2016 hedefimiz bilişim ve enerji

Paul Garrison
Paul Garrison
  Ara.06, 2015, 22:49
“Yerli Araba projesi kamuoyunda çok yankı buldu. Yerli Araba projesinde evet bir marka oluşturma fikrimiz var, hedefimiz var ama elektrikli aracın temel teknolojilerinde Türkiye’den ihraç edilen teknolojiler olmasını istiyoruz.”

“Yerli Araba projesi kamuoyunda çok yankı buldu. Yerli Araba projesinde evet bir marka oluşturma fikrimiz var, hedefimiz var ama elektrikli aracın temel teknolojilerinde Türkiye’den ihraç edilen teknolojiler olmasını istiyoruz.”

Dr. Fatma Kamiloğlu

“Yetişmiş insan gücüne, kaliteli insan gücüne, yükseköğretim almış insan gücüne ciddi derecede ihtiyaç duyuyoruz, bunun da bir çözümü var. Uluslararası programlar içerisinde bilhassa Horizon 2020 programı içerisinde araştırmacı değişimleriyle hem kendi insan gücümüzü azıcık daha nitelikli hale getiriyoruz hem de oradan taze kan çekme ihtimalimiz artıyor.”

Vizyoner’15 Zirvesi Gelecekte Teknoloji oturumunun konuklarından, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. A. Arif Ergin’le, gelecekte Türkiye’nin teknolojik alanda dünyada yerini alabilmesi için neler yapması gerektiği ve TÜBİTAK’ın 2016 hedefleri hakkında keyifli bir sohbet yaptık.   Fatma Kamiloğlu   Vizyoner’15 organizasyonla ilgili neler düşünüyorsunuz? Ne gibi katkıları olacak bu etkinliğin? Vizyoner’15 etkinliği ben şu bakımdan önemsiyorum; biliyorsunuz bu MÜSİAD’ın düzenlediği bir toplantı. Genelde bakanlıkların, devlet kuruluşlarının düzenledikleri; daha politik, demokratik, diplomatik insanların içerisinde cereyan ediyor. Fakat Vizyoner ‘15 aslında sanayicinin, taban kitlenin, hedef kitlenin buraya katılımıyla birlikte olayı çok daha değerli bir yere taşıyor. Siyasi veya diplomatik olmanın ötesinde çok samimi. Doğrudan gelen sorulardan da gördük. Peki, bu sanayicimiz için ne manaya geliyor? Nasıl yarara dönüşecek? Atik, dinamik bir kitleyle buluşma olarak görüyorum. O bakımdan bence çok iyi oldu. TÜBİTAK’ın da bu kitleyle buluşması sadece destek mekanizmalarıyla yorucu bürokratik aşamalarla oluyor. Burada yüz yüze gelip de “biz ne düşünüyoruz, onlar bunun neresinde duracaklar?” birebir temas halinde aktarmak bizler için gerçekten kaçınılmayacak bir fırsattı. Teknolojiyi artık takip ediyoruz o kadar hızlı ki yurt dışındaki gelişmeler baş döndürücü Türkiye bunun neresinde? Nedir bizim temel ihtiyacımız? Ben baya geride olduğumuza inanmıyorum. Dünyayı teknolojik anlamda takip edecek bir alt yapımızın ve yeteneğimizin olduğunu görüyorum. Fakat insan kaynaklarının, bilhassa yetişmiş personel gücünde hızla düşüşe geçtiğimizi de biliyorum. Dolayısıyla bizi diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda şöyle bir şey var; ülkelerin Bilim Teknoloji ve Yükseköğretim Bakanlıkları var. Güney Kore’de, İngiltere’de, Amerika’da, Finlandiya’da, Hindistan’da olduğu gibi. Dünyanın gittiği yer; artık bilim teknoloji ve yükseköğretimi tek potada yürütüyorlar. Bizim hala yükseköğretimi bakanlar kurulunda dahi zor temsil eden bir yapımız var. Çok büyük ve önemli bir Milli Eğitim Bakanlığı yükseköğretimi de sırtında taşımak zorunda kalıyor. Böylece siyasi ve mevzuat konularında yükseköğretimimizi bir türlü yeşertemiyoruz. YÖK ayrı bir olgu, onun üzerine çok konuşulabilir. Onu konuşmuyorum ben burada. Benim burada konuştuğum şey; yetişmiş insan gücüne, kaliteli insan gücüne, yükseköğretim almış insan gücüne ciddi derecede ihtiyaç duyuyoruz, bunun da bir çözümü var. Uluslararası programlar içerisinde bilhassa Horizon 2020 programı içerisinde araştırmacı değişimleriyle hem kendi insan gücümüzü azıcık daha nitelikli hale getiriyoruz hem de oradan taze kan çekme ihtimalimiz artıyor. Bu bakımdan en büyük açığımız bu. Bu konuda bir eğitim programınız var mı? Mesela Güney Kore’de biliyorsunuz halkın her kesimi bu işin bir parçası olarak kendini göreve atfediyor. Özümsediler. Biz nasıl özümseteceğiz? Çocuklarımıza benimsetmek için 7’den 70’e eğitimle ilgili ne yapacağız? Bu sadece TÜBİTAK’la alakalı bir konu değil; bunun gerçekten devletin pek çok kademesiyle, Milli Eğitimi’yle de, YÖK’üyle de, Bilim Teknoloji Sanayi Bakanlığı’yla da alakalı bir yapısı var. Bu konuda daima kafa yoruyoruz yeni çözümler üretmeye çalışıyoruz. TUBİTAK olarak en azından şunu söyleyeyim öğrencileri talebe haline dönüştürmeye çalıştırıyoruz. Yani öğrenmekle zorunlu olan kişi değil, bilgiye talip olan kişi manasında talebeye dönüştürmeye çalışıyoruz. O yüzden de Bilim Toplum diye bir daire başkanlığımız var. Bu Bilim Toplum Daire Başkanlığı yaptığı yayınlarla Bilim Teknik, Meraklı Minik veya şu an 700’ün üzerinde değişik kitabımız var. Bunlarla çocukların içerisindeki araştırma ruhunu ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Yine çok yüksek bütçeler ayırdığımız bir Bilim Merkezi projemiz var. Konya’da, Kocaeli’nde, Kayseri’de. Yapmak için Antalya’ya söz verdik, Balıkesir’e verdiğimiz sözler var. Bu gibi yerlerde Bilim Merkezi’yle çocukların okula gittiğinde bilgiye talip kişiliklere sahip olması için temelden bir şeyimiz var. Şunu da görüyoruz orada bilim merkezlerinde çocuklar hedef ama oraya 7’den 70’e herkes gidiyor. Herkes bu işin bir parçası haline geliyor. Hayret ettiğimiz bir nokta da şu; mesela Konya’daki Bilim Merkezi’ne nerelerden insanlar gelmiş diye baktığımızda Edirne’den tutun Hakkâri’ye kadar baya güzel bir demografik yapı Bilim Merkezi’ne akın ediyor ve orada bilimle haşır neşir oluyor. Teknolojinin öyle kapalı laboratuvarlarda beyaz önlüklü kişilerin değil de, gerçekten toplumun yapacağı çalışmanın sonucu olduğunu görmeye başlıyorlar. Bizim katkımız ancak burasında oluyor Üniversiteler Ar-Ge ye yatırım yapıyoruz diyorlar özellikle özel üniversiteler, devlet de dâhil olmak üzere. İnanılmaz Ar-Ge laboratuvarları gösteriyorlar fakat bunlar genellikle kullanılmamış oluyor, yatırım yapılmamış oluyor. Bu bilinmiyor. TUBİTAK bunu görüyor mu denetim yapıyor mu? Çok haklısınız bu konuda o alt yapıların hepsine Kalkınma Bakanlığı yatırım desteği ile bütçelere para koyarak yapıyor. Kalkınma Bakanlığı da sizin yaptığınız tespiti yapmış durumda. O yüzden geçen sene Araştırma Altyapılarını Destekleme Programı diye bir program açtı. Eskiden beri destekliyordu ama bunların etkinliği nedir, ne kadar verimli kullanılıyor, buradan çıkan şeyler halkın işine yarıyor mu? Bu sorulara cevap vermek üzere 6550 sayılı bir kanun çıktı. Yönetmeliğe 28 Ağustos’ta yazıldı. Bu kapsamda TÜBİTAK’a diyor ki; “ey TÜBİTAK burada yürütülen teknolojinin gerçekten doğru teknoloji olup olmadığını verimli kullanılıp kullanılmadığını lütfen sen gidip bizim adımıza denetler misin?” Biz de kendi birimlerimizi buna göre şekillendiriyoruz. Böylece Kalkınma Bakanlığı fon verip laboratuarı, araştırma merkezi kurdurduktan sonra da yıllara sâri 5 yıllık 10 yıllık planların içerisinde veya her yıl yapılmak üzere denetlenmesi ve verimliliklerinin arttırılmasında birlikte çalışacağız inşallah. Dünyadaki bu baş döndürücü teknolojik gelişmeleri TÜBİTAK takip ediyor. Dünyayla iş birlikleri var mı, NASA vs.? Ülkeden ülkeye olan 18 tane somut işbirliği var. Bunun dışında sayısını benim de bilmediğim, mutabakat muhtıraları, iyi niyet antlaşmaları vs. Onları bir kenara koyarsak eğer; 18 ülkeyle elle tutulabilir birlikte araştırma programlarımız var. Malumunuz evvelki yıl Türk-Alman Bilim Yılı’ydı. Bu yıl Türk İngiliz Bilim Yılı, gelecek sene Türk Japon Bilim Yılı. Ondan sonra sıraya girmiş ülkeler var biz Türkiye’yle bilim yılı yapmak istiyoruz diyen. Bunlarla devletten devlete laboratuvardan laboratuvara anlaşmaları da destekliyoruz. Yine Türkiye’nin ortaya koyduğu çok güzel bir model var. İlk Almanlarla yaptık bunu ve şu anda dünya modeli haline gelmeye başlıyor. 2+2 Programı. Bu 2+2 şudur; 2 tarafın da 2’şer tane katkısı olması lazım. Sadece bir Ar-Ge merkezini, üniversiteyi, teknoloji merkezini götürmüyor karşı tarafa, yanına illaki en az bir sanayici almasını istiyor. Dolayısıyla bilim teknolojiden 1 sanayiden 1 olmak üzere 2 taraf da 2 koyuyor ortaya. Ve bunlar projeleri üretiyorlar. Böylece içerde konuştuğumuz ‘ticarileşme aşamasına gelmiyor’ sorununu da “Hayır, ilk baştan proje başlarken sanayiciyle birlikte başlayacağız” deyip onu da 2 ülkenin sanayicileriyle buluşturacak bir programa sokuyoruz. Mükemmel mi işliyor? Hayır, pürüzlü işliyor. Çünkü daha 2. yılında bir bebek bu. Ama uygulama olarak Türk Alman Bilim Yılı’nda çok fazla şey çıkarttık. Türk İngiliz Bilim Yılı’nda bununla ilk yaptığımız çağrıya 5-10 başvuru beklerken 130 başvuruyla karşı karşıyayız 2 ülkeden. Fransızlarla yine aynı programı bir bilim yılı kapsamında değil ikili anlaşmalarla yapmaya devam ediyoruz. Bunun gibi bir yaygınlaştırma politikası, ülkeler arasında yaygınlaştırmaya gittiğimiz bir politikamız mevcut. 2016’da Türkiye teknoloji satıyor olduğunda daha çok hangi alanlarda aktif olacak? 2015’e kıyasla nerede değişim olacak? Hedefimiz bilişim ve enerji. Dolayısıyla bu 4,5G – 5G ihalelerinin içerisinde de bu bakımdan TÜBİTAK yanda durup sıkı bir gözlem yapar durumda. Yine sağlık enerji ve bilişim bizim ihracat yapmaya çalıştığımız şeyler. Yerli Araba projesi kamuoyunda çok yankı buldu. Yerli Araba projesinde evet bir marka oluşturma fikrimiz var, hedefimiz var ama elektrikli aracın temel teknolojilerinde Türkiye’den ihraç edilen teknolojiler olmasını istiyoruz. Bu da enerji sektörüyle çok çok yakıdan alakalı. Çünkü elektrikli araç demek enerjinin elektrik ortamında yönetilmesini sağlayacak teknoloji demek. Bunlar bizim ana odak noktalarımızı teşkil ediyor. YÖK bazen özel üniversitelere kızıyor. Özel üniversitelere “öğretim görevlilerinizi yetiştirin bu yükü bizim üzerimizden alın” diyor. Siz de özel sektöre Ar-Ge’ye daha çok yatırım yapın bu yükü bizim üzerimizden alın diyor musunuz? Ya da bu anlamda özel sektör yatırımlarını nasıl görüyorsunuz? Bunu demenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kamu olarak siz parayı ne tarafa yatıracağınızı ilan ederseniz özellikle ARGE sektöründe, sektör otomatikman o tarafa doğru yönlenir. Bu Amerika’ da NSF (National Science Foundation)in de yöntemidir. İngiltere’nin de yöntemidir, Güney Kore’dekinin de yöntemidir. Dolayısıyla bizim şu dengeyi tutturmamız lazım; yeşertmek istediğimiz tohumdan yeşertmek istediğimiz sektörlere desteklerimizi açmamız; ama meyveleme aşamasına geçmiş fidanların olduğu sektörlerden desteklerimizi geri çekerek özel sektörün oraya intibakını sağlamamız lazım. Bu dengeyi tutturmak asıl mesele, yoksa özel sektöre sen de elini taşın altına koy demekle bu iş olacak şey değil. İnsanların bundan kâr görmesi lazım, ticari faaliyet görmesi lazım.            

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER