Çalışanların işverenden en önemli beklentisi eğitim ve gelişime yapılan yatırım!
6. yılında da insan kaynakları, pazarlama ve iletişim dünyasını bir araya getirecek olan Türkiye’nin en önemli işveren markası konferanslarından olan People Make The Brand, konuşmacıları ve ele aldığı konularıyla merakla bekleniyor.
6. yılında da insan kaynakları, pazarlama ve iletişim dünyasını bir araya getirecek olan Türkiye’nin en önemli işveren markası konferanslarından olan People Make The Brand, konuşmacıları ve ele aldığı konularıyla merakla bekleniyor. Bu yılki konusu “Organizasyonel Kültür” olan, 30 Kasım'daki etkinliğin detaylarını Universum Orta Doğu Direktörü ve Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı Evrim Kuran ile konuştuk.
Günümüzün en çok karıştılan tanımlamalarına sahip ‘’marka’’ kavramını siz nasıl tanımlıyorsunuz? Üzerinde sürekli durduğunuz ‘’İşveren Markası’’ bildiğimiz marka kavramından farklı mı, benzerlikler taşıyor mu?
Net tanımların ve keskin çerçevelerin flulaştığı bir çağı yaşadığımıza inansam da, marka kavramının tanımına dair bir kargaşa olduğuna katılıyorum. Bence marka bir tavır; kurum ya da birey olarak kim olduğunuzun ve bulunduğunuz bağlama vaadinizin en net ifadesi. Binlerce tanım içinde en yalını da Jeff Bezos’un yaptığı: Markanız siz odadan çıktıktan sonra hakkınızda söylenenlerden ibaret. "İŞVEREN MARKASI" da çok farklı değil. Mevcut ve potansiyel çalışanlarınızın burada çalışmanın nasıl bir deneyim olduğuna dair algısının bir bütünü. Geçen on yıllar boyunca demografik değişiklikler, küreselleşme ve bilgi işçisinin yükselişi; kurumları, insan sermayeleri konusunda daha ciddi düşünmeye davet ediyor. Kurumlar artık seçen değil, seçilen tarafta. İş ilanı vermek artık yeterli değil. Mesele sadece maaş hiç değil. Yetenek pazarının yeni ölçü birimi artık “anlam”. Bir vaadi, bir tavrı olması ve anlam yaratması gereğiyle işveren markası kavramı, bildiğimiz marka kavramından hiç de farklı değil.
Bu yıl 6.sını düzenlediğiniz People Make The Brand’in konusu organizasyonel kültür. Organizasyonel kültürü hangi açıdan ele alacaksınız?
Her sene Universum – Türkiye’nin En Çekici İşverenleri araştırma sonuçlarının dünya karşılaştırmaları ile paylaşıldığı, sürdürülebilir işveren markası inşa etme stratejilerinin gerçek örnekler üzerinden konuşulduğu, işe ve insana dair yepyeni trendlerin irdelendiği People Make the Brand İşveren Markası Konferansı, 2013 senesinden bu yana markayı inşa edenin insan olduğu fikriyle, işi insan olan her sektörden profesyonele, akademisyene, araştırmacıya, girişimciye ilham veriyor. Her sene bir teması olan konferansımızın bu yıl konusu kültür. Kültürün neden ve nasıl stratejiden önce geldiğini etraflıca tartışacağımız heyecan verici bir gün tasarladık. Kültür dendiği vakit benim için en önde gelen isim kültürler arası etkileşim alanında çığır açmış, örgütsel sosyolojinin en önemli ismi Geert Hofstede’dir. Hofstede, kültürü “bir grubun üyelerini diğerlerinden ayıran aklın kolektif programlanması” olarak tanımlar. İşte, işveren markası çalışmalarında bizim seçtiğimiz yol da tam olarak bu güzergahtadır. Bir kurumu diğerinden ayıran akıl nasıl bir akıldır? Kolektif olarak nasıl programlanmaktadır? Bu yıl People Make the Brand bu soruların yanıtlarını birbirinden kıymetli isimlerle arayacak.
Bu yıl konuşmacılarınız kimler olacak? Oturumların içeriklerinden biraz bahseder misiniz?
Harvard Business Review Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan’ın Master of Ceremony olacağı konferansımızda bu yıl Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu kuşaktan kuşağa aktarılan Abdi İbrahim’in cesur kültürü, hayatı iyileştiren çalışma kodları ve ilaç sektöründe yenilikçi işveren markası yaklaşımlarını anlatacak. People Make the Brand sahnesi, Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı'nın iş ve teknoloji dünyasındaki kişisel deneyimlerinin yanı sıra Türkiye'nin bu alanda yaşadığı dönüşümleri ve dünyadaki son gelişmeleri ele aldığı "Daha Yeni Başlıyor: Geleceğin Dünyasında Esneklik, Yakınsama, Ağ Yapısı ve Karanlık Taraf" başlıklı kitabı ekseninde samimi bir sohbete ev sahipliği yapacak. Futurebright Araştırma Kurucusu ve Ortağı Akan Abdula algoritmalar çağında kültürden bahsedecek ve derdi sadece öngörülebilirliği artırmak olan bu yeni sistemin, kültüre olan etkisi ile yüzleşmemize yardımcı olacak. Adel Genel Müdürü Evrim Hizaler çok kuşaklı ve çok kültürlü şirketinde liderlik ettiği değerli mirasın iş yapış biçimleri üzerindeki etkilerini paylaşacak ve bizlere dijital çağda kalem kültürüne sahip çıkan bir şirket olarak hangi nitelikleri korurken, nelerde sürdürülebilir değişim peşinde olduklarını anlatacak. Nöro Sağlık Beyin Araştırma ve Uygulama Merkezi kurucusu Dr Kerem Dündar nöro-kültürel dönüşüme vurgu yapacak ve kültürel değişimi yeni bir amaç olarak tanımlamayı ya da stratejiyi kavram olarak yeniden tanımlamayı beyin dostu şirket olarak nasıl başaracağımızı bizlerle paylaşacak., The Tap in Team Kurucusu, kültür stratejisti Erin Willett otantik ve duygusal olarak yol gösterici liderlerin cesur, dayanıklı ve inovatif kültürlerini nasıl inşa ettiklerini keşfetmemizi sağlayacak. Universum Stratejik Danışma Kurulu Başkanı Claudia Tattanelli konuşmasında, her yıl dünyada 60 ülkede, 1.5 milyondan fazla gençle ve Türkiye’de 50.000’den fazla gençle gerçekleştirilen Universum En Çekici İşverenler Araştırmasının dikkat çeken noktalarını ve ana içgörüleri paylaşacak, güçlü işveren markaları inşa ederken farklı kültürleri tanımanın önemine vurgu yapacak. Universum Global Strateji Başkanı Richard Mosley kurumsal değerlerimizin iş stratejilerimizi desteklemesi ve organizasyonun genel işleyişinde fark yaratması için atmamız gereken adımlarla ilgili yol gösterecek. Garanti Bankası yöneticileri DeryaÖzet Yalgı, Feryal Kalafatoğlu, Kerem Abuç “Kültür her şeyi unuttuktan sonra geriye kalan tek şeydir.” diyecek ve Garanti kültürünün stratejiler üzerindeki etkisinden bahsedecek. Gazeteci Serdar Kuzuloğlu teknolojinin felsefesinden bahsedecek ve teknolojiden umduklarımız ve bulduklarımız hakkında konuşacak.
Ayrıca bu yıl People Make the Brand’e bir de kardeş geldi: Akşam saatlerinde People Make the Brand Campus sahnesi sadece 200 üniversite öğrencisine özel oturumda 21. yüzyıl yetkinlikleri, sektörlerin geleceği, teknoloji, yaratıcılık, deneyim, tasarım düşüncesi ve bir arada çalışma kültürü gibi birbirinden farklı konuları ele alacak. Bu bölümde Kerem Alper, Özgür Demirtaş, Garanti Bankası liderleri ve ben konuşmacı olacağım.
Günümüzün çalışanları nasıl bir işveren beklentisi içerisinde? Yapılan araştırmalar özellikle gençlerin artık maaştan ziyade şirketin ona sağlayacağı faydaları önemsediğini söylüyor.
Türkiye’de maaş ve yan haklar hala önemli kriterler arasında yer alsa da, ülkemizde işverenden en önemli beklenti eğitim ve gelişime yapılan yatırım. Türkiye’de ayrıca kariyer yolunun belirgin ve açık olması ve uluslararası olanaklar sunması şirketten gençlerin ön sıradaki beklentileri arasında yer alıyor.
İşverenler yetenekli çalışanları kazanmak ve ellerinde tutmak için neler yapmalı?
Çok genç bir ülke olsak da, her yıl 1 miyon üniversite mezunu versek de yetenek kıtlığı ile karşı karşıya olan ülkelerden biriyiz. Bu sebeple dünyanın geri kalanına göre daha çok özen göstermemiz gereken bir konu yetenek kazanımı. Bunun sektörden sektöre değişen türlü formülleri olabilir ama fikrimce en kritik konu yeteneğe otonomi vermek ve kendini gerçekleştirmesine olanak tanıyacak bir çalışma ortamı sağlamak.
Biliyorsunuz bir süredir iş dünyasının gündeminde olan yeni bir çalışan kitlesi var; yapay zeka ve robotlar. İşverenler bu konuya nasıl yaklaşmalı sizce? Çalışan tarafından bakacak olursak, işimizi robotlara kaybetmemek için neler yapmalıyız?
Bazı işleri otomasyona ve robotlara vereceğimiz aşikar. Bunu yapmak zorundayız ki daha katma değerli işlere odaklanabilelim. O halde mesele işimizi nasıl robotlara kaybetmeyelimden öte, bu çağda gerekli hangi yetkinlikleri geliştirelim ki kendimizi rutin işlere hapsetmeyelim. Duygusal zekamızı, bilişsel esnekliğimizi ne kadar geliştirir ve öğrenmeye ne kadar açık olursak kazanan biz olacağız.
Yurt dışıyla kıyaslayacak olursak, Türk şirketlerindeki iş kültürünün olumlu-olumsuz yanları neler?
Türkiye kültürel kodları itibariyle güç mesafesinin yüksek olduğu bir ülke. Bu tip kültürlerde küçüğün büyüğe itaati beklenir. Bu durum yöneten-yönetilen eşitsizliğini beraberinde getiriyor ve otonominin, başkalarına bağlı olmadan tek başına hareket edebilme yetisinin çok gerekli olduğu bu çağda iş yaşamında türlü dertlere neden olabiliyor. Güç mesafesinin yüksek olduğu ortamlarda, kibir kültür aracılığıyla saygıya dönüşebiliyor, güçsüz veya küçük olanın örselendiği iklimler oluşabiliyor; buna dikkat edilmeli. Batı dünyasına göre görece olumlu ele alabileceğimiz kültürel kodumuz ise dişilliğimiz olabilir. Dişil kültürlerde rekabet, yarışma, kazanma, tanınmadan ziyade ilişki ve hayat kalitesi önemlidir. Hem kadınlar hem erkekler şefkatlidir, ilişki ve iletişime odaklanırlar.
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok