Sevgili Markalar.Merhaba. Ben sizin kendi aranızda hedef kitle diye konuştuğunuz kişiyim. Sizle paylaşmak istediğim konulara geçmeden önce güvenliğim için bazı sorulara yanıt vermem gerektiğini biliyorum. Bana verdiğiniz hizmet kalitesinin artırılması için bu yazı kayıt altına alınıyor. Gün, ay ve yıl olarak çok güzel bir günde doğmuşum. Anne kızlık soyadımın 3. ve 6. harfleri Manisa’nın M’si ve Hatay’ın H’si. Babamın adı da dahil aslında tüm bu bilgileri herkes biliyor. İsteyen hırsız bunları beş dakikada bulur. Ama siz benim iyiliğim ve güvenliğim için her seferinde aynı şeyleri soruyorsunuz, bunu iyi biliyorum. Gerçekten beni düşünüyorsunuz.Konuya girmeden önce cep telefonuma gelen kod numarasını da size okumamı ister misiniz? Evet, okudum ama sizlerle konuşabilmem için konu başlığını kısaca söylememi istiyorsunuz, öyle mi? Konu benim. Demek tam olarak anlaşılmadı ve sorunumu daha spesifik bir şekilde ifade etmemi öneriyorsunuz. Deneyelim:Enayilik. Demek bu da konu başlığı listenizde yer almıyor ve benden verdiğiniz örnekteki gibi “fatura, ödeme, arıza” gibi bir konu seçmemi istiyorsunuz. Bunlar da kimi zaman sorun olabiliyor ama ben daha büyük bir sorunu paylaşmak istiyorum. En iyisi bir önceki menüye dönmek için kare yazayım: Kare.Sorunumla ilgili menüye ulaşmadan önce son kampanyanızdan da haberdar olmamı istediniz. Sanırım satın almamı istiyorsunuz. Siz gerçekten hep beni düşünüyorsunuz. Sanırım sorunumu tam olarak anlatabileceğim bir madde sizin menüde yok. Aslında siz de haklısınız, ben ve benim gibi tüm insanlar sizi arayıp bir şey anlatmak istese, bu şekilde sizin bir müşteri istatistiği tutmanız mümkün olmayacak. Önceden belirlenmiş maddeler üzerinden size ulaşmaya çalışmamız sizin işinizi daha da kolaylaştırıyor. Siz gerçekten de hep bizi düşünüyorsunuz.Menüde istediğim maddeyi bulamamış olmam aslında benim tam bilgili bir müşteri olmamamdan kaynaklanıyor olabilir. Size karşı mahcubum. Gerçekten de bilinçli tüketici olmak isterdim. Neden bilmiyorum ama Allah tarafından böyle bilinçsiz bir insanım ben. Oldum olası da bu işleri pek beceremedim.Konuya giremediğimin farkındayım sevgili markalar! Nedense ben size ulaşmak istediğim zaman bu biraz zor ve yorucu oluyor. Aslında size kolay ulaşabilecek bir yol bulsam içimi dökeceğim ama hep bir yerde kayboluyorum. Hatta bir kere tam ulaşmışken konuyu unuttuğum bile olmuştu. Siz bizi bekletmiyorsunuz bunu iyi biliyorum. Bizim için her an, her yerde olursunuz. Bizi bekletmek ne kelime, siz aslında o sırada diğer müşterilerinize hizmet veriyorsunuz. Bu bana kendimi kötü hissettiriyor. Tıpkı annesinden yeni bir pantolon istediğinde “ağabeyininki küçüldü onu giyersin” diye itelenen bebeler gibi hissediyorum kendimi. Dedim ya, senin suçun değil. Sorun bende.Bir anlatabilsem, sorunumu çözmek için derhal gerekli işlemleri yapabileceğinizi de biliyorum. Siz gerçekten hep bizi düşünüyorsunuz. Esnek çalışma saatleri icat edilmeden önce bu kadar düşünen yoktu bizi. Şimdi ise çalışanlarınızla birlikte günün her dakikası bizi düşünüyorsunuz.Sizin reklamlarınızdan mı çok etkileniyorum acaba? Orada harika olduğunuzu anlatıyorsunuz ama bir sorunu çözmeye gelince pek iyi olamıyorsunuz ya, işte ben buna çok üzülüyorum. Sonra bana öyle gerekçeler anlatıyorsunuz ki size haksızlık ettiğimi düşünüp daha çok üzülüyorum. Belki de reklamda harika olduğunuzu söylemeseniz sorun olmayacak. Aslında bir şey söyleyeyim mi, ben pek öyle izlediğim reklamları da hatırlamıyorum. Severek izlediğim ünlüler var; dizilerde, filmlerde filan ama şimdi bana sorsan hangi markanın reklamında kim oynuyor diye ben onu biraz zor hatırlıyorum.İşin komik tarafı da ne biliyor musun, arada bir anketör gönderip soruyorsun ya hani… Ya ben orada ayıp olmasın diye sallıyorum biraz. Milletçe bir sınav edilme kompleksimiz var ya bizim, ondan herhalde. Sen ankette ne sorarsan sor ben ona uygun bir cevap anlatıyorum aslında. Zaten hemen anlıyorum senin ne duymak istediğini. Bunca yıllık hatırın var. Belli ki ankete masraf da yapmışsın cevapsız bırakmak olur mu? Markette senin bedava sucuğunu yerken, bedava içkiden tadarken bana o kadar hakkın geçiyor, sorularına nasıl “nereden bileyim” derim.Reklamlara gerçekten çok para harcadığını biliyorum. O parayla resmen her yıl bin kişiye daha iş kapısı açabilecekken fedakarlık yapıp masalsı çekimler, ilginç ve komik senaryolar üzerinde çalışıyorsun. Bana kızacaksın ama ben onları da pek öyle izlemiyorum ya. Dizilere bakıyorum, reklam arası olunca da kalkıyorum. Bizim çocuklar bakıyor bazılarına işte o kadar. Yani ne bileyim, bana inanmazsan millete sor diyeceğim ama dedim ya, sorduğun zaman ayıp olmasın diye izlemişiz gibi yanıtlar veriyoruz biz.PR yapmak için ne kadar zorlandığının da farkındayım. Şimdi açıldık madem, onu da söyleyeyim. Bak darılmaca yok ama ben gazete okumuyorum. Spora ve magazine göz gezdiririm ama onları da pek ayrıntılı okumam. Sadece spor ve magazine bakmak için de her gün gazete alınmaz eve. Arada bir bunu da soruyor sizin arkadaşlar, ayıp olmasın, bizi cahil sanma diye ona da bir-iki gazete ismi uyduruveriyoruz valla. Yalan olmasın, geçenlerde kayınvalidem konuşan ayı veren bir gazeteyi kuponları için alıyordu ama hangisiydi şimdi hatırlamıyorum.Cep telefonumla ilgili ciddi şikayetçiyim yalnız. Diyeceksin ki, sana her sorun olduğunda beni ara diye numaramı verdim. Evet bu samimiyetin için teşekkür ederim. Sorun şu ki, sen beni her aradığında telefona ben çıkıyorum. Ben seni arayınca araya birilerini koyuyorsun; senden bile maaş almayan arkadaşlarla aramızda sorun çözmeye çalışıyoruz. Şimdi benim bildiğim, bizim ülkede ben birinin telefonuna çıkıyorsam ama karşımdaki telefonlarıma çıkmıyorsa biz onunla selamı sabahı keseriz. Yani bu bir tavır alma şeklidir. Bilinçsiz bir tüketici olduğumu biliyorum ama aptal da değilim. İşin kötü tarafı, beni çok arıyorsun. İnan bana, iki arkadaşıma ve kayınçoma borcum var, onlar bu kadar aramıyor.Bazen “ayıp ettiğini anladı SMS attı” diyorum ama mesaj kutum ağzına kadar dolu. Nasıl oldu da hala DM’den yürümedin ona şaşıyorum. SMS atıp haber verdiğin kampanyaların bazılarına geri dönecek oldum, bu kez attığım SMS sana ulaşmadı. Dedim ya, tuhaf bir şey var: Sen hep bana ulaşıyorsun ama ben sana ulaşamıyorum. Nasıl olacak anlamadım.Reklama ve gazeteye bakmıyoruz. Cep telefonundan aramandan ve SMS’ten iyice gına geldi. Yine de sen sağlı, sollu, doğrudan, dolaylı, çizgi altı, çizgi üstü, bilinç altı, bilinç üstü, beş duyu, altıncı his, ulusal, yerel, indoor, outdoor, cep telefonu, e-posta, filmli posta, sabah bir posta, akşam bir posta girişiyorsun diğer taraftan…Hiç mi bir şeylerden etkilenmiyorsun diyeceksin. Dinle bak:Eşin, dostun ne giydiğine, ne yediğine bakıyoruz. Yanlış anlama, kıskançlık değil. Normal insanız işte. Günlük hayattan konuşup dertleşiyoruz. Sen ağızdan ağıza, French-kiss gibi pazarlama diyorsun ya hani, ondan. Günlük hayatta ne yedik, ne içtik, nereye gittik, ne satın aldık diye konuşurken en çok bilgiyi oradan alıyoruz.Sen medyaya o kadar çok para harcıyorsun ki, bize hiç inandırıcı ve samimi gelmiyor orada çizdiğin tablo. Seni öven gazetenin patronunun senden kazandığı parayla zengin olduğunu biliyoruz. Eskiden gazeteci patronlar vardı, biz onları inanarak okurduk. Aslında bakıyorum da eskiden ne kadar çok şeye inanırdık, ne çok şey samimiydi. Sonra dünya bambaşka bir yer oldu, inan bana. En azından bizim gözümüzde öyle.Kimin kimden menfaati varsa ona selam veriyor. Biz bu ilişkileri çözdükten sonra her şeyin anlamı değişti. Sana bir şey daha söyleyeyim mi; sen bizim gezip dolaştığımız yerlere, bizzat kapına kadar geldiğimiz yerlere çok az iletişim yatırımı yapıyorsun. Milletçe sabah soluğu alışveriş merkezlerinde alıyoruz ama sen mağazana yatırım yapmıyorsun. Görünmeye çalıştığın gazete sayfalarına olmasa da senin vitrinine bakıyoruz, iş yaptığın yerlere bakıyoruz. Sense oralarda bizimle pek bir iletişim kurmuyorsun. Elemanların da bizimle dürüst ve samimi bir iletişim kuramıyor. Milyonlarca liralık reklam yapacağına, mağazanda çalışanlara daha fazla maaş verip şartları hem onlar, hem de bizim için daha iyi hale getirsen…Hem sen bizi cepten aramazsın, masrafın azalır. Hem de biz senin yerine herkese anlatırız. Daha iyi olmaz mı? Biz geleceği olan ve temelinde sevgi olan bir ilişki istiyoruz. Senin bu tek seferlik çapkınlık sevdan bitmedi. Ne kadar düdüklesem iyidir diye düşünüyorsun. Sen hep “bir kere daha öpeyim n’ooolur” derdindesin.Biliyorum, senin gözünde bir insan değil bir istatistik değerim sadece. Beni hiç tanımıyorsun ve tanımak da istemiyorsun. Hakkımda ne çok tipoloji yaptığını da duydum. Ne güzel söylemişti Sezen “beni kategorize etme” diye. Bense, sende hapsoldum. Ben ki, her kendimi bulmaya çıktığımda “bir ben vardır benden içeri” diye geri döndüm ama sen beni kategorize etmekten bıkmadın. Kimlik bilgilerimi aldın, cep telefonumu aldın, marka kartı verdin, her alışverişimi kaydettin, başka markalara bilgilerimi sattın, onlardan bilgilerimi satın aldın.Devlet fişlemedi beni, senin fişlediğin kadar. Soğuk bir kış sabahına cenazeyle uyandığımızda senden gelen “eğlence seni bekliyor” mesajına takılmamaya çalıştık. Doğum günümde sevgilimden önce “mutlu yıllar” diye mesaj atıp sarkmanı görmezden gelmeye çalıştık. Annemizin kızlığına kadar girdin de, benim gerçekte kim olduğuma bir türlü gelmek bilemedin.Bizlerden kimilerini “sadık müşteriler” diye ayırdığını duyunca bitti sana saygım. Sen sadakatin ne olduğunu ne ara öğrendin?Kerem’in Önerisi:Marka pazarlamak, bir yalana önce kendi markamızı inandırmak değildir.