinde hizmete açar, 1890 yılında da Thomas Lipton, Seylan’da ilk çay tarlasını satın alır. Hindistan’dan getirilen çay tohumları 1903 yılından itibaren Kenya’da yeşermeye başlar.
Soğuk çay ise Amerika’da doğar. Amerika’da, sıcak havalarda çay satmak zorlaşınca Richard Blechynden’in aklına çayı soğuk halde sunma fikri gelir. Ice Tea kavramı da bu tesadüfle ortaya çıkar. Poşet çayın keşfi de 1908 yılında gerçekleşir.
Türkiye’de çay nerelerde yetiştiriliyor?
Çay, tropikal bölgelerde ve iklim bakımından bol yağışlı ve sıcak alanlarda yetişiyor. Bitkinin normal gelişebilmesi için toplam yıllık yağışın 2000 mm’den az olmaması ve aylara göre yağış dağılımının düzenli bulunması gerekiyor. Çay tarımında yetiştiricilik ise, genel olarak tohum ve çelikle çoğaltılan fidanlarla yapılıyor. Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesinde Gürcistan sınırından başlayarak Ordu ilinin Fatsa ilçesine kadar olan kuşakta çay tarımı yapılıyor. Rize, tek başına Türkiye çay üretiminin % 85’ini karşılıyor. Türkiye genelinde 225-230 bin ton aralığında kuru çay üretimi yapılırken, Rize’de yıllık ortalama 180-200 bin ton aralığında kuru çay üretimi yapılıyor. Rize’den sonra Ordu, Giresun, Trabzon ve Artvin illerinde de çay yetiştiriliyor.
FAO istatistiklerine göre Dünya’da çay tarım alanları 2010 yılında 3.149.608 hektar, 2011 yılında 3.412.539 hektar, 2012 yılında 3.517.383 hektar, 2013 yılında ise 3.521.220 hektara ulaşmış. Aynı istatistiki rakamlar doğrultusunda Dünya’da çay üretimi ise 2010 yılında 4.606.606 ton iken (siyah çay, yeşil çay ve diğer çay çeşitleri), 2011 yılında 4.771.205 ton, 2012 yılında 5.034.967 ton ve 2013 yılında bu rakam 5.361.523 ton olmuş. Türkiye dünyada, çay tarım alanlarının genişliği bakımından 8’inci, kuru çay üretiminde 6’ncı, kuru çay tüketimi yönünden de 3.sırada yer alıyor.
Türkiye’de çay
Türkiye, çayla 1787 tarihinde, Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekilmesiyle tanışıyor. Bursa civarında gerçekleşen ilk ekim çalışmaları iklim şartlarının olumsuzluğu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanır. Ancak 1917 yılında, zamanın Halkalı Ziraat Mektebi Alisi müdür vekili ve botanikçi olan Ali Rıza Erten yapmış olduğu teknik çalışmalar sonucunda 16.02.1924 tarihinde Rize’de çay yetiştirilmesi için meclisten onay alır ve günümüz çay üretiminin temelleri bu şekilde atılmış olur. 1947’de kurulan ilk fabrika ile üretim hızlanır.
İlk yıllarda ülkemizde üretilen çay miktarı iç tüketimi karşılayamadığından çay açığı ithalatla karşılanır. Ancak 1964 yılında çay üretimi iç tüketimi karşılayacak seviyeye ulaşabilir ve çay ithalatı durdurulur. Bu tarihten sonra ise az olmakla birlikte çay ihracatı yapılmaya başlanır.
Türkiye, aralarında Hindistan, Çin, Sri Lanka, Endonezya, Kenya ve Japonya gibi çay bitkisinin yetiştiği ve ekonomik olarak çay üretiminin gerçekleştirildiği yaklaşık 30 ülke arasında bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Bitkisel Üretim 2. tahmin verilerine göre, 2015 yılında 1 milyon 327 bin 934 ton olarak gerçekleşen yaş çay üretimi, 2016 yılında yüzde 3,2 oranında artışla 1 milyon 370 bin tona ulaşacak. Meyve bitkileri, içecek ve baharat bitkileri üretimindeki yaş çay üretimi payının ise 2015’teki yüzde 7,5’tan bu yıl yüzde 7,3’e gerileyeceği tahmin ediliyor.
Sektörün markalaşmak için tanıtım ve pazarlamaya ihtiyacı var
Türk çayı, son dönemde özellikle özel sektör yatırımlarıyla ve uygulanan sürdürülebilir çay tarımına yönelik projelerle marka olma yolunda hızla ilerliyor. Dünya pazarında en pahalı satılan, en kaliteli çay olma potansiyeli bulunan Türk Çayı’nın yurt dışında kabul görmesi ve bu bağlamda ihracatımızın artması için çay üretiminin önündeki engellerin kaldırılması, çay üretiminde kaliteli yaş çay alımını zorlayacak teşvik politikası ile sektörün desteklenmesi ve yaş çay alımında randımana göre fiyatın farklılaştırılması gerekiyor. Ayrıca çay bahçelerinde yenilenmeyi sağlamayan budama işlemi yerine bahçelerin yenilenmesine yönelik projelerin gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor. Bu doğrultuda üreticilere toprak ve gübre kullanımı konusunda eğitimler verilmeli. Böylece, Türkiye çay üretiminde sürdürülebilirlik sağlanırken, Türk Çayı’nın kalitesi ile dış pazarlarda var olmasının önü açılacak. Ancak asıl önemlisi Türk çayının markalaşması için global dünyanın en önemli rekabet aracı olan tanıtım ve pazarlamaya daha çok ağırlık verilmesi gerekiyor.
Biz de Brand Age olarak bu sayımızda çay sektöründe markalaşmayı gözler önüne serdik. Sektördeki markalar, markalaşma yolunda attıkları adımları bizlerle paylaştı. Sektör temsilcileri ise sektördeki sorunları ve bu sorunların çözümüne dair yapılması gerekenleri anlattı.
Çay, hangi bölgede nasıl içiliyor?
Erzurum ve doğusundaki illerde çay içme kültürü açık renkli ve kaşıksız gelir ve “kıtlama” denen özel bir yöntemle içilir. Kıtlama, Kars ve Erzurum yöresinde üretilen büyük ve sert şekerlere deniliyor. Özel makaslarla, elle ya da ısırılarak koparılan ufak parçalar, dil altına konur ve çay içildikçe, eriyen şeker de tat verir. Eğer misafirseniz, siz “yeter” demedikçe çay sürekli tazelenir. Teşekkür edip, başka istemediğinizi söyleseniz bile mutlaka bir bardak daha ikram edilir. Bunun adı cırıldım yani zor çayıdır. Cırıldım çayını içmemek ise ev sahibine karşı büyük bir hakaret anlamına gelir. Güneydoğu’da genelde kaçak çayı içilir. Rengi koyu, tadı daha acıdır. Bardaklar da diğer bölgelere göre biraz daha büyük olur. Gümüşhaneliler orta, Trabzonlular ise az şekerli çayı tercih eder. Tokat’ta bardak ufak olsa da mutlaka dudak payı bırakılır.
Türk çayını dünyaya kültürüyle birlikte pazarlayacağız
Yeni nesil Çayla çay evleri, bir buluşma ve sosyalleşme alanı olarak Türkiye’de öncü bir girişim olmanın yanı sıra 2017 yılı itibariyle yurt dışında özgün çay kültürümüzü yaşatan mekanlarımız olacak. Bu girişimle birlikte Türk çayını dünyaya kültürüyle birlikte pazarlamış olacağız.
Markanızdan ve sektörde bulunduğu konumdan bahsedebilir misiniz? Çaykur, diğer çay markalardan hangi özellikleriyle ayrılıyor?
Çaykur, Türkiye’nin Lovemark’ı. Çay denince ilk akla gelen ve en sevilen marka. Türkiye’de yılda 1.2 milyon tondan fazla çay üretiliyor. Çaykur, tek başına bu üretimin yarısından fazlasını alıyor. Çay tüketiminden aldığı pay da buna paralel. Global boyutta da dünya çay üretiminin %4’ü Çaykur fabrikalarından geliyor. Bilindiği gibi Çaykur sadece Türk çayı işliyor.
Çaykur son 3 senedir gerçekleştirdiği pazarlama hamleleri, yeni ürünler, yeni fabrikalar, kazandığı yeni ihracat pazarları, organik çay başta olmak üzere çay tarımına yaptığı yatırımlar ile en dikkat çeken markalar arasında. Dünyadaki inovasyonları, tüketici trendlerini takip ederek, hem üretiminde hem de pazarlamasında yükselen bir grafiğe sahip. 2015 yılında kuru çay satışı, 2016 yılında ise yaş çay alımında tüm zamanların rekorunu kaydeden Çaykur sayesinde bölgeye her yıl 2-2.5 milyar civarında kaynak akıyor.
Çaykur, hem zirai olarak Türk çayını iyileştirmek ve çay tarımını sürdürülebilir hale getirmek, hem de özellikle yurt dışında çayımızı tanıtmak ve yeni pazarlar açmak için çalışıyor. Bunu milli bir sorumluluk olarak gören Çaykur, ülkenin sermaye birikimine yardım ediyor ve geleceğe de yatırım yapıyor. Ana faaliyet ve uzmanlık alanı çay olan Çaykur’un pazarda kısa sürede dikkat çekici başarı elde eden soğuk çayı Didi, yeni nesil çay evi zinciri Çayla, sağlık alanında üzerinde Ar-Ge çalışmaları süren beyaz çayı Beyaz İksir, birçok endüstride hammadde olarak kullanılabilecek siyah ve yeşil çay pudrası ve bölgede çay tarımını destekleyecek stevia üretimi son dönemde dikkat çeken hamlelerinden birkaçı.
2016, “Didi” için çok verimli bir yıl oldu
Ürün gamınızda neler var? Ürün gamınıza eklemeyi düşündüğünüz yeni ürünler olacak mı? Tüketicilere ne gibi yenilikler sunmayı planlıyorsunuz?
Çaykur köklü geçmişi ve hafızasını koruyarak kendini yenileyen ve geliştiren, global olma vizyonuyla hareket eden bir marka. Çaykur ürün gamında siyah çay, yeşil çay, beyaz çay, siyah ve yeşil çayları meyve ve bitkilerle harmanladığı çaylar, soğuk çay ve ara ürün olarak ürettiği çay pudrası gibi birçok ürünü bulunuyor.
Çaykur’un birçok yeniliğe imza attığı 2016, “Didi” için çok verimli bir yıl oldu. Büyüyen tüketici talebi ile pazardaki yerini iyice sağlamlaştıran “Didi”, yeni ürünlerle birlikte büyümeye devam etti. “Didi”, son olarak sıfır kalorili stevialı çeşidini ürün gamına ekledi.
Soğuk çay son yıllarda hayatımıza dahil oldu. Kısa sürede çok sevildi ve yemeklerin yanında da tercih edilmeye başlandı. Siz marka olarak soğuk çay pazarına ne zaman girdiniz? Şu an soğuk çay satışlarınız ne durumda?
Çaykur soğuk çay kategorisine, 2013’ün Haziran ayında Didi markası ile giriş yaptı. Didi’nin pazara girmesiyle 2013’te %80, 2014’te %50 ve 2015’te %20’nin üzerinde ve 3 sene gibi kısa bir sürede 3 kattan fazla büyüyen kategori içecekte ve hızlı tüketim ürünlerinde de benzerine az rastlanan büyümeye şahit oldu. Sağlıklı içeceklere yöneliş ve kategoriye yapılan marka yatırımı ile bu çift haneli büyüme rakamlarının önümüzdeki yıllarda da devam etmesini bekliyoruz. “Didi” pazara girmeden önce, soğuk çayın toplam içecek piyasasından aldığı pay yalnızca %1,5’ idi. “Didi”, soğuk çayın, toplam içecek piyasasından aldığı payı %5’in üzerine çıkardı. Ve 2015 yılında da toplam kategorinin büyümesine en büyük katkıyı yapan marka oldu.
https://www.youtube.com/watch?v=t2NytazrqHM
Çaykur’un ince belli bardakta çay kampanyası
Sıcakta, soğukta, güne başlarken, günü bitirirken, kız isterken, işte kafayı toplarken, muhabbet ederken, bir dostun derdini dinlerken, ağlarken, gülerken, yediğimiz her şeyle, günün her anında çay içen ve çayı seven bir ülkeyiz biz.
Öyle ki kişi başına en fazla çay tüketen ülkeyiz!
‘’Çay’’ bizim hayatımızda vazgeçilmez olmuşken, neden sanal ortamda çay içemiyoruz? Neden sushi, hamburger, taco, pizza gibi ülkelerin simgesi haline gelmiş emojiler var da, ülkemizin simgesi haline gelmiş ince belli çay bardağı yok? Oysa Whatsapp’ta yazışırken kolayca ‘’çayı’’ koy, geliyorum demek istiyoruz.
Çayımızın özgün sunumunun her gün kullandığımız emojiler arasında yer almasına sadece bir adım uzaktayız ve bu konuda yalnız olmadığımızı biliyoruz.
İnce belli çay bardağı emojisine ne kadar ihtiyacımız olduğunu göstermemizde bize destek olmak istemez misiniz?
O zaman Emojiler arasına Türk çayının eklenmesi için açtığımız kampanyaya sen de katıl!
Çaykur, Yıllardır Çaylar bizden…
Facebook, Instagram ve Whatsapp’ta ince belli çay bardağı simgesi istiyoruz
Sevgili Facebook;
Çay Türk kültürünün önemli bir parçasıdır ve uzun kahve tüketimi geçmişimize rağmen ülkede en çok tüketilen sıcak içecektir.
Çay ikram etmek Türk misafirperverliğinin bir parçasıdır.
Evlerde, dükkanlarda ve sosyalleşmenin olduğu her ortamda sıklıkla tüketilir.
Türk çayı geleneksel olarak lale şeklini andıran cam bardakta servis edilir.
Türk insanı her yemekten sonra mutlaka çay içer.
Rengi bayrağımız gibi kırmızıdır ve sıcaklığı dostluğumuz kadar çoktur.
Messenger, Instagram ve Whatsapp’da çay simgesi görmek harika olur.
Bir bardak çay simgesi ile sevgiyi yaymamıza fırsat verin (ince belli bardakta)
Facebook, Instagram ve Whatsapp’da ince belli çay bardağı simgesi kullanmak istiyoruz.
Bizim bir çay saatimiz yok
Biz çayı her saat içeriz.
Türk çayı marka olma yolunda hızla ilerliyor
Türkiye, aralarında Hindistan, Çin, Sri Lanka, Endonezya, Kenya ve Japonya gibi çay bitkisinin yetiştiği ve ekonomik olarak çay üretiminin gerçekleştirildiği yaklaşık 30 ülke arasında bulunmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Bitkisel Üretim 2. Tahmin verilerine göre, 2015 yılında 1 milyon 327 bin 934 ton olarak gerçekleşen yaş çay üretimi, 2016 yılında yüzde 3,2 oranında artışla 1 milyon 370 bin tona ulaşacaktır. Meyve bitkileri, içecek ve baharat bitkileri üretimindeki yaş çay üretimi payının ise 2015’teki yüzde 7,5’tan bu yıl yüzde 7,3’e gerileyeceği tahmin edilmektedir.
BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun belirlemelerine göre, dünyada 2.7 milyon hektar alanda çay tarımı yapılırken, toplam çay üretimi ise yaklaşık 3.7 milyon tondur. Dünya çay üretiminin önemli bir bölümünü (%70) siyah çay oluşturmakta, ancak özellikle son yıllarda yükselen sağlıklı beslenme trendine bağlı olarak sağlık için faydaları ile öne çıkan yeşil çay, beyaz çay ve diğer çay çeşitlerinin üretiminde de artış gözlenmektedir.
77 bin hektar (dünya çay tarımı alanlarının yüzde 2,8’i) ile çay tarımı yapılan alanların büyüklüğü bakımından üretici ülkeler arasında 7. sırada bulunan Türkiye, 2004 yılından itibaren 200 bin tonun üzerinde seyreden kuru çay üretimiyle, 3.7 milyon tona yaklaşan dünya çay üretiminin yüzde 5,5’ini gerçekleştirmektedir.
Ülkemiz 2014 yılı itibariyle 246 bin ton kuru çay üretimi ile dünyada Çin, Hindistan, Sri Lanka, Kenya ve Endonezya’dan sonra 6. sırada bulunurken, yıllık 2.3 kg ile kişi başına tüketimde, İrlanda, İngiltere ve Kuveyt’in ardından dördüncü sırada yer almaktadır.
Yine FAO’nun verilerine göre, dünya çay ticareti 2005 yılında 3,5 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır. Dünya çay ihracatının yaklaşık %90’ından fazlasını Sri Lanka, Kenya, Çin, Hindistan Endonezya, Arjantin, Vietnam, Uganda ve Malavi gibi üretici ülkeler gerçekleştirirken, Türkiye aynı yıl gerçekleştirdiği 6 bin tona yakın ihracatla, ancak alt sıralarda yer bulabilmiştir. İhracat tutarı, 7 milyon doların biraz üzerindedir.
Çay, dünyada hem üretici ülkeler hem de çay tarımı yapılmayan, çay üreticisi olmayan ülkeler tarafından ithalata konu olan bir üründür. FAO’nun 2004 yılı verilerine göre, toplam çay ithalatı 1.404.971 ton olurken, ithalatta AB-25 ülke (%23,1), Rusya Federasyonu ve Bağımsız devletler (%12,2), Pakistan (%8,2), ABD (%7), Mısır (%5,2), Irak (%4,9) ve Japonya (%4) öne çıkmaktadır.
Ülkemizde harmanlanmış veya harmanlanmamış yabancı çaylara olan talebin artması sonucu son yıllarda başta Güney Asya ülkelerinden olmak üzere gittikçe artan miktarlarda çay ithalatı da yapılmaktadır. Yıllar itibariyle artış gösteren çay ithalatı 10 milyon doların üzerine çıkmıştır.
Rakamlar, ülkemizin henüz çay ihracatında olmasını arzu ettiğimiz noktanın gerisinde olduğunu göstermektedir. Ancak dünya çay ithalatında kuzey komşumuz Rusya, AB ile Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin öne çıkması, çay üretimindeki artışla birlikte Türk Çayı imajını güçlendirecek markalaşmaya yönelik atılacak adımlarla, ihracattaki konumumuzun daha da iyileştirilmesi konusunda umut vermektedir.
Ülkemizde hem Çaykur hem de özel sektör kuruluşlarının yöneldiği organik çay üretimindeki artış da, ihracatta elimizi güçlendirecektir.
Bitki ve meyve çayları tüketiminde artış yaşanıyor
Türkiye’de çay; sabah kahvaltıdan başlayarak, akşam yatıncaya kadar her fırsatta tüketilen, sohbetlere eşlik eden, damak tadı olarak aşina olduğumuz içeceklerin başında gelmektedir.
Ülkemizde 2014 yılında ilk kez özel sektörün yaş çay alımları Çaykur’un önüne geçmiş; toplam 1 milyon 263 bin tonu aşkın yaş çay alımının 633 bin tonunu özel şirketler, 628 bin tonunu ise Çaykur gerçekleştirmiştir.
Türk insanı için adeta tutkuya dönüşen çay tüketimi, çay üretimindeki artışla birlikte, ürün kalitesini iyileştirmeye yönelik yatırımlarla desteklenmektedir. Bu gelişmede, Çaykur’un yanı sıra özellikle son yıllarda özel sektör yatırımlarındaki artış ve çay bahçelerinin yenilenmesi gibi projeler etkili olmaktadır.
Ülkemizde ağırlıklı olarak siyah çay tüketimine dayalı çay pazarı, dünyada yükselen sağlıklı beslenme trendine bağlı olarak sağlık faydaları ile öne çıkan farklı çay çeşitleri için de büyük bir potansiyel barındırmaktadır. Toplumda sağlıklı yaşam bilincinin yaygınlaşmasıyla birlikte özellikle bitki ve meyve çayları tüketiminde dikkate değer bir artış yaşanmaktadır.
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu’muz (TGDF) üyesi Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği’nin (MÜMSAD) belirlemelerine göre, Türkiye’de 2010 yılında 560 milyon poşetlik bir hacme sahip olan bitki ve meyve çayları pazarı, 2016 yılında 900 milyon poşetlik bir büyüklüğe ulaştı. Diğer bir ifadeyle, ülkemizde yılda 1600 tonun üzerinde, 45 milyon kutu poşetli bitki ve meyve çayı tüketiliyor.
Kış aylarında tüketimi artan bitki ve meyve çaylarının yanı sıra yaz aylarında soğuk çay tüketiminin de yaygınlaştığı gözlenmektedir. Çaykur ve özel sektör şirketlerinin sahibi olduğu markalarla artan soğuk çay tüketimi, önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır.
Çay üretiminin önündeki engeller kaldırılmalı
Yurt içi tüketimi ile öne çıkan Türk Çayı’nın, son dönemde özellikle özel sektör yatırımlarıyla ve uygulanan sürdürülebilir çay tarımına yönelik projelerle marka olma yolunda hızla ilerlediğini söyleyebiliriz.
Aslında Türk Çayı, iklim koşulları itibariyle markalaşmada önemli bir avantaja sahiptir. Çin, Hindistan, Sri Lanka gibi Asya ülkelerinde ekvatoral iklimin etkisiyle sıcaklık eksi seviyelere düşmemekte ve çay üretimi yıl boyunca yapılmaktadır. Dört mevsimin yaşandığı ülkemizde ise sıcaklık eksi seviyelere düşmekte, çay bahçeleri yılın 6 ayı nadasta kalmaktadır. Kış aylarında çay bahçelerinin üzerine kar yağmasından dolayı zirai ilaçlama yapılmamaktadır. Bu da Türk Çayı’na, “dünyanın en doğal çayı” niteliğini kazandırmaktadır.
Üretimindeki bu ayrıcalığından dolayı iyi bir tanıtımla dünya pazarında en pahalı satılan, en kaliteli çay olma potansiyeli bulunan Türk Çayı markasının yurt dışında kabul görmesi ve bu bağlamda ihracatımızın artması için yukarıda sıraladığımız çay üretiminin önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Çay üretiminde kaliteli yaş çay alımını zorlayacak bir teşvik politikası ile sektörün desteklenmesi doğru olacaktır. Yaş çay alımında randımana göre fiyatın farklılaştırılması önemlidir.
Çay bahçelerinde yenilenmeyi sağlamayan budama işlemi yerine bahçelerin yenilenmesine yönelik projelere öncelik verilmelidir. Bu kapsamda üreticilere toprak ve gübre kullanımı konusunda eğitimler verilmeye devam edilmelidir. Bu, Türkiye çay üretiminde sürdürülebilirliği sağlarken, Türk Çayı’nın kalitesi ile dış pazarlarda var olmasını da beraberinde getirecektir.
Ülkemize büyük oranda kaçak giren yabancı menşeli çayların tüketimi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile güneydeki sınır illerimizde kaçak çaya dayalı oluşan damak tadı yerine, Türk Çayı’na dayalı damak tadı oluşturmaya yönelik tanıtım ve reklam kampanyalarına hız verilmelidir.
Çay sektörüne kamu-özel ayrımı yapılmadan bir bütün olarak bakılmalı, sorunlara çözüm arayışında sektörle birlikte ilerlenmelidir.
Çayda Türk Markası’nın dünya piyasalarında yerleştirilmesinde, üretimde siyah çayın yanı sıra yeşil ve beyaz çay gibi çeşitlendirmeye gidilmesi de büyük önem taşımaktadır.
İçeriğimizi Türk damak tadına uygun şekilde geliştiriyoruz
Türkiye’de en çok sevilen ve tercih edilen çayın; buram buram bir kokuya, ateş kırmızısı renge ve yumuşak içime sahip olması sebebiyle biz de formülasyonumuzu bu bulgular çerçevesinde yeniledik.
Markanızdan ve sektörde bulunduğu konumdan kısaca bahsedebilir misiniz?
Global bir çay markası olarak, 150’den fazla ülkede, 125 yıllık uzmanlığımızla, tüketicilerin damak tadına uygun çay üretmeye özen gösteriyoruz. 1986 yılından beri de Türkiye’de, Doğu Karadeniz’deki 3 fabrikamız ile Türk çay severlere damak tatlarına en uygun çayı sunmak için büyük bir özenle hizmet veriyoruz.
Lipton, Nielsen verilerine göre 2015 yılında, %17’lik pazar payıyla pazarın 2. büyük oyuncusu ve özel sektörün lider markasıdır. Ayrıca, bardak ve demlik poşet çay pazarında ise, % 50’yi geçen pazar payı ile açık ara pazar lideridir. Yine 2015 yılı itibarıyla çay pazarının toplamda %20 oranında büyüdüğünü görüyoruz. Dökme çay pazarına baktığımızda, pazarın %21 büyüdüğünü görüyoruz. Toplam pazarda siyah bardak poşet çaylar %16, demlik poşet çaylar %25 büyürken, bitki, meyve, yeşil çaylar ise %4 büyümüştür.
Ürün gamınızda neler var? Ürün gamınıza eklemeyi düşündüğünüz yeni ürünler olacak mı? Tüketicilere ne gibi yenilikler sunmayı planlıyorsunuz?
Ürün portföyümüz farklı tüketici ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayacak farklı lezzetlerden oluşuyor. Bazı ürünlerimiz %100 Türk çayı, bazıları ise dünyanın farklı yerlerinde üretilen çaylarla harmanlanarak üretiliyor. Lipton olarak yaptığımız araştırmalar ve çalışmalar, bize Türkiye’de en çok sevilen ve tercih edilen çayın; buram buram bir kokuya, ateş kırmızısı renge ve yumuşak içime sahip olduğunu gösterdi ve biz de çayın bu kadar çok sevildiği ülkemizde, formülasyonumuzu bu bulgular çerçevesinde yenileyerek içeriğimizi Türk damak tadına uygun şekilde geliştiriyoruz ve geliştirmeye de devam ediyoruz.
İlk olarak 1993’te Golden Ceylon paket ve Earl Grey teneke kutu çayların lansmanını yaptık, ilerleyen yıllarda da dökme çay ürünlerini piyasaya sunduk. Yüzde yüz Türk harmanı olan Doğu K